15. Yarayı Kanatmak

76 2 0
                                    

James Arthur - Impossible

🌙

Beni kasıp kavuran bir suçluluk hissinin eşliğinde, kendimi kalabalık bir sokağın ortasında annesini kaybetmiş, korku dolu küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum.

Nasıl uzaklaşabilirdim kendimden? Nereye kaçarsam, nereye sığınırsam kurtulabilirdim bana bu cehennem azabını yaşatan duyguların pençesinden?

Ruhum sancıyor.

Koşarak bahçe kapısından içeri girmiş, karanlık salonun bahşettiği o karamsar ruh halinin gölgesinde titreyerek kanepeye otururken, acılı bir saz şarkıcısının ihanet dolu ağıtları kulaklarımda çınlıyordu. Bütün geçmişim, sanki hayatımın son anlarını yaşıyormuşum gibi gözlerimin önünde hızla geçip gitti; çocukluğum, genç kızlığım, şimdi ise nerede olduğumu bilmediğim bir çıkmazın tam ortasındaydım.

Derin bir nefes alıp, birkaç dakika önce Steven'la aramızda geçenleri yavaşça sindirmeye çalışarak kendimi düşüncelerimin girdabına kaptırıverdim. Nasıl çıkabilirdim bu kaosun içinden?

Ne karar verirsem vereyim, her birinde duvara toslayacağımı hissedebiliyordum. Benim için bütün kapıların ardı cehenneme çıkıyordu.

Ne kadar süre öylece oturduğumu bilmiyordum fakat evin kapısının dövülmesiyle birlikte olduğum yerde sıçrayıverdim. Gözlerim zamanla loş ışığa alışmıştı; lambaları yakmadan âdeta canı çekilmiş bir ruh misali, kafamdakilerin beni içine düşürdüğü esaretin eşliğinde kapıyı açtım. Arkadaşım Mercan, yüzü kıpkırmızı, gözleri ve dudakları ağlamaktan şişmiş bir halde karşımda duruyordu.

"Ne oldu Mercan?" diye sordum şaşkın ve korku dolu bir sesle. Onu bu halde görünce bir anda kendi derdimi unutuvermiştim.

Yutkunduğunu fark ettim; önce hıçkırığa karışık küçük bir nefes aldı, sonra bir anda kapının eşiğinden boynuma atlayıp bana sarılarak ağlamaya başladı: "Steven artık beni görmek istemediğini söyledi Serra!"

Mercan benim omzumda ağladı, ağladı... Çaresizce acısının geçmesini diler gibi akıttı gözyaşlarını. Destek olmak istedim; yavaşça sakinleştirmek için saçlarını okşadım, sırtını sıvazladım, "Geçecek," dedim.

Az önce tutkulu bir şekilde öpüştüğüm adamın ardından deliler gibi ağlayan arkadaşımı kendi omzumda teselli ederken nasıl kötü bir insan olduğumu fark ettim.

Bir süre sonra Mercan sakinleşti, ışığı yaktım ve o gelmeden tek başıma oturduğum koltuğa bu sefer yan yana yerleştik. "Anlatsana, neden seni görmek istemiyormuş Steven?" diye sordum. Aslında merak ettiğimden değildi, hatta doğruyu söylemek gerekirse onun adını bile duymak bana şu an işkence çektiriyordu ama arkadaşımın anlattıkça rahatlayacağından emindim.

Elinin tersiyle yanaklarındaki ıslaklığı sildi, küçük bir kız çocuğu gibi alt dudağını aşağı sallamıştı. "Nedenini söylemedi," dedi, hafif sinirli bir ses tonuyla. "Sadece aramızdakilerin saçma olduğunu ve bunun böyle devam edemeyeceğini söyledi." Kafasını iki yana salladı, başına gelenlere inanmak istemiyordu. "Ah Serra ben nasıl bir aptalım... Dilek haklıydı. Bugün gündüz ona kızmıştım ama bak hemen nasıl da çıktı dedikleri, gördün mü?"

"Evet canım..."

Arkadaşıma nasıl söyleyebilirdim, yaşananların suçlusunun ben olduğumu? Daha ilk başta, Steven'ın amacının ne olduğunu anladığımda kesmeliydim onunla görüşmeyi. Şimdi Mercan'a, Kerem'e, anneme ihanet ediyordum. Sadece onlara da değil, aynı zamanda da kendime, şimdiye kadar bildiğim doğrulara, çocukluk anılarıma...

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin