Sabahın en ıssız saatlerinde güneş göğe yükseliyor ve camdan içeriye sızıyordu. Bu esnada gözlerimi henüz yeni açmıştım. Bir süre en son olan bitenleri idrak ettikten sonra korkuyla arkamı dönmüştüm. Şükürler olsun ki hâlâ burdaydı... Yüzündeki huzurlu ifadesi ile hemen yanımda uyuyordu.
Kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyordum. Her şey güzel bir rüya gibiydi. İnanması o kadar zor geliyordu ki bazen gerçeklik ve rüya arasında kalıyordum sanki. Bu yüzden de her an gideceğinden deli gibi korkuyordum.
Benim için o kadar değerliydi ki onu hayatımdaki her şeyin merkezi yapmak istiyordum. Günler öncesine kadar onun bana karşı en ufak bir duygu beslemesinden tamamen umudumu kaybetmiştim. Şimdi ise yüzü avuçlarımın içindeydi.
Onu hakkedecek ne yapmıştım ki? O bu kadar mükemmelken ben onu nasıl hakkediyordum? Parmaklarımı onun beli belirsiz görünen gamzelerine koymuştum,tıpkı o günkü gibi...
Kendime hâkim olamayıp anlını öpmek için eğildiğim sırada kalbim adeta yerinde tepiniyordu. En son onu öptüğüm zaman geri çekilmek yerine dudaklarımı anlında dinlendirmeyi tercih etim.
Bir insanı böyle delice sevmek nasıl mümkün olabilirdi ? Aşk gerçekten bizi kör edecek kadar güçlü bir duygu muydu? Kalbimiz nasıl oluyor da bu kadar hızlı atıyordu?
Buna benzer cevapsız daha bir sürü soru vardı kafamda fakat ona doğru her yaklaştığım an aklımdakiler silinip gidiyordu. Aklımı kaybediyormuş gibi...
Kim ne derse desin aşk çok farklı bir kavramdı ve insana bambaşka hissettiriyordu. Nasıl oluyor da hiç eskimiyordu? İnsanlar neredeyse hemen her şeyden çok çabuk sıkılıp bir kenarı atabiliyordu fakat bu duygu öyle değildi,sizi hiç bırakmıyor aksine kalbinizde çok derin yaralara açarken aynı zamanda yerini küçük şeylerle bile büyük mutluluklar bırakabiliyordu. Bu kadar garip bir şeyi anlamak gerçekten zordu bu yüzden belki de yıllardır çoğu şeyin konusu aşktı.
Tek sorun insanların bir şeyleri kalıplaştırması ve her zaman böyle olmasını istemesiydi,bu çok saçma bir düşünceydi çünkü insanlar neye karar vereceklerini ne isteyeceklerini kalıplaşmış şeylerden ziyade kendi duygularıyla ve kalbinin sesi ile seçebilmeliydi ancak o zaman gerçekten eşit ve özgür bir şekilde bu duyguyu hepimiz yaşayabilirdik belki de.
Onu izlemeye o kadar çok dalmıştım ki uyandığını dahi fark edememiştim. Bir süre anlamsızca göz göze geldikten hemen sonra ani bir hareketle beni altına almıştı. Tam da bu esnada karnım kasılmaya başlamış kalbim hızlanmıştı klasik bir şekilde.
Garip dediğim şeyin bir kısmı da tam olarak buydu kalbimin ölecekmişim gibi hızlı atması. Çok garipti sanki her an nefessizlikten ölebilirimişim gibi. Tuhaf olan kısım ise kesinlikle ölmüyor oluşumdu.
Yüzüme doğru her yaklaştığında sanki ölüme daha çok yaklaşıyordum. Dayanamıyarak gözlerimi kapattım. Öyle güzel bir hisstiki hiç uyanmak istemediğim bir rüya gibiydi.
Burnunu burnuma sürtüyordu.hayatım boyunca hiç kanatlanıp uçmamıştım. Hatta fazla yüksek bir yere bile çıkmamıştım çünkü yükseklikten çok korkardım ama şimdi adeta gökyüzünde uçuyor gibiydim. Mutluluk böyle bir şey olsa gerekti.
Kalbimin deli gibi atması ve ruhumun adeta huzura eriyor gibi olduğunu tüm iliklerime kadar hissedebiliyordum bu bambaşka ve muhteşem bir histi.
İnsanlar aynı cins olan iki kişinin birbirini sevmesini her ne kadar yanlış olduğunu düşünse de şu an her şey gözümde mütemadiyen doğru olarak geliyordu.
Sıcak dudakları benim çatlayan dudaklarımı bulduğunda ondan önce davranıp ben dudaklarımızı birleştirmiştim.
Bana bambaşka hissetiriyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr.Kim| Namjin
FanfictionSeokjin uzun süredir Namjoon'dan hoşlanıyordu. Cinsel yönelimini bildiğinden ondan oldukça uzak duruyor ve sıradan hayatına devam ediyordu. Her şey o gün tepetaklak olmuştu. Namjoon ve Seokjin tıp fakültesinde okuyan iki gençti. İkisinin oldukça f...