10. Yılanın İnine Girmek

103 11 87
                                    

SIA - Helium

🌙

Yine aynı yanıp sönen ışıklar, aynı müzikler ve aynı alkol kokusu...

Moraterium bugün tahmin edilenden fazla kalabalıktı. Bu gece düzenlenen eğlence gecesi için bir sürü genç toplanmıştı ve bu sefer öbür kasabalardan gelen insanlar da vardı. İğne atsak yere düşmeyecek bu kalabalığın içinde zaten karanlıktan ve yansıyan renkli ışıklardan kimin kim olduğu bile anlaşılmıyordu.

İçi viski ve enerji içeceği dolu bardağımı yudumlarken, Dilek'le Mercan'ın bir türlü müzikten duyamadığım sohbetlerine katılmak yerine etrafı izlemeyi tercih etmiştim çünkü moralim çok bozuktu. Bu sabah, buraya birlikte gelmeye sözleştiğimiz Kerem beni saatlerce kapıda bekletmiş ve hatta gelmemişti. Ona çok kızgın ve kırgındım, uzun zamandır beni böyle yerlerde yalnız bırakıyordu ve ona asla yakışmayacak bir şekilde bana karşı ilgisizdi.

Etraftaki hareketli müzik kulaklarımın içinde uğuldayıp zihnimi bir karmaşaya sokmuştu. Hoparlörün etkisiyle bastığımız yer dahi titriyordu ve gecenin neredeyse sonuna geldiğimiz için, sarhoş olan kişi sayısı oldukça fazlaydı.

Hemen karşıda Steven, kendisi gibi uzun boylu ve bu kasabadan olmadığına emin olduğum bir adamla konuşuyor, arada bir gülümsüyor ve elinde içinin alkol dolu olduğuna emindiğim bardağını tutuyordu. Bütün bir akşam boyunca birkaç kere göz göze gelmiş olsak da, hiç iletişime geçmemiştik. Benden uzak durması şaşırtıcıydı, ama yine de onu takdir ediyordum. Verdiği sözü tutmakta bu sefer oldukça başarılıydı ve bu sefer güvenimi kırmamıştı.

"Serra?"

Kerem'in sesini duymamla birlikte sağ tarafıma döndüm. Beni baştan aşağıya süzdükten hemen sonra, "Özür dilerim, bebeğim. Tamamen böyle bir gece olduğu aklımdan çıkmış, yine babamın işleri..." diyerek bahanelerini sıralamaya başlamıştı fakat onu susturdum.

"Kerem, artık aynı şeyleri duymak istemiyorum," dedim, kesin bir dille. Bu sefer alttan alamayacak kadar çok kızgındım. "Bu gece mümkünse hiç konuşmayalım."

"Ama..."

"Lütfen kendi arkadaşlarının yanına falan git..." Bu sözleri, biraz da etkisi altına kaldığım alkol sebebiyle sertçe söylüyordum fakat umurumda değildi. Beni kapının önünde nasıl saatlerce beklettiyse, kendisi de konuşmak için yarını bekleyebilirdi, öyle değil mi?

"Tamam," dedi, teslim olduğunu belli eden beyaz bayrağı gözlerinde görebiliyordum neredeyse. "Seni zorlamayacağım."

Bir şeyler söylemeyi es geçmiştim. Bir süre öylece yüzüme baktı; daha sonra da pes ederek arkasını döndü ve dans eden kalabalığın öbür tarafına doğru ilerledi. Birkaç saniye sonra onu hiç göremez hale gelmiştim.

"Aranız kötü mü?" diye sordu Dilek, meraklı bir şekilde bana bakarak.

"Değil de..." Omuzlarımı silktim. "Ne bileyim işte, beni beklettiği için kızdım."

Dilek, konuyla ilgili ayrıntı vermediğim için sorularını devam ettirmeden tekrardan Mercan'ın dedikodularını dinlemek için ona doğru dönmüştü. Derin bir nefes aldım ve sağ elimle içkimi yudumlarken, sol kolumu da karnımın üstüne, sağ dirseğimin altına yerleştirerek kendime küçük bir destek yaptım. Bu gece için beyaz, straplez ve mini bir elbise giymiştim ve ayaklarımda da her zaman giydiğim beyaz Converse'lerim vardı. Her ne kadar denediysem de topuklu ayakkabıyla yürümek konusunda başarısız olduğumdan dolayı, böyle gecelerde elbise altına spor ayakkabı giymeye artık alışmıştım.

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin