17.Bölüm: "Yaşamak."

5.4K 806 1K
                                    

Merhaba güzel yıldızlarım ⭐️

Yukarıdaki müziği açalım , ışıklarımızı kapatalım ve perdelerimizi açıp, camın kenarına geçelim .

Unutmayın biz " Gökyüzüne sığınacağız ."

İyi okumalar , beyler ve prensesler .🔮

"ALLAH BENİM BELAMI VERSİN!"

"ALLAH BENİM BELAMI VERSİN!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

BURAK'IN ANLATIMIYLA:

Selin'in gözleri ağlamaktan yerlerinden çıkacaktı neredeyse. Akan yaşları sel halinde gözlerini götürecek gibiydi. Babamlar beni o lanet yerden çıkarıp hastahaneye getirmişlerdi. Ben burada değil orada olmayı hak ediyorum. Bulunamamayı... hatta bir mezarın içerisine diri diri gömülmeyi! Gözlerimi hastahanede açtım. Şu an bir hastahane de bomboş tavanı izliyorum. Ne onlar soruyor ne ben anlatıyorum. Ne onlar yaşıyor ne ben yaşıyorum. Ben kardeşimi öldürdüm. Be-ben onu... "Allah belamı versin benim!" sessizce mırıldandım. "Allah belamı versin benim!" sesim biraz daha yükseldi. Bir kez daha dudaklarım hareket etti. İkincide Furkan'la Selin'in kafası bana çevrildi. Uyandığımı bile fark etmemişlerdi. Selin elinde Can'ın fotoğrafı iliyor ve ağlıyor. Sadece ağlamakla yetiniyor. Ona dokunamıyor. Onu fotoğraf dışında bir yerden göremiyor... ve bir daha da göremeyecek! Allah kahretsin ki bir daha onu göremeyecek! Ben de göremeyeceğim! Furkan'da! Onu bir daha kimse göremeyecek... çünkü o... o öldü!

"Allah belamı versin benim!" dedim ses tonumu iyice yükselterek. Defalarca kez Allah benim belamı versin! Onun yerine ben ölmeliydim! Korktum. Korktum ilk ben vurdum! Ama vurmayacaktım o ısrar etti...

Selin Can'ın fotoğrafını izlediği telefonunu oturduğu koltuğun yanına bıraktı. Uyandığımı görünce koşar adımla hemen yanıma geldi. Arkasından da Furkan. Ama bir eksik var! Babam yok, babam nerede?

"Babam nerede?" dedim baş ucumda duran Selin'e.

"Ne babası Burak! Can nerede, Can'ım nerede benim?"

Elini kaldırıp yumruk halinde sıkıp tüm gücüyle göğsüme vurdu. Normalde narin ellerinden hissetmeyeceğim acıyı vücudumda ki kesikler, yaralar yüzünden fazlasıyla hissettim.

"B-ben-"

"Sen ne Burak?" Geri çekilip iki elinin parmaklarını başına masaj yaparak saçlarının arasından geçirdi. Derin bir nefes aldı ve bana geri döndü. Ben yüzüne bile bakamıyordum.


"An-anlat artık Burak! Nasıl o-oldu?" hıçkırıkları tekrar bollaştı. Duymak istemiyordu. Ama bir o kadar da merak ediyordu. Anlatırken kulaklarını kapatabilirdi ama yine de dinlemek istiyordu. O istiyordu, onun buna gücü vardı. Peki ya benim, benim buna gücüm var mıydı? Daha salisesi aklımdan çıkmamışken... yaşadıklarımı anlatmaya gücün var mı Burak? Ben buna nasıl katlanacaktım?


SİL BAŞTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin