19. Dikiş Tutmayan Yaralar

50 1 2
                                    

Sena Şener - Bak Bana

🌙

Kerem'in bakışlarından uçuşan soru işaretlerinin kancaları saçlarımın uçlarına takılmıştı. Ne yapacağımı şaşırdım, oturduğum yerden aniden kalktım ve söyleyecek bir şey bulamayarak ben de, "Kerem?" diye bir karşılık verdim, önümde duran meraklı ve açıklamaya isteyeceğini tahmin ettiğim nişanlıma.

Hala karmaşık bir ifadeye sahipti, yüzü bir türlü normale dönmüyordu. İçeriye doğru bir adım bile atmadı, olduğu yerde ağaç gibi dikilip kalmıştı. "Seni evde bulamayınca Steven'a sorayım demiştim... Neyse ki buradaymışsın," dedi, donuk bir ses tonuyla.

Nedenini bilmediğim bir şekilde, beklediğim kadar paniğe kapılmamıştım Kerem'in karşısında. İçimdeki ses, karşımdaki adamın benim hakkımda ne düşündüğünü veya kafasında ne senaryolar kurabileceğini zerre umursamıyordu.

Hemen arkamdan Steven'ın ayağa kalktığını küçük patırtı sesinden anladım. "Kahve ister misin Kerem?"

Yok artık.

Her ne kadar artık Kerem'e karşı bir şeyler hissetmesem de, onunla olan ilişkimi bitirmek için gizliden gizliye bana oldukça sinsice gelen planlar yapıyor olsam da şu anda ikisiyle birlikte karşılıklı oturup sanki her şey normalmiş gibi gecenin bu saatinde kahve içip sohbet etmek isteyeceğim en son şeydi. Derin bir nefes alarak ciğerlerimi havayla doldurdum ve, "Yok, biz en iyisi gidelim," diyerek Kerem'in yerine cevap verdim ve hemen ardından da tekrardan Steven'a döndüm, o da zaten bana bakıyordu. "Her şey için teşekkür ederim Steven."

Usul usul kafasını salladı, bu gecenin böyle bitmesini ummamış gibi bir hali vardı. Hayal kırıklığını gözlerinden okuyabiliyordum. "Rica ederim."

Her ne kadar ayaklarım geri geri gitse de, Kerem'le birlikte küçük bir sessizliğin eşliğinde bizim evin bahçesine geçtim. Kalbimden ve zihnimden geçenlerle yaptıklarım, yapmak zorunda olduklarım beni öylesine bir çıkmazda bırakıyordu ki, artık önümdeki duvarları tırmanıp aşmak şöyle dursun, koca bir balyozla yıkıp toza dumana çevirmek istiyordum. Ben şu anda yanında olmak istediğim adamla değildim, yanımdaki adam sadece yılların omuzlarıma bindirdiği bir yüktü.

Nasıl da kötü düşünüyorum.

Düşüncelerimden, Kerem'in kendi ceketini sırtıma yavaşça bırakmasıyla birlikte sıyrılıverdim. "Buz gibi olmuşsun Serra, hastalanacaksın."

İsterik bir ifadeyle güldüm, içimde rahatsız kıpırtılar dolanıyordu. "Yok yok, iyiyim ben..."

Pergolenin altına geçtiğimizde, "Hadi gel, seni yatağına yatıralım," demişti. "Ne kadar alkol aldın böyle?" İçerideki holün ışığı bahçe kapısından üzerimize yansıdığında, Kerem yüzüme şaşkınca bakakaldı. "Ağladın mı sen?"

Telaş bir anda zihnime dolanırken içimden okkalı bir küfür ettim. "Hayır, neden ağlayayım ki?" diye sordum, gayet de bir şeylerin ters gittiğini anlayabileceği bir şekilde gülerek. "Kendime gelmek için yüzümü yıkayınca makyajım aktı. Sen bilmezsin tabii, suda çıkmayanları pek bir pahalı..."

Salak mısın kızım sen?

"Biraz burada oturalım mı?" diye sordum, elimi hemen yanımdaki plastik beyaz sandalyeye atarak. "Seninle konuşmak istediğim bir şey var."

Aslında bunu bugün yapmayacaktım. Gecenin bu saatinde yıllarımı eskittiğim en yakın arkadaşım, sevgilim, nişanlım dediğim adamı terk etmek gibi bir niyetim yoktu, henüz zamanı değildi benim için ama kafamda bir anda yanan lambanın etkisi çok yüksekti. Eğer şimdi birlikte bu eve girseydik, Kerem bir şeyler yaşanması için ısrar edecekti, biliyordum. Onu çok iyi tanıyordum.

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin