Yaramaz bir çocuktum ben. İlkokulda öğretmenlerin düzenli olarak evine şikayet kâğıdı yolladığı uyumsuz çocuktum. Cezalar alırdım, aldığım cezalar ödüldü aslında... fark edilebilir olmanın ödülü. Belirli bir yaşıma kadar sevgi görmediğim içindi belki de uyumsuzluğum. Aldığım cezalardan birini çok net hatırlıyordum. Herkese renkli kağıtlar dağıtan öğretmenim, bana beyaz dümdüz bir sayfa vermişti. Diğer çocukların renkli sayfalarına bakıp hüzün dolduğumda anladım, hayat kimimize renkli sayfalar verirken kimimizi boşluğa sürükleyen bir beyaza boyuyordu. O gün elime beyaz kâğıt verildiğinde üzüntümün büyük bir hırsa dönüştüğünü elimdeki bembeyaz kağıdı istediğim renge boyadığımda görmüştüm. Ellerinde renkli sayfaları gördüğüm çocukların daha şanslı olduğunu düşünmüştüm ya hani, değillerdi. Beyaz sayfamı başkalarının dayattığı renklere değil, kendi istediğim renge boyadığımda anlamıştım... onlardan daha şanslıydım.
Bay A, hayatın bana bahşettiği beyaz kâğıtlardan biri olabilir miydi? Gökyüzüne oturup savrulduğum boşlukta istediğim renge boyayabilir miydim kalbini? Açıp baksam siyaha esir olmuş bir kalp görmekten korkuyordum.
Kanepede oturmuş, uyuyor gibi numara yapmasını izlerken bakışlarımı ondan ayırmıyordum. Saatler sonra Sapanca'ya gelmiştik. Göl manzaralı, sessiz sakin bir yere getirmişti bizi. Bu geceyi tuttuğumuz bungalov evde geçirecektik ama geldiğimizde birkaç saat uyuduğumuz için uyku ihtiyacı hissetmiyordum. Ondan önce uyandığımda hava henüz kararmamıştı ama artık kararmaya yüz tutmuştu. Çıkıp gün batımı izlemek varken bu adamın ukala yüzünü izlemem bana da şok etkisi yaratmıştı. Ama son birkaç dakikadır düzenli nefes alışverişlerinin ritmi bozulmuştu ve uyanık olduğundan emindim. Başımı yan bir şekilde elime koydum ve uyandığımdan beri aklımı kemiren soruyu sordum. "Beyaz boş bir kâğıdın olsa ilk ne yapardın?"
Uykulu yüzü yavaşça kıpırdarken dudaklarında belli belirsiz silik bir tebessüm oluştu, gözleri ise yarım yamalak açılmıştı. "Boş bir kâğıdım olsa, aklıma ilk gelen şey herhangi birine imzalatıp sonra üzerine istediğim şeyi yazmak olur."
Bu cevabı üstünde tezler yazsam dahi beklemediğimden afallayarak birkaç saniye daha yüzüne baktım ve hemen ardından içinde bulunduğumuz zıtlığa sinirlerim bozulmuşçasına güldüm. "Tercihlerin yüzünden seni yargılamamalıyım," derken bunu birkaç defa söyleyerek gülmeye devam etmiştim. İyice ayıldığında ellerini ensesinde birleştirdi ve yatarken beni süzdü. "Belki hayat bana boş kâğıda mutlu olduğum resimler yapacak fırsatı vermemiştir yıldız tozu, belki ben hayatta kalmak için bunu öğrenmişimdir."
"Hayat sana ne yaptı?" Gözlerimi ondan ayırırsam kaçıp gidecek gibi duruyordu, ayırmadan bakmaya devam ettim. "Hep beni konuştuk, hep beni biliyorsun ama ben seninle ilgili hiçbir şey bilmiyorum Aksel."
Bakışlarını kaçırıp benden çok uzağa götürmesini bekledim ama yapmadı. "Bilmen gerektiği kadarını biliyorsun, devamı boş sayfa. Belki kendin doldurmak istersin."
🪐
Ertesi gün, Bay A'nın arabayı hızlı kullanmasının da etkisiyle çok çabuk varmıştık. Günler önce 'uzun süre dönmem herhalde' dediğim şehrin tabelasını görmek rahatsız bir his olup içimi dürtmüştü. Ablama gitmeyeceğimi, onunla karşılaşmak bile istemediğimi biliyordum ama Jülide'yi kesinlikle görmeliydim. Tüm bunların yanı sıra bu şehre yeniden dönmek, hayat telaşımı yeniden sarmaş dolaş başıma sarmıştı. Buradan giderken de böyle sorunlarım vardı ama Bay A ile çıktığım yolculuk tüm bu sorumluluklardan kaçış gibiydi. Kaçmıştım, kısa bir tatil gibi bitmişti kaçışım. Şimdi Bay A'ya bel bağlamadan ayaklarımın üzerinde durmanın telaşı içine girecektim. Mantıklı olan buydu. Ona sonsuz bir şekilde güvenmek tam bir aptalın yapacağı işti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz
Novela JuvenilEsin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek için coğrafya okudu. Hayati kararlarla bu denli dalga geçmesinden midir bilmem, herkese ağzıyla gülen hayat, Esin'e o günden beri başka yerleri...