2. Küçük Tesadüfler

192 21 110
                                    

Billie Eilish - Bellyache

🌙
"Bir kadının kalbi, sırlarla dolu bir okyanustur."

Eve döndüğümde annem hâlâ işe gitmemişti. Hazırlanıyor, küçük bir valize birkaç eşya yerleştiriyordu ve telaşını gözlerinden okuyabiliyordum. Kerem'le olan konuşmalarımızın üzerimde bıraktığı sarhoşluk daha yeni yeni kaybolurken, göğüs kafesimdeki kalbimin uzun süredir devam eden muzip atışlarına kulak asmamaya çalışacaktım.

"Anne, gidiyor musun?" diye sordum, ayakkabılarımı kapının dışında çıkarırken.

"Evet, inşallah bugün çıkıp gideceğim." O kadar heyecanlıydı ki eli ayağı birbirine girmişti. Şöyle bir göz gezdirdim; valizi neredeyse ağzına kadar doluydu ve orada sadece geceleri kalıp öğle saatlerinde eve dönecek olması dışında şimdilik bir sorun yoktu.

"Aman gören de temelli gidiyorsun zannedecek," dedim, dalga geçercesine. "Biraz rahat ol anne."

"Tabii tabii... Olur da bir şey lazım olursa o aileden bir şey isteyemem valla ben, utanırım. Eşeğimi sağlam kazığa bağlayayım da kafam rahat olsun en azından."

Derin bir nefes alıp, ona cevap vermeden mutfağa girdim. Bir şey yapmadan önce her olumlu ve olumsuz olasılığı düşünerek hareket eden annemin, bazen gerektiğinden fazla paranoyak olduğunu tahmin ediyordum fakat bunun geçmişte yaşadığı zorluklardan dolayı olduğuna da emindim. Her şeye rağmen, kendi ayaklarının üzerinde duran çok güçlü bir kadındı benim annem. Onunla her zaman gurur duyuyordum.

İçi dolu bir su bardağını tek nefeste mideye indirdiğim sırada o da yanıma geldi ve avucunda tuttuğu, bana oldukça tanıdık gelen kırmızı ve mavi renkli hapları uzattı.

Bir anda içim sıkılmıştı. "Anne, ben bu hapları içmek istemiyorum artık," diye sızlandım. Gözlerimden yalvarırcasına bir ifade akıyordu.

Israr etti: "Lütfen Serra. Seni hiçbir şey için zorlamadığımı biliyorsun fakat bu hapları içmen çok önemli kızım. İkimiz için de." Onun bu konuda ne kadar ketum olduğu artık inkâr edilemez bir gerçekti.

Her ne kadar isteksiz olsam da tekrardan bardağı suyla doldurdum ve annemin avucundaki hapları aynı anda içtim. Tatları berbattı, bundan gerçekten nefret ediyordum. Midemi bulandırıyordu.

"Ne hissettiğini biliyorum," dedi, hafifçe saçlarımı okşarken. "Senin yaşındayken bunları ben de yaşadım."

"Ben canavar değilim anne. Tanrı'nın bize verdiği bu yetenekleri bastırmak için vücuduma kimyasal madde sokmayı reddediyorum sadece."

"Serra..." Annem ellerimden tuttu ve beni yavaşça mutfak penceresinin önündeki küçük divana oturtup yanıma yerleşti. "Yeteneklerin... yeteneklerimiz çok özel. Buna katılıyorum. Fakat dışarıdaki insanlar bizi anlamazlar. Korkarlar, kaçarlar veya bizi şeytan zannedip öldürürler. Bunun örneklerini çok gördük, bebeğim."

"Ama..."

"Kontrol edemediğin bu güçler, gün gelir başkasına zarar verirse o zaman üzülen sen olursun."

Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım ve dudaklarımı birbirine bastırırken ciğerlerimi de yoğun bir havayla doldurdum. Açık mutfak penceresinden içeriye giren rüzgâr çok hafif bir şekilde saçlarımı dalgalandırırken, burnuma alışkın olduğum mis gibi deniz kokusu geliyordu.

Rahatlamaya çalıştım. Her şey iyi olacak. Sen bir canavar değilsin, Serra.

Anneannemden anneme ve ondan da bana geçen, bu dünyadaki başka hiçbir insanda olduğuna inanmadığım çok kötü bir lanet vardı. Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde büyük bir duygu patlaması yaşadığım sırada etrafta sebebi bilinmeyecek yıkımlar oluşuyordu. Kasırgalar, yangınlar, depremler...

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin