11. Ateşkes

67 5 10
                                    

ZAYN, Taylor Swift - I Don't Wanna Live Forever

🌙

Daha gözlerimi açmadan, yattığım yerin bana ait olan yatak olmadığını anlamıştım. Üzerime örtülmüş incecik beyaz pikenin altından çıkan çıplak bacaklarım, pence resmen içeriye izinsizce giren sıcak yaz güneşinin ışığıyla neredeyse yanmak üzereydiler. Temiz ve erkeksi bir koku burun deliklerimden ciğerlerime sızdı; dün gece aldığım alkolün etkisi hâlâ vücudumda dolaşmaya devam etse de, en azından artık daha kendimdeydim.

Kirpiklerimi aralamayı başarabildiğimde, karşımda gördüğüm ilk şey ortadaki sehpanın üzerine hazırlanmış kahvaltılıklar oldu. Zeytin, peynir, domates, salatalık; peynirli maydonozlu bir omlet ve koca bir kupa dolusu kahve.

Bilincim yavaş yavaş gelmeyi başarırken, bir anda bir telaş çıkıvermişti; içgüdüsel bir şekilde hızlıca elbisemi ve iç çamaşırımı kontrol ettim. Her ne kadar Steven'ın, benim iznim olmadan bana dokunmayacağına emin olsam bile, dün gece kontrolünü kaybetmiş bir insan olarak ilk başta kendime olan güvenimden şüphe ettim. Zaten ona yeterince içimi açarak, koyduğum bütün sınırları aşmıştım bile. Daha fazlasına tahammül edebileceğimi pek zannetmiyordum.

Her şeyin yolunda olduğunu anlayınca içim rahatladı ve hissettiğim telaş bir kuş gibi kanatlarını çarparak benden uzaklaştı. Kahve bardağına yaslanmış küçük not kağıdını ancak fark edebilmiştim:

Günaydın. Erkenden çıkıyorum, belki akşama görüşürüz.

Steven'ın bıraktığı not ilginç bir şekilde yüzümü güldürmeyi başardı. Dün gece Kerem'le aramızda olanların ağırlığı ve kırıklığı hâlâ üzerimdeydi ama sonsuza kadar böyle üzgün bir şekilde kalamayacağımı çok iyi biliyordum.

Benim için hazırlanan ve ben kendime gelip de uyanana kadar soğuyan kahvaltıdan biraz bir şeyler yedikten sonra, çekine çekine ortalığı toplayıp kendi evime geçmiştim. Üzerimdeki alkol ve parfüm kokan kıyafetleri kirliye attıktan sonra ılık bir suyla duş alıp tamamen kendimi topladım; düşüncelerimde beliren anıları bir türlü avucuma alıp kontrol edemesem de, en azından kendimi daha iyi ve zinde hissetmenin bir yolunu bulabileceğime inanıyordum.

Duştan çıktıktan sonra saçlarımı tarayıp kendiliğinden kuruması için salık bırakmış ve rahat olabilmek için bir spor şortla beyaz, kısa kollu bir tişört giymiştim. İlk iş mutfağa gittim; daha fazla yığıntıyla uğraşmamak için her zaman bulaşıkları yıkayıp kaldırdığımdan neyse ki içerisi tertemizdi.

Evdeki malzemelere kısaca göz gezdirdim, kafamı dağıtmak için bir şeylerle oyalanmam gerekiyordu ve aklıma gelen en iyi fikir kek yapmak oldu. Hem de yarın sabah gelecek olan annem için de bu fikir kulağa hiç fena gelmiyordu.

Odamdaki teybi aşağıya indirdim ve herhangi bir kaset seçerek hem şarkı söylemiş, hem de kek yapmıştım. Bu oyalayıcı keyif halim duygularımın önüne kalın bir çit çekiyordu; dün gece Kerem'le yaşadıklarımızı unutmaya ant içmiş gibiydim.

Keki fırına attığım sırada evin kapısı çaldı, gelen Mercan ve Dilek'ti. Sanırım onları gördüğüme daha fazla sevinemezdim. İkisini de mutfağa alıp üçümüze birer bardak çay koymuştum. "Eee, n'aber?" diye sordum, ikisine birden bakarak.

Mercan'ı çok keyifsiz görmüştüm; dün ben gittiken sonra duyduğuma göre plajda Steven'la takışmışlardı ve akşamki partide de hiç iletişime geçmemişlerdi. Konuyu tam olarak bilmiyordum, çok da deşmek istediğim, merak ettiğim bir şey de değildi açıkçası.

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin