12. Çirkin Kokular

72 5 18
                                    

ZAYN - Pillowtalk

🌙

Cam kenarındaki mutfak masasında annemle karşılıklı kahvaltı edip sohbet ederken, bir yandan annemin çok sevdiği türkünün melodisi radyonun hoparlöründen cızıldayarak yükseliyor, hem de dışarıdan içeriye dalan mis gibi yaz kokusu içimizdeki kelebeklerin kanatlarını çırpmasına sebebiyet veriyordu.

Saat öğleye gelmek üzereydi ama annem henüz eve yeni vardığı için oturup bir şeyler yemeğe ancak vakit bulabilmiştik. İnce belli bardaklarımızdaki çaylarımızın dibini görünce, ocakta soğumasın diye ateşini kısık bıraktığımız çaydanlıktan ikimize de tekrardan çay doldurdum.

Bu sırada, "Anne, sana bir şey sorabilir miyim?" dedim, dalgın dalgın. Çaydanlığın suyu metalden süzülerek tezgâhın üzerine damlıyordu. "Hani sen sahip olduğun yetenekleri anneannemden almışsın ya..."

Bu konuyu açmamı beklemeyen annem bir anlığına şaşırsa da, kızarmış ekmeğinin üzerine sakince tereyağı sürmeye devam etti. "Evet, öyle zaten. Babamın öyle tuhaf tuhaf şeyleri yoktu."

"Anneannem kimden almış peki?"

Dışarıda bisiklet süren küçük çocukların zil sesleri kasabanın sokaklarını neşeyle dolduruyordu. Sorumu duyan annemin birden canı sıkıldı ve, "Ay aman Serra..." dedi, sitem edercesine bir ifadeyle. "Keyifli keyifli kahvaltı yapalım kızım, tadımızı kaçırma. Gerek yok senin bunları bilmene. İlaçlarını iç, yeter." Belli ki çok erken uyanıp yola çıktığından dolayı karnı epey acıkmıştı; önündeki her şeyi saniyeler içinde silip süpürmeye programlanmış gibi duruyordu. "Asıl sen Kerem'den bahset."

Yutmaya çalıştığım çikolatalı ekmeğim az daha boğazımda takılı kalacaktı. Bu sefer de benim keyfim kaçmıştı ve bana yöneltilen bu soruyu cevaplamayı tamamen reddederek yalnızca omuzlarımı silkmekle yetindim. Neyse ki annem anlayışlı bir kadındı, öyle her şeyi sorup karıştırmazdı. Her ne kadar onun kızı olsam bile ilişkime duyduğu saygıyı göstermekten çekinmezdi. Bu yüzden ona gerçekten minnettardım. Okutulmamş, ailesi tarafından iyi yetiştirilememiş ve neredeyse çocuk yaşta evlendirilmişti ama kendi kendini öyle güzel yetiştirmiş, karakterini öyle olgunlaştırmıştı ki, onunla her seferinde gurur duyuyordum.

Kahvaltımızı bitirdikten sonra beraber sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkamış, akşam yemeğine ne pişireceğimizi tartışırken, birdenbire kapı çaldı. Ben temiz tabakları dolaba kaldırırken, kapıyı açma görevini üstlenen annem, "İyi insan lafın üstüne mi geldi acaba?" demişti bana muzip bakışlar atarak. İsim vermese de Kerem'i kastettiğini çok iyi biliyordum ve tahminlerinin doğru çıkmaması için içten içe dua edesim gelmişti. Hâlâ çok kızgındım ona; yüzünü görmek isteyeceğimi zannetmiyordum, kalbim paramparçaydı.

Üstelik geçen gece bahçede Steven'a söylediklerim de aklımdan bir türlü çıkmak bilmiyordu. Saçmalamama yetecek kadar alkol almış olmama rağmen, Kerem'le evlenmek istemediğim, onu da diğer arkadaşlarımdan farksız gördüğümü açıkça itiraf etmiştim ve düşündükçe aslında gerçekten de öyleydi.

Ama bu, benim için maalesef kolay kabullenebilecek bir şey değildi. Alışkanlıklarından kolay kopabilen, hayatındaki en önemli kararı vermişken bir anda yolunu değiştirebilecek kadar cesur biri değildim.

Son birkaç tabağı gürültüyle kaldırırken, annemin içeriden gelen şaşkın sesini işittim: "Aaa... merhaba Steven, nasılsın çocuğum?"

Kulaklarım kabardı.

"İyiyim Sevilay Hanım, siz nasılsınız?"

Duyduklarıma gerçekten inanmalı mıydım? Ta oradan buraya ulaşan keyifli sesin sahibi, birdenbire yine elimin ayağımın birbirine dolanmasına sebep olmuştu. Kalbim heyecanlı bir tınıyla göğüs kafesimi bir kere tekmeledikten hemen sonra yine klasik rutinine geri döndü.

İçimdeki Şeytanı ÖldürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin