Görev part-2

4.4K 188 33
                                    

İşte ikinci partımız da geldi...Sonunda.

(Hatırlatma)

Tüm konuklar yavaş yavaş mekana doluşurken operasyon da başlamak üzereydi. Umarım bu operasyon başarıyla sonuçlanırdı ve milletimize gurur getirirdik. Şu an için tek dileğim buydu. O zaman gazamız mübarek olsun!

Ne dilediğime dikkat etmem gerektiğini nereden bilebilirdim ki?

(Devam)

Aradan çok zaman geçmeden kalabalıklaşan salondan ayrılıp şüphe çekmeden toplantının yapılacağı odaya gidip kameraları ve dinleme cihazlarını yerleştirmiştik. Geçen yarım saatin sonrasında tüm konuklar gelmiş ve operasyonumuz başlamıştı. Biz kokteyl masalarının olduğu yere geçerken bazı konuklar da masalara oturmuştu. Terör örgütünün bilindik isimleri avucumuzun içindeyken biz operasyon gereği tek bir kişiye odaklıydık.  Çağatay Çatalcı... Bu adam terör örgütlerine silah sağlamaktan kadın kaçakçılığına pek çok suçtan tutuklanmıştı ama üstlerle olan bağlantıları sayesinde her seferinde aklanmıştı şerefsiz pislik.

Tek tek her masaya gidip davetlilerle konuştuktan sonra sıra bize geldiğinde az önce yaptığı gibi yine elimi tutup öpmüştü ve ben yine elimi tuz ruhunun içine sokmak istemiştim. (Safiye Derenoğlu mod on) Ufak bir sohbetten sonra-ki bu en büyük işkencelerden daha sıkıcıydı- bizim de yanımızdan ayrılıp diğer örgüt üyeleriyle birlikte tahminimce toplantı salonuna gidip toplantıyı başlatmıştı.

 Etrafa göz gezdirmemle bizim çocuklarla göz göze gelirken hafifçe tebessüm ettim ve tekrar etrafı incelemeye devam ettim. Arada yanımıza uğrayan çiftlerle ettiğimiz muhabbetler sonrasında ortama klasik müzik hakim olunca Demir tarafından dans pistine çekilmemle neye uğradığımı şaşırdım.

"Buraya kadar gelip dans etmezsek olmaz değil mi hayatım?"

"Hıhı aynen hayatım."

Diğer çiftlerinde dansa kalkmasıyla klasik müziğin yerini tango müziği aldı. (Multi)

"Bakışlarından bu dansı bilmediğini mi çıkarmalıyım?"

"Hiç de bile bay ukala."

Şarkının ritmiyle birlikte biz de dans etmeye başladığımızda diğer çiftleri gölgede bıraktığımızda hızlandık ve birbirimizin gözleri dışında hiçbir yere bakmayarak dans etmeye devam ettik. Bir anda kulağıma kırılma sesi geldiğinde gözlerimi bir anlığına Demirin masmavi girdap gözlerinden ayırdım ve elindeki tepsiyi düşürmüş ağzı açık bir şekilde bize bakan Savaşı ve geri çekilip bize yer açmış insanları gördüm ama beklemeden dikkatimi yeniden dansa verdim. Şarkının bitimine doğru biz de atik bir hareketle dansımızı sonlandırdık. (Medya2)

Biz nefes nefese bir şekilde masamıza geri dönerken göz ucuyla etrafa baktığımda toplantının bitmiş olduğunu ve toplantıya giren herkesin geri geldiğini gördüm.

"Dila hanım o ne etkileyici bir danstı öyle. Böyle dans etmeyi nereden öğrendiğinizi sorarsam çok mu ileri gitmiş olurum."

"Ne demek Çağatay bey çocukken öğrenmiştim. Çocukken çok boş vaktim vardı. Neyse ben bir lavaboya kadar gideyim. Hayatım ben lavabodayım."

Demire işaret verip toplantı odasına yerleştirdiğimiz kamera ve dinleme cihazlarını toplamaya gidiyordum.

Merdivenleri sakinlikle çıkıp toplantı odasına vardıktan sonra yerleştirdiğimiz her şeyi hızla toparlayıp toplantı odasından çıkmıştım ki arkamdan gelen sesle yerimde donakaldım.

Bölüm sonu.








Şaka şaka burada bitirmiyorum tabii ki. Devam...

"Hanımefendi?"

Gelen sesle hızlıca birkaç saliselik bir plan yaptım ve sesin geldiği yöne döndüm. Karşımda 1.90 boylarında kumral ve yeşil gözlü bir izbandut bana soru dolu bakışlarla bakıyordu.

"Şey ben tuvaleti arıyordum da."

"Mira ne oluyor orada?"

Araya karışan Demirin sesi bana hiç de yardımcı olmuyordu.

"Bu katta mı?"

"Evet aşağıdakiler doluydu da."

"Peki, tuvalet şu tarafta."

"Teşekkürler."

Tam adamı atlattım diye sevinirken kafama dayanan soğuk namlu erken sevindiğimin kanıtı gibiydi.

"Kıpırdarsan beynini dağıtırım."

Tabii ki bu tehdit beni durduramadı ve eline attığım tekmeyle silahını düşürdü.

 Ben de fırsattan istifade deyip afallamasından yararlanarak dizine tekme atıp yere düşürdüm ve dizime sabitlediğim bıçağı alarak omuzuna sapladım. Ses çıkarmasın diye ağzına elimi kapattım ve tam bıçağı çıkarıp boğazına saplayacakken yüzüme yediğim yumrukla yere düştüm. Tam yerden kalkacakken adamın nereden çıkarttığını bilmediğim silahıyla göğsüme sıkması bir oldu.

"Mira o ses neydi ses ver! Mira oraya geliyorum!"

 Ne kadar keskin bir acı hissetsem de eğer ses çıkarırsam Demirin buraya geleceğini bildiğim için kendimi sıktım ve kalan takatimle adama çelme takarak bir kere daha yere düşürdüm ve hızla silahımı çıkarıp kafasına sıktım.

Sonra hemen üstümdeki Dinleme cihazına doğru ifadesiz tutmaya çalıştığım sesimle konuştum.

"İyiyim. Ufak bir pürüz çıktı ama hallettim. Operasyon bittiyse yukarı gelin şunu alın. Bitmediyse yerlerinizden ayrılmayın."

"Operasyon bitti. Toplantı odasını temizledin mi?"

"Evet her şeyi aldım. Siz buraya gelin ben lavaboya gidiyorum."

Onlar gelene kadar yavaş adımlarla lavaboya girdim ve kapıyı kitledim. Boş koridorda adım sesleri duyulurken gücümün içimden yavaşça çekildiğini hissediyordum. Hislerimde yanılmıyorsam artık şehadet şerbetini içmemin ve diğer kardeşlerimin yanına gitme vaktim gelmişti. İçinde bulunduğum tuvaletin kapısı tıklatıldı ve içeriyi Demirin sesi sardı.

"Hadi Mira gitme vakti geldi."

Bunu duyunca güçsüzce tebessüm ettim ve içimden mırıldandım. Evet geldi.

Kalan son gücümle kilidi açtım ve kapının önünde duran Demire sıkıca sarılıp başımı da boynuna gömdüm. Nedensizce son dakikalarımı onun kokusuyla geçirmek istemiştim. Şaşkınlığını çok net bir şekilde hissediyordum. Ve diğerlerinin şaşkınlığını da. Ölmeden önce ona söylemek istediğim çok şey vardı ama ancak çok azını söyleyebilecek gücüm vardı.

"Demir... Mert yetimhaneden arkadaşımdı. Yalnızca tek bir sevdiğim olabilir...o da sendin. B-ben özür dilerim. Ama gitme vaktim geldi."

"Mira ne diyorsun sen ne gitmesi? Güzelim bana bak bi."

Güçsüz kollarımı yavaşça kendinden ayırdı ve solmuş yüzüme endişeyle baktı. Sonra gözleri yavaşça yaramın olduğu yere indi ve ardından dehşetle tekrar yüzüme baktı. 

"Mira sakın bırakma kendini. Kahretsin! Yiğit, Savaş, bir şeyler yapın abi!"

Çaresiz çırpınışlar kulağıma ulaştıktan sonra daha fazla dayanamadım ve kendimi karanlık boşluğa bıraktım. Demirin çaresiz çırpınışları artık kulaklarıma ulaşmazken ölümün dev pençelerinin bedenimi esir alışını büyük bir çaresizlikle kabullendim.


Selam sevgili okurlarım umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bence bölüm büyük bir hüznü de beraberinde getirdi.  Sonunda Mert'in kim olduğunu öğrendik. Acaba Mira yaşayacak mı? Valla her şey beklenir sizin bu yazarınızdan. Neyse iyi okumalaar :)


Askeriyede AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin