Hepinize merhaba sevgili okurlarım Yine bol gerilimli bir bölümle karşınızdayım. İyi okumalar :)
(Hatırlatma)
Bülent beyle birlikte içeri girdik ve tüm bakışlar bize döndü. Mehmet albay şaşkınlıkla bir bana bir de Bülent beye bakıyordu.
"Mira? Bülent bey neden burada, ona da mı anlattın?"
"Siz anlatmadınız mı? Siz çağırmadınız mı?"
"Mira... ben kimseyi çağırmadım."
(Devam)
"N-nasıl? Ama siz bana Mehmet albay çağırdı demediniz mi?"
Şaşırmama izin vermeden beni kolumdan yakaladı ve kolunu boynuma sarıp belinden çıkardığı silahı kafama dayadı. Bunu yapmasıyla tüm ekip de silahlarını ona doğrultmuştu.
"Söyledikleri kadar akıllı değilmişsin ha avcı? Buraya senden çok önce geldim çünkü albayının yanına eninde sonunda geleceğini biliyordum. Ama burada çok sıkıldığımı da söylemek istiyorum. Bu lanet yerde senin yüzünden 6 ay tıkılı kaldım. Bu yüzden şimdi seni öldüreceğim. Sonuçta seni diri istediklerine dair bir şey söylemediler. Senin burada olduğunu onlara haber verdim ve şimdi senin için buraya geliyorlar. Bence gelmişken bu böcekleri de ezerler. Sonuçta onlar da sen ve ekibin kadar olmasa da örgüte çok sıkıntı çıkardılar."
deyip Demir ve diğerlerini gösterdi.
"Eğer onlara dokunursan seni-"
"Ne yaparsın ha söyle. Bildiğim kadarıyla ölü insanlar başkalarına zarar veremez. Çok eğitimli bir asker de olsan ölüyken bir hiçsin. Ama unutmuşum, sen hep bir hiçtin."
Beni kışkırtmak için bilerek söylediği sözler amacına ulaşmıştı ama benden beklenmeyecek bir sakinlikle konuşmaya başladım.
"Bana neden avcı dendiğini biliyor musun Bülent?"
Bunu söylememle Mehmet albay hariç odadaki herkes şaşkına dönmüştü, Bülent bile. Kafasına dayalı bir silah varken kimse bu kadar rahat olamazdı çünkü. Tabi o kişi ben değilsem.
"Bilmiyorum, neden? gözlerin iyi görüyor diye falan mı?"
"Bu da bir bakış açısı tabi. Ama hayır, bu yüzden değil. Çünkü avımı gözlemler. Ve en zayıf anında işini anında bitiririm. Tıpkı abine yaptığım gibi."
"A-abime mi?"
"Evet. Unuttun mu ben bir alfayım ve daima öyle kalacağım. Seni tanımadığımı mı sandın gerçekten. Geldiğim günkü konuşmamızdan beri kim olduğunu biliyorum. Ben avcıyım, asla av olmam. Sen benim avımsın. Ama belirtmek isterim, senin zayıf tek bir anın yok çünkü sen tamamıyla zayıfsın. Bağırsaklarından başlayıp bütün organlarını yek tek sökücem, sonra da çöpe atacağım. Çünkü köpeklere yem olmaya bile değmezsin. Vatan haini!"
Deyip o daha ne olduğunu bile anlayamadan kolundan tuttuğum gibi yere fırlattım ve üstüne çıktım. Önce yakalarından tuttuğum gibi bir kafa attım ve sonra da peş peşe yumruklar atmaya başladım.
"Ulan köpek sen kimsin? Benim olduğum askeriyede hain olarak barınabileceğini de nereden çıkardın. Hangimiz hiç lan şimdi?"
Belimden çıkardığım kasaturayı boğazına dayadım ve;
"Kesiyim mi lan boğazını? Ama hayır, ne demiştim ben? Bağırsaklarını sökücem demiştim değil mi? Bilir misin bilmem ama ben çok sözünün eri bir insanımdır"
deyip kasaturayı bir hamlede bağırsaklarının olduğu yere saplamıştım. Tüm takım beni uzaklaştırmaya çalışıyorlardı ama atalarımızın dediği gibi bana bi 'deli kuvveti' geldiği için kıpırdatamıyorlardı bile. Kasaturayı bağırsaklarından çıkarıp bu sefer de midesine doğru sapladım. Son olarak ise;
"Seni öldürmeyeceğim lan! Hayatın boyunca vücudundaki yaralara bakıp beni hatırlayacaksın. Ama senin gibi bir vatan haininin soyu devam etmemeli"
deyip cinsel organına sapladım. Bu ana kadar kendini sıkan şerefsiz aldığı son darbeyle bütün askeriyenin duyduğunu düşündüğüm bir çığlık attı. Sinirim biraz azaldığından olsa gerek kim olduğunu bilmediğim biri kollarımı kollarına sıkıştırıp beni artık suratı tanınmayacak hale gelen Bülent'in üzerinden aldı.
"Bırak! Bırak da şunun haddini bildireyim! Görsün Türk askerinin gücünü!"
Artık hem kollarımı kurtarmaya çalışıyordum hem de ayaklarımla tekme atmaya çalışıyordum.
"Tamam kara panter sakin ol! Bence yeterince görmüştür."
Arkamda beni zapt etmeye çalışanın Demir olduğunu anlayınca öfkem yavaş yavaş azalmaya başladı. Arkamda başkası olsa şu anda çoktan ters düz etmiştim ama konu Demir olunca her şey farklı oluyordu. Şu an olduğu gibi...
"Tamam bırak sakinim."
"Emin misin?"
"Sakinim. Bırak."
Biraz daha zorlarsa ona da patlayacağımı bildiği için şansı varken bıraktı. Öfkem dinmiş olsa da uğurlu kasaturamı bırakamazdım. Bülent'e doğru bir adım atınca hepsi önüme siper oldu.
"Komutanım yapmayın değmez."
Grubun şebeği olan Yiğit bunu söyleyince gözlerimi devirdim ve
"Kasaturam."
Deyip aralarından geçtim ve kasaturayı çevirerek çıkardım. Böylece çocuğunun olma ihtimalini de tamamen yok ettim. Kasaturanın üstündeki şerefsizin kanını da üstündeki tişörte sildim ve ekibe doğru sallayıp kılıfına geri koydum.
"Ne yapacağız bu şerefsizi?"
Savaş'ın sorusuyla kısa bir an düşündüm.
"Yerine iade edeceğiz tabii ki."
"Nasıl yani?"
Demir bunu sorduktan sonra duyulan silah sesleriyle birlikte cevap verdim.
"İşte böyle."
Sevgili okurlarım bölüm biraz geç geldi kusura bakmayın ama normalden daha uzun bir bölüm oldu. Öncelikle şunu söylemek isterim ki attığınız oylar ve yorumlar beni çok mutlu ediyor. İkinci olarak da önümüzdeki 2 hafta boyunca haftada bir bölüm atacağım sebebi de sınavlar. Beğendiyseniz oy ve yorum atmayı unutmayın iyi okumalaar :)
İnstagram: big_queen29
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askeriyede Aşk
RomanceSadece erkeklerin güçlü asker olduğu hikayeleri unutun. Bu kadın kalbinize taht kurmaya geliyor...