•8•

291 39 3
                                    

Söylediklerimden sonra utandığım için kısa bir süre elimden geldiğince diyalog kurmamış ve sadece sorulan sorulara kısaca cevap vermiştim. Bir süre sonra yemek yapmış ve servis için tabakları ayarlamıştım,sonunda biraz olsun aklımı kurcalayan şeylerden kurtulduğumda aslında büyükannenin ne kadar güzel yemek yaptığını fark edebildim.

Spagettiyi tattıktan sonra gözlerimi yummuş ve bu güzel tadın bir süre daha damağımda kalmasına izin vermiştim.

- Büyükanne bu çok fazla güzel olmuş, anlamıyorum nasıl bu kadar güzel olabilir?

- Güzel bir hikayesi olduğu için güzel olmuş belki de.

Büyükannenin gözlerinde gördüğüm buruk özlem dikkatimi çekmişti. Biraz daha düşündüğüm zaman bu hikayenin aslında acı bir anısı olduğunu anlamıştım. Sonunda cesaret edip ona sormuştum?

- Hikayesi nedir?

Kararsız bakışlarla bir süre önüne bakmış ve sonra başını kaldırıp gözlerimin içine bakıp konuşmuştu.

- Belki çok şaşıracaksın ama annem bir italyandı.
Annem sadece on beş yıl yanımızda kalabildi. Sonrasında ise kanserden dolayı vefat etti. Ondan yemek konusunda o kadar çok şey öğrendim ki on beş yaşında bile nerdeyse onun kadar güzel yemek yapabiliyordum. Ondan bana geriye kalan tek şey buydu  sanırım...

Derin bir iç çekişten sonra ona bakmaya cesaret edebilmiştim. Annesini özlüyordu belki de, bir insanın annesini özlemesi için belli bir yaş aralığına ihtiyacı yoktu.

- Eminim sizi izliyordur.

Yüzünde oluşan buruk tebessüm kelimelere yer bırakmayacak kadar yoğundu. Sofrayı toplayıp bulaşıkları makineye dizmiştim.

Büyükanneye ilaçlarını verdiğim sırada kapının açıldığını duymuştum. Ev sahibi ve eşi gelmişti. Eşinin anlı sarılmıştı. Durumunun çok ciddi olmaması bir nebze rahatlamama sebep olmuştu.

- Hoş geldiniz.

- Hoş bulduk,sana da zahmet verdik. Neyse ki eşimin çok ciddi bir şeyi yok.

- Sorun değil, geçmiş olsun bu arada.

Kapıya doğru yürüdüğümde ev sahibi tekrar teşekkür etmişti. İşe gitmeme henüz bir saat olduğu için yukarıya çıkmıştım.

Hava epey soğuktu,kar havası vardı. Üzerimi daha kalın giyinip evden ayrılmıştım.

Otobüs durağında beklemeye başladığım sırada gökyüzüne bakmıştım. Zihnimin boş olduğu her vakit aklıma o geliyordu. Buna ne kadar engel olmaya çalışsam da elimde değildi tıpkı onu sevmemin elimde olmadığı gibi.

Kendime bir söz vermiştim onu unutmak için fakat değişen hiç bir şey olmuyordu.

Uzun bir yolculuğun sonunda işyerine varmıştım. İçerisi henüz sakindi. Üstümü değiştirip önlüğümü bağlayarak başlamıştım.

Kısa süre geçmesine rağmen yaptığım işler alışkanlık ve rutin haline gelmişti. Zaman geçtikçe her gün olan şeyler tekrarlamaya başlamıştı.

İçerisi yavaş yavaş doluyordu. Kalabalıkla beraber müzik sesi iyice artıyordu. İlk zamanlarda alışması oldukça güç olan gürültüye hâlâ alışamamıştım.

Bir şeyleri unutmanın en etkili yolu temizlikti. Kendimi verebildiğim kadar temizlik yapıyordum. Bulaşık yıkamak terapiden farksız geliyordu.

Yine de günün sonunda ailemi düşünüyordum. Bu kadar çabuk benden vazgeçmeleri ister istemez canımı sıkıyordu.

Halimden memnundum. Her ne kadar küçük sorunlarım olsa da. Hayatan da başka bir şey beklenmezdi zaten. Hiç bir şey toz pembe değildi.

- Jin?

- Evet?

- İçerisi epey yoğun sen de biraz yardım etsen iyi olur.

- Geliyorum.

Ellerimi kuruladıktan sonra hızla içeriye geçmiştim. Konuşmama fırsat dahi verilmeden elime tepsi tutuşturulmuştu.

Birkaç masana siparişini verdikten sonra işler seyrekleşmişti. Aradan epey zaman geçtiğinde insan sayısı gitgide azalıyordu ve böylece iş yükü de azalıyordu.

Bulaşıkları için arkaya tekrar döndüğüm sırada içeride pek kimsenin kalmadığını gördüm.

Sırtımın ağrısından neredeyse ölmek üzere olduğum sırada bulaşıkları bitirmiştim.  Kalan bardakları kurulayıp çıkmıştım.

Üstümü değiştirdikten sonra gideceğimi haber vermek için içeri girdiğim sırada içeride yalnız kalmış birisini gördüm.

- Ne yapacağız?

- Bilmiyorum bir şey de söylemiyor üzerinde telefon da yok.

O sırada benimle göz göze gelen barmen eliyle onlara doğru gitmemi işaret etmişti.

- Seokjin,barı kapatacağız. İçerde kalan son kişiyle ne yapacağımızı bilmiyoruz onu dışarıya taşı.

Her ne kadar neden ben diye bağırmak istesem de başka bir seçeneğim olmadığı için başımı salamakla yetinmiştim.

Epey arkada olan masaları doğru yürümeye başladığım sırada onu gördüm.

- Namjoon?

Mr.Kim| NamjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin