Bir günde iki bölüm mü? Patron çıldırdı! İyi okumalar sevgili okurlarım :)
Eşyalarımı hızlıca yerleştirdikten sonra test edileceğim yere doğru gitmeye başladım. Spor salonunun kapısına geldiğimde konuşulanları rahat bir şekilde duyabiliyordum.
"İyice üstüne gidin! Bizim küçük kız çocuklarını ağırlayacak vaktimiz yok. Ne kadar erken giderse o kadar iyi!"
"Abi çok da zorlamayalım. Sonuçta kadın. Ağlar mağlar uğraşmak zorunda kalırız."
"Saçmalamayın abi! Kadın yüzbaşı. Sizce bu pozisyona ağlayarak mı geldi?"
"Mehmet albayın ona nasıl baktığını gördün Savaş. Sence işin içinde bir şey olmaması mümkün mü?"
Hepsi susunca biraz bekledim ve kapıyı çaldım.
"Gir"
Girdiğimde Demir'in yüzünde yine o küçümseyici bakışları görmüştüm. Savaş denilen çocuk ise bana acıyor gibiydi. Ancak grubun tamamı burada değildi. Demir beni sınamak için sadece dört kişiye ihtiyaç duymuş olmalı ki burada sadece Alp, Deniz, Savaş ve Barış vardı.
"Geç bakalım yüzbaşı Mira, marifetlerini görelim."
ben içimden kıs kıs gülerken dışıma yine hiçbir şey yansıtmıyordum. Ortaya geçtim ve şanslı kişiyi beklemeye başladım. Acaba karşıma kimi geçirecekti.
"Barış, geç"
Barış olduğunu düşündüğüm kişi karşıma gelirken Savaş bana daha hüzünlü bakmaya başlamıştı. Sanki Barış'ın benim canımı özellikle yakacağını düşünüyordu. Sanırım Barış ve Savaş kardeşti çünkü birbirlerine çok benziyorlardı.
Barış ve ben pozisyon alırken Demir de kenara geçmiş, Barış'a güvenle bakıyordu.
Barış ani bir atakla üzerime gelirken atikçe tek hareketle onu yere serdim. Demir dahil kimse bunu beklemiyor olacak ki hepsi şok olmuştu. Aynı şekilde birkaç kere daha onu kolayca yere serince Demir araya girme ihtiyacı hissetmiş olmalı ki kaşları çatık bir şekilde;
"Tamam bu kadarı yeterli." dedi
bende zaferin verdiği mutlulukla;
"Her şey göründüğü gibi değildir komutanım."
dedim. Demir yine kaşları çatık şekilde konuştu;
"Bu ne demek asker?"
"Yani komutanım bazen güçsüz gibi görünenler en güçlülerdir, ve madem merak ettiniz söyleyeyim bu benim ilk görev yerim değil. Oraya yazılan her şey, ben istediğim için yazıldı. Yani sandığınız gibi torpille tanıdıkla gelmedim buraya. Kendi emeklerimle geldim. O yüzden lütfen bu kadar kolay pes edeceğimi düşünmeyin. Sizin beni tanımamanız, benim de sizi tanımadığım anlamına da gelmez bunu da bilin."
dedim ve gözlerinin tam içine baktım. Gözlerinde gördüğüm hayranlık mıydı? Sanırım öyleydi ama duygularını ustaca gizledi ve o ifade anında yok oldu. Ama görmüştüm bir kere. Bu söylediklerimden sonra ortam biraz gerilir gibi oldu. Savaş hemen konuyu değiştirmeye çalıştı.
"Akşam yemeği başlamıştır komutanım gidelim mi."
"Gidelim hadi."
Demir emir verir gibi söyleyince itiraz edememiştim. İtiraz etmeyi de düşünmüyordum zaten sabahtan beri yoldaydım ve acıkmıştım. Hep birlikte yemekhaneye gidince ekibin geri kalan üyelerini de orada bulduk. Ve bir de tanımadığım başka üç kişi vardı. Ancak birinin bana bakışlarını hiç beğenmemiştim. Ayran budalası gibi beni süzerken rahatsızlığımı belli etmeden daha ne kadar durabileceğim işse aşikardı Yemeğimi alıp rütbeliler için ayrılmış masadaki yerime oturdum ve adamın rahatsız edici hayran bakışlarını takmayıp yemek yemeye başladım ama Demir rahatsızlığımı anlamış olacak ki adamın dikkatini kendine çekmeye çalıştı.
"Kardeşim Bülent bugünkü eğitim nasıl geçti?"
Ama adam arsızlıkta zirve yapmış olacak ki bırakın dikkati dağılmayı adam bana daha çok yaklaştı.
"Merhaba Mira hanım Albayım sizden çok bahsetti. Ben Bülent Aksu, bende yüzbaşıyım."
bakışlarımı yavaşça Mehmet albaya çevirdiğimde bana ben bahsetmedim anlamında hafifçe kafasını salladı. Tanışmak istiyor herhalde deyip elini sıkmak için elimi uzattım ama adam yüzsüzce elini çevirip üstünü öptü. Acilen elimi yıkamam gerekiyordu yoksa kusacaktım. Kafamı Demir'e çevirdiğimde ise ateş topu gibi yanan gözlerle Bülent beye bakıyordu.
İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askeriyede Aşk
عاطفيةSadece erkeklerin güçlü asker olduğu hikayeleri unutun. Bu kadın kalbinize taht kurmaya geliyor...