13. Söylenemeyen Duygular

71 4 40
                                    

Skyler Grey - Words

🌙

Evin kapısı çaldığında, annemin yükünü alabilmek için temizliğimi yapmış, öğle yemeğimi yemiş ve kendime keyif niyetine güzel bir çay demlemiştim. Güneş hâlâ bütün yakıcılığını kasabaya yüklerken, camdan içeriye süzülen sıcak rüzgârın etkisiyle etrafımda ferah bir koku canlanıyordu. Bu, göğüs kafesimdeki tohumları yeşertmeye, zihnimdeki cenneti renklendirmeye yetmişti.

Salına salına mutfaktan salona geçmiş, kafamda binbir türlü karmaşık düşünceler eşliğinde kapıyı açmıştım. Karşımda bütün tanıdıklığı ve kırgınlığıyla duran kişi Kerem'di. Kumral saçları, yaz mevsiminin sınırlarımızı arşınlamasıyla birlikte hafif hafif açılıyordu ve teninin bronzluğu fark edilebilir bir biçimde barizdi.

Beni görür görmez, "Seninle konuşmak istiyorum artık Serra," dedi, ciddi bir ses tonuyla. Yakınımdaki varlığı, içimde birkaç duyguya dokunsa da bunun beni eskisi kadar heyecanlandırmadığını itiraf etmem gerekti.

Onu onaylarcasına bir ifadeyle kafamı salladım. "Tamam konuşalım, içeriye gel."

Annem yine işteydi, evdeki yalnızlığımın özgürlüğümün çerçevesini genişlettiğinin farkında olsam da, onu huzursuz edecek şeyleri yapmamaya çalışıyordum. Yine de artık bütün kasaba Kerem'le nişanlı olduğumuzu bildiği için gündüz vakti evime girmesinde hiçbir sorun yoktu.

Birlikte sessizce mutfağa geçtik. Tedirginlik saç tellerimi kamçılarken kendimi rahatlatmak konusunda ustaydım; parmağımdaki kelepçesiyle birlikte yılların alışkanlığı beni bazı şeylerde profesyonelleştirmişti. Sakince ikimize de ince belli bardaklarda çay koydum ve her zaman yaptığımız gibi pencerenin yanındaki masaya karşılıklı oturduk.

"Böyle olmak hoşuma gitmiyor," dedi Kerem, doğrudan gözlerimin içine bakarak. Bakışlarından bana doğru süzülen bütün duygu kırıntılarını kendi tenimde hissediyor, bunun için son derece vicdan azabı duyuyordum.

"Evet, benim de hoşuma gitmiyor." Onu onayladığımda, dudaklarımın arasından çıkan sesim, sanki canlı canlı toprağın altına gömülmüş masum bir insanın boğuk çığlıklarına benziyordu. Beni anlamasını istedim; kelimelere dökemediğim düşüncelerimi okuyabilmesini dilerdim.

"Hatamın farkında olduğumu bil istiyorum. Seni üzmek, kırmak bu hayatta isteyeceğim en son şey, Serra."

Kafamın içi büyük bir ikilemin oluşturduğu karmaşık bir yumak ordusuyla doluydu âdeta. Stres tekrardan bedenimin bütün noktalarında baş gösterdiğinde, kendimi dudaklarımın içini ısırmaktan alamamıştım. Sessizlik, şeffaf bir koruma kalkanı gibi etrafımda belirdi, öylece avucumdaki sıcak, dumanı tüten kan kırmızısı çaya bakmaktan hiçbir şey yapamadım. Kerem'i karşımda bu şekilde iki büklüm görmek canımı acıtıyordu.

Uzanıp nazikçe elimi tuttu. "Eğer daha dikkatli davranacağımı söylersem, beni affedebilecek misin?"

Beynim âdeta durmuştu; artık gerçek anlamda hiçbir şeyi düşünemez bir haldeydim. Onu zan altında bırakamazdım, birbirimiz için verdiğimiz emekleri görmezden gelmeye hakkım yoktu. Her şeyin ortasında, bir kere onu seviyordum. İyi bir insan ve iyi bir arkadaştı, birlikte geçip geldiğimiz bu yolun ortasında onun elini bırakacak kadar gözüm dönmüş müydü? Hayata dair bütün istek ve arzularımı, asla açmaya yeltenmeyeceğim bir kutuya kilitlemiş ve anahtarını da sonsuza kadar zihnimin kuytu köşelerine hapsetmiştim.

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin