21. Yalanlar ve Gerçekler

40 4 2
                                    

Sena Şener - Sevmemeliyiz

🌙

Herkesi kaybettim.

Bir kişinin sevgisi uğruna; kalbimde açan çiçekleri, zihnimde doğan güneşi, damarlarımın arasında dolanan heyecan uğruna herkesi, çocukluğumu, sırdaşlarımı kaybettim.

Gözyaşlarım neden bir türlü dinmiyordu? Bir anda göğüs kafesimdeki cennet yerle bir olmuş, arata ayaklarına kırık camlar bata bata yürüyen meleklerin çığlıkları kulaklarıma akın edivermişti. Sessiz hıçkırıklarımı durduramazken güçsüz bedenimi yatağımın üzerine attım; kızgın lavlar kemiklerimi çepeçevre saran koruyucu kalkanın üzerinde sinsi yılanlar gibi dolanıyordu sanki.

Acı çekiyorum.

Peki, gerçekten arkadaşlarımı kaybettiğim için mi üzülüyordum? Kafamın içindeki düşünceler âdeta düğüm düğümdü. Yoksa özgürlüğe açılan kanatlarım, bir anda uçmaya çalışınca canımı mı acıtmıştı?

Yaşadığım kayıp mıydı beni üzen, yoksa geçmişime sonunda veda etmek zorunda kalmam mı?

Bir yandan yaptığım şeylerden, hissettiğim duyguların hemen hemen hepsinden pişman olurken bir yandan da aslında çevremdeki insanların yanlış olarak nitelendirdiği veya yakın zamanda yanlış olarak nitelendireceği bu durum, aslında benim kendi hayatımın doğrularıydı ve bu da yalnızca beni ilgilendirirdi. Birkaç ay sonra annemle birlikte buradan gittiğimizde, bütün bu olanlar geçmişte kalacaktı ve belki de yıllar sonra, çocukluğumu beraber geçirdiğim bu insanlarla tekrardan bir araya gelebilecektim.

Belki bir gün hepsi beni affedebilirdi.

Saat gece on ikiye doğru yaklaşırken Steven'ın garaja giren aracının homurtusunu duyunca yattığım yerden hızlıca doğruldum ve koşarak yanına gittim. Neyse ki annem uyuyordu; bu halde açıklama yapabilecek kadar güçlü ve dirayetli hissetmiyordum kendimi.

Nedense onu görünce daha da şiddetli ağlamaya başladım; Steven ise şok oldu. "Serra? Ne oldu bebeğim?"

"Steven..."

Kendimi onun kollarına bıraktığımda saçlarımı okşamasına izin vermiştim. Sanki beni bütün kötülüklerden koruyabilecek, elimden tutup beni tekrardan dışarı kovulduğum cennetin bahçelerine ulaştırabilecek tek kişiydi.

"Hadi gel," dedi Steven, sakin bir ses tonuyla. "Bahçede oturalım da biraz hava al."

Hiçbir şey söylemeden onu onaylarcasına kafamı sallamakla yetindim. Birlikte arka bahçeye geçtiğimizde üstü kapalı ve üç kişinin oturabileceği, neredeyse koltuk büyüklüğünde çiçek desenli bir kaplamayla korunan bir sallanan salıncak vardı. Üzerimize kırmızı renkli bir pike alıp oraya oturduk. Kafamı kaldırıp yukarıya baktım; yıldızlar sanki siyah kadife örtünün üzerine dökülmüş parlak elmas ordusu gibi görünüyordu. Rüzgâr esip saçlarımı yüzüme vurunca hem şampuan kokusu, hem yan tarafımızdaki korudan gelen çam kokusu ciğerlerimi şahlandırdı; hayatımın yeni bir dönemine girdiğimin farkındaydım. O salıncakta Steven'la otururken, göğsümdeki ağırlık yavaş yavaş kayboluyordu ve ben de bunun rahatlığıyla Dilek'le konuştuklarımızı anlatabildim.

"Üzülmekte haklısın Serra," dedi Steven, söylediklerim bittikten sonra. "Aslına bakarsan arkadaşın da söylediklerinde haklı, en azından onun bakış açısından düşündüğün zaman."

Omuzlarımı silktim, bir yandan da elimde buruş buruş olmuş bir peçeteyle akan burnumu temizlemeye çalışıyordum. "Hayatında hiç ilişki yaşamamış, hiç birinden hoşlanmamış bir insanın benim duygularımı anlamasını beklemek hata olurdu zaten," diye mırıldandım.

Steven gülümsedi. "Her şey yoluna girecek canım."

"Biliyorum. Sanırım Mercan'a da aramızda geçenleri söylemeyeceğim."

"Evet, en mantıklı yol bu gibi görünüyor."

İkimiz de aynı anda sessizleştiğimiz de, yine aynı anda derin bir nefes alıp olanları sindirmeye çalıştık. Gerçekten de birini sevmenin bir bedeli olabilir miydi? İki aşık kavuşunca her zaman canı yanar mıydı başkalarının?

Aşk, içinde bulundurduğu kişiler de dahil etrafındaki herkesi etkisi altına alıp canlarını yakan çok tehlikeli bir hastalık olmalıydı.

Gündüz annemle konuştuklarımız aklıma gelince bir anda Steven'a dönüverdim. "Steven, bir şey daha söyleyeceğim sana."

Elini uzatıp benimkini tuttu; parmaklarını parmaklarımın arasından geçirerek bizi birbirimize kenetledikten sonra saçlarımın arasına küçük ve masum bir öpücük kondurdu. "Söyle canım," diye mırıldandı, nefesi saç tellerimin arasında dolanırken.

Derin bir nefes daha aldım, aklımdaki cümleleri toparlayıp dudaklarımın ucunda sağlıklı bir şekilde canlandırabilmek için. "Ben annemle konuştum, üniversiteye gitmek istiyorum. Yani on gün içinde tercihimi yapacağım ve nereye yerleştiğim belli olduğunda da buradan taşınıp gideceğiz."

Steven'ın gözleri parladı. "Bu harika bir haber Serra."

"Ama buradan uzağa gideceğiz," dedim, sanki söylediğimi anlamamış gibi daha açıkça tekrar ederek.

Bu sefer de omuzlarını silkti. "Zaten ben de burada kalmayacaktım ki, yaz bitmeden şehre geri döneceğim. Hem bu kasabada sen olmadan niye yaşayayım, bomboş bir yer."

Kaşlarım havaya kalktı, dudaklarımı birbirine bastırırken kendimi gülmemek için zor tutmuştum. "Hey, orada dur bakalım," dedim, eğlenceli bir nidayla. "Kasabama laf ettirmem."

Steven kahkaha attı. "Öyle mi efendim?"

Kafamı onu onaylarcasına salladım ama bir şey söylememe kalmadan benim kalbimi gümbür gümbür attıran bu genç adam beni bir anda öpücüklere boğuverdi; saat gece yarısı olduğu için ikimiz de kıkır kıkır gülüyorduk. Yine eski halime dönmüştüm, ne zaman dibe düşecek gibi olsam Steven beni tutup çıkartıyordu. Hiçbir zaman karanlığa hapsolmayacağım gibi hissediyodum onunlayken, güvende ve huzurluydum.

"Artık eve gitmeliyim," diyerek oturduğum yerden kalkarken salıncağı da biraz sarsmıştım. "Uyumam gerek, annem yarın yine şehre gidecek. Sabah birlikte kahvaltı yaparız diye konuşmuştuk."

"Peki," dedi Steven. "Annen gittikten sonra seni burada bekleyeceğim."

Bir kaşım yukarı kalktı. "Ya gelmezsem?"

"Sen gelene kadar beklerim."

İçimde bir anda kor bir yangın çıkıverdi; bu duygularımın harlayıp coşmasından kaynaklı bir yangındı bu sefer.

Kül olmadan yeniden nasıl doğacaktım ki zaten?

🌙

İÇİMDEKİ ŞEYTANI ÖLDÜR
©️Lisa Brown

Gelişmelerden haberdar olabilmek için beni Instagram hesabımdan da takip edebilirsiniz: lisabrwns

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin