32.Bölüm: "Öldürebilirsin."

2.4K 311 291
                                    

Merhaba güzel yıldızlarım ⭐️

Yukarıda ki müziği açalım, ışıklarımızı kapatalım ve perdelerimizi açıp, camın kenarına geçelim.

İNSTAGRAM: @emircaanseker TAKİP EDEDEBİLİRSİNİZ. ORADAN BANA ULAŞABİLİRSİNİZ.

SOHBET SATIRI🥳

Unutmayın biz "Gökyüzüne sığınacağız."

İyi okumalar, beyler ve prensesler. 🔮

 🔮

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

32.Bölüm: "Öldürebilirsin."
"Ben, sevdiğim adamı kurtaramıyorum..."

SELİN'İN ANLATIMIYLA:

Bugün yine çiçekli stor perdemin arasından, yüzüme vuran güneş ışığıyla beraber uyandım. Aslına bakarsanız bomboş bir gün olacaktı. Fazla bir planım yoktu. Klasik günlerden birisi. Dünden sözleşmiştik. Burak, Can, Cansu ve Furkan'la beraber, okul çıkışında lunaparka gidecektik. Bugün artı olan tek faaliyetimiz buydu. Sıkıntıyla yatağımdan kalktım. Yine alarmımdan önce uyanmıştım. Güneşin ilk ışıklarına uyandığım için saate bakmama gerek kalmıyordu. Birkaç kere arka arkaya bu saatte kalkınca, alışkanlık olmuştu. İstemsizce aynı saatte uyanıyorum. Biliyorum size de aynısı oluyor. Odamdan çıkıp yavaş adımlarla banyoya doğru ilerledim. İçeri girdiğimde lamba otomatik olarak yandı. Banyodan pencere olmadığı için, içeriye gün ışığı vurmuyordu. Aynaya bile bakmadan, orta ayarda açtığım suyla yüzümü yıkadım. Biraz daha kendime geldiğimi hissettim. Şimdi daha iyiydim. Keyfim nedensizce yerindeydi. Zaten bozacak hiçbir şey de yoktu. Son senemiz ve deli gibi ders çalışıyoruz. İdeallerim için çalışmak zorundayım. Babamın şirketinin başına geçmeye pek niyetim yok.

Ama okul çıkışlarında birer saatte olsa ufak kaçamaklar yapıyoruz. Kafamızı dağıtmak zorundayız sonuçta. Yoksa sınav senesinde depresyona girip, saçlarını kestiren, uyandığında yüzünü bile yıkamayan, takıntılı kızlara dönerim.

Merdivenleri hızlı adımlarla inip mutfağa indiğimde, her sabah benim için hazırda duran tost makinesi... Bana yine aynı dejavuyu yaşatmıştı. Sabahları beni orada bekliyor ve gördüğü an selamlıyordu. Masanın etrafından dolanıp, sevgili tost makinamı fişe taktım. Evet, şimdi daha canlı gözüküyordu. Dolabı açıp, tost ekmeğini, dilimlenmiş kaşar ve sucuğu çıkardım. Makine ısınırken ben de malzemeleri ekmeğin içine yerleştirdim. Bir türlü senelerdir yemekten bıkmadığım tek şey... Tost. Her öğrencinin klasik yemeğidir. Kahvaltıdan bıkılır, tosttan bıkılmaz.

"Selin Hanım! İyi misiniz?"

Boğuk duyduğum sesle beraber gözümü açmaya çalıştım. Ne kadar zorlasam da tam olarak açamıyordum. Göz kapaklarım sanki tüm bedenime ağır geliyordu ve istemsizce kapanıyordu. Her açışımda, tekrar tekrar... tekrar ve tekrar. Gözlerim kapalıydı fakat zihnim açıktı. Hissediyordum ve duyabiliyordum. Omuzlarımdan verilen destekle yatakta doğruldum. Gözümü biraz da olsa açabiliyordum şimdi. Önlüklü iki kişiyi gördüğümde, az önce yaşadığım her şeyin bir rüya olduğunu anladım. En son bayılmıştım. Ve şimdi gözümü, beni izleyen iki doktora karşı açıyorum. Adımı bilen iki doktora karşı. Gerçi beni kaçırdıklarına göre adımı bilmeleride normal değil mi? O yüzüme vuranda güneş ışığı değil, gözüme tutulan ışıktı büyük ihtimalle... İnsanların normal günleri bizim lüksümüz olmaya başlamıştı.

SİL BAŞTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin