Canım acıyordu...
Neden bu kadar acıyordu? Ruhen bu kadar acı çekmem nasıl mümkün olurdu? Bedenim ruhumla eş zamanlı olarak ağrıyordu. Boğazımda bir yumru vardı ve beni çok zorluyordu.
Orda ne kadar öylece dikilim bilmiyorum. Bacaklarım uyuşup güçsüz kaldığında bedenim bana ihanet etmişti. Dizlerimin üstüne yere düşmüştüm.
Gözlerimden yaşlar akıyordu... Neden bu kadar acıtıyordu ki? Sonuçta bu tek taraflı ve mümkün olmayan bir aşktı? Biz arkadaş bile değildik. O beni nerdeyse fark etmemişti bile. Tesadüf eseri bir kaç kere karşılaştık diye biraz yakındık ve ben aptal gibi umutlanmıştım.
Evet doğru umut etmiştim olmayacağını bile bile. Şimdi neden bu kadar üzülüyordum? Ağlamam şiddetlenip hıçkırıklara dönüştüğünde boş sokakta öylece yerde oturuyordum.
Yaptığım şey yanlıştı. Büyük bir hataydı. Canımı acıtacağını bile bile onu sevmem aptalcaydı. Burda oturmam aptalcaydı. Ağlıyor olmam aptalcaydı. Ben aptaldım.
Her şeye rağmen dünya dönüyordü. Hayalerimi gerçekleştirmek için zamanım vardı. Dünya ondan ibaret değildi. Arkadaş kalmamız en iyisiydi. Kalbimde ona karşı olan bu duygulardan kurtulmam en doğrusuydu belki de...
Her ne kadar bu düşünceden hoşlanmasam da biz sadece arkadaş olabilirdik,bundan öteye gitmezdi hiç bir şey.
Belki de mutlu olacaktı? Evlenmek belki de ona istediği hayatı verecekti?
Kafam karman çormandı. Aklıma bir sürü şey geliyordu. Canım acıyordu bildiğim tek şey buydu. Ne düşünmem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu bile.
Oturduğum yerden doğruldum. Evin yolunu tutum. Düşünceler beynimi işgal ediyordu. Aklımda herşeyden çok o vardı. Ve bildiğim tek bir şey vardı; onu unutmam lazımdı.
Neden ona aşık olmuştum ki? Onca insan varken neden o? Kendime eziyet etmek istermiş gibi en imkansızı seçmiştim sanki.
O kadar acizdim ki şu anda çıksa karşıma tereddüt etmeden sarılırdım boynuna. Nasıl unutacaktım onu ben? Çok çaresiz hissediyordum.
Aldığım bilmem kaçıncı nefesten sonra başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Keşke ben de bir yıldız olsaydım...
Düşünceler ruhuma ağırlık yapıyordu,ruhum da bedenime. Dürüst olmak gerekirse bedenim gövdeme ağır geliyordu ve her an bir enkaz gibi yere yığılabilirdim. Neyse ki eve varmıştım.
Kalan son gücümle yatağımı sermiştim. Üstümü değiştirmeyi falan bir kenara bırakıp kendimi yatağa bıraktım. Zaten yeterince hatta fazlasıyla soğuktu.
Gözlerimi yumak istiyordum ama gözlerimin önüne yüzü geliyordu. Ben kendime ne yapmıştım böyle? Hangi ara ona bu kadar bağlanmıştım?
Hiç bir şey düşünmek istemiyorum. Hem de hiç bir şey! Peki neden beni dinlemiyor sevgili beynim!? Kalbime ne demeli?
Gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Ağlamak istemiyordum ki! Keşke uyusam ve uyansam bu sırada sabah her şey düzelmiş olsa ve onu zihninden ve yüreğimden silsem... Ama kıyabilir miydim ki ona?
Ne yapacaktım ben?
Her şeyi boşverip onu hayal etim. Burda olduğunu ve ona sıkı sıkı sarıldığımı...
En son bana o kadar sıkı sarılmıştı ki sanki bedeninden bir parçaymışım gibi...
Bana bu kadar acı çektirirken hiç bir sorumluluk almaması ne kadar adaletliydi?
Düşünceler düşünceleri buluyor ve gece uzayıp gidiyordu. Sanki hiç sonu yoktu. Tıpkı bir karadelik gibi.
Ama bildiğim bir gerçek vardı. Benim onu unutmam gerekiyordu. Her ne olursa olsun onu unutmam şartı.
Belki de o beni kendine yakın bir arkadaş gibi görmüş ve beni kurtarmıştı. Daha sonra ise acısını benimle paylaşmıştı.
Ona ayak uydurup ben de onun arkadaşı olmalıydım.
Her şeye rağmen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr.Kim| Namjin
FanfictionSeokjin uzun süredir Namjoon'dan hoşlanıyordu. Cinsel yönelimini bildiğinden ondan oldukça uzak duruyor ve sıradan hayatına devam ediyordu. Her şey o gün tepetaklak olmuştu. Namjoon ve Seokjin tıp fakültesinde okuyan iki gençti. İkisinin oldukça f...