- 24 -

6.1K 507 232
                                    

Selamünaleyküm güzellerim!

Nasılsınız bakalım? Ben çok iyiyim.

Uzatmadan bölüme geçelim.

Gözlüğünüzü takmayı unutmayın 😎

𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘

ELİF~

Simay'ın canı dondurma çekince herkes hazırlanmış yollara düşmüştü. Oki ablanın kafesine doğru yürüyorduk.

Simay koluma girmiş Akın ve Batu'ya laf atıp duruyordu. Sürekli gülümseyip eğlenmesi beni de mutlu ediyor, gülümsememi yüzümden silemiyordum.

Bir ara birinin beni izlediğini hissederek gözlerimi etrafta gezdirdiğimde Rüzgar ile göz göze geldik. Utanarak gözlerimi çekip Rüzgar dışındaki her yerde dolaştırmaya başladım.

Simay bu halimi fark etmiş olacak ki sırıtarak kolumu çimdikledi. Canımın acımasıyla Simay'ın kafasına bi' tane patlattım. "Elif, vurma kardeşime." Deha'nın sakinlikle söylediği cümleye yüzümü buruşturdum.

"Aman ne kıymetli kardeşmiş ya! Sanki ölesiye dövdüm Simay'ı. Allah Allaaah!"

"Tabi kızım ben çok kıymetliyim. Altın kadar değerliyim."

"Evet altın kadar değerin var. Bi' iniyor, bi' çıkıyor." Dediğime Batu ve Akın'dan "Oğğoooooğoğoo!" Gibi garip sesler geldi. Gülümseyip başımı yere eğdim.

"Elif öyle ölmem kızım. Füze at, atom bombası fırlat, pıçakla beni!"

"Sen bi' iyileş öyle öldürürüm ben seni, hiç merak etme."

"Hiiiç aklım kalmadı şuan çok saol."

"Ne demek kanka, her zaman, seve seve."

Gülüşerek yürümeye devam ederken Simay kolumdan çıkış Batu ve Akın'ın yanına gitti. Ben de ellerimi feracemin cebine sokarak etrafı incelemeye başladım.

Yaz Bursa'da bir ayrı güzeldi. Etrafa şenlik havası getirmiş gibiydi. Çay bahçeleri rengarenk ışıklarla süslenmiş, sokaklar gitar çalıp şarkı söyleyen gençlerle dolmuştu. Küçük çocuklar ellerinde hafiften eriyen dondurmalarını büyük bir mutlulukla yiyor, oraya buraya koşturuyorlardı. Genç kızlar arkadaşlarıyla birlikte dışarı çıkmış hararetli hararetli konuşup gülüşüyorlardı.

Çevrenin güzelliğine, insanların mutluluğuna gülümsedim. Daha sonra biraz ötemdekş Simay'a baktım ama Simay yerinde yoktu.

LAN NEREYE GİTTİ BUNLAR? İKİ DAKİKA BAŞIMI ÇEVİRDİM HEMEN KAYBOLMUŞLAR!

"Elif?" Rüzgar'ın sesiyle yerimde sıçrayıp arkama döndüm.

"N'oldu Rüzgar?"

"Kayıp mı olduk yoksa biz?"

"Ne kaybolucaz lan? Ben doğma büyüme Bursa kızıyım. Buraları avcumun içi gibi bilirim!"

Rüzgar keyifle sırıttı. "İyi o zaman Bursa kızı kaptan sensin."

Sİnirle şalımı savurup Rüzgar'ın önünden yürümeye başladım. Bir süre yürüdükten sonra arkama bakıp Rüzgar'ı kontol ettim. Peşim sıra beni takip ediyordu. Memnuniyetle başımı sallayıp yürümeye devam ettim.  Girdiğimiz sokaklar iyice karanlıklaşmaya başlayınca Rüzgar'la aramdaki mesafeyi bıraz azalttım. "Elif yolu bildiğinden emin misin?"

"Tabi eminim be!"

Rüzgar'a tripledim kestirme olduğunu düşündüğüm bir ara sokağa girdim. Rüzgar arkamda durmaktan vazgeçmiş tam yanımda yürüyordu. "Elif, hazır yalnız kalmışken konuşmamız gerekmiyor mu sence?"

"Yoo, neden konuşacakmışız ki?"

"Elif benden kaçıyorsun. Bilmem farkında mısın?"

"Benim kimseden kaçtığım felan yok." Başımı yere eğerek. Vücudumdaki tüm kan yüzüme pompalanmış gibi hissediyordum. Ayrıca şu ara sokaktan bir an önce çıkmalıydık yoksa Rüzgar'la konuşmak zorunda kalacaktım.

Evet evet farkındayım Rüzgar'dan kaçıyorum. Çünkü bu konu pek istemediğim yerlere gidecekmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden de nerede Rüzgar'ı görsem kaçıyordum. Konuşmak istemiyordum işte. Belki çocukluk ettiğimi düşünebilirsiniz ama... Evet çocukluk ediyorum. Her neyse çok da umrumda değil. Çocukları severim, evet çok tatlıdırlar, kesinlikle.

"Elif?" 

NE BÖLÜYOSUN BE İÇ ÇATIŞMAMI!

Neyse durun nerede kalmıştık. Heh! Evet, çocuklar. Çocuklar çok sevimli yaratıklardır. Doğal ortamları oyun oynanabilecek her yer olan bu yaratıklar genellikle küçüklük dönemlerinde annelerine çok düşkünlerdir. Eğer dişi bir çocuk yaratığına sahipseniz boşuna heveslenmeyin anneler! Dişi çocuk yaratıkları babalarına fazlasıyla düşkün olurlar genel olarak.

"Eliif!" Rüzgar'ın sitemkar sesini bu sefer görmezden gelemeyerek başımı ona çevirdim. "Buyur, ne vardı?"

"Konuşsak mı diyorum hani?"

"Neyi konuşacağız Rüzgar Allah aşkına ya? Bizim konuşacak neyimiz var da konuşacağız ki? Daha bugün tanışmış iki yabancı gibiyiz. Ne konuşmak istiyorsun?"

Dediklerimle Rüzgar başını önüne eğdi. Ağzı açıldı bir şey söyleyecekmiş gibi ama sonra geri kapattı. "Peki öyle olsun. Konuşmayalım. Sadece susalım. Bazen susmak da en büyük cevaptır karşındakine." Dediğinde ben de başımı önüme eğdim.

Sonunda Oki ablanın dükkanı da görüş açımıza girmişti. Biraz daha yürüdüğümüzde bizimkilerin kafenin şirin bahçesinde oturmuş dondurmalarını kaşıkladığını gördüm. Adımlarımı sıklaştırarak Simay'ın yanına gittim ve başımla lavaboyu işaret ettim. Simay hemen anlayıp yerinden kalktı ve benimle birlikte lavaboya geldi.

Lavabonun kapısını kapatıp bakışlarımı Simay'a kilitledim. "Senin fikrindi dimi? Bilerek ortadan kalboldunuz?"

"Şeyy... Evet de-"

"Simay lütfen bir daha böyle bir şey yapma. Lütfen..."

"Elif, kötü bir şey mi dedi sana yoksa?"

"Hayır ama ben onun kalbini kırmak zorunda kaldım."

Simay sessiz kaldı. Ben de sessiz kaldım.

𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘𖣘

Ulan Elif ne yaptın yaw? Al gırdın gırdın!

Bölümü nasıl buldunuz bakalım?

Elif?

Simay?

Rügzar?

Deha?

Batu?

Akın?

Bölümü de bırakıp kaçayım.

Allah'a emanet olun seviliyorsunuz muahhhh ❤️✨

🍦#GözlüğünüTakKnk🍦

Gözlüğünü Tak | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin