°19°

223 32 6
                                    

Bir insan nasıl bir şeyden delicesine uzak durmasını gerektiğini bildiği halde yine de bunun iki katı bir delilikle aynı şekilde isterdi?

Aşk gerçekten insanları aptallaştırıyordu. Yapmamamız gereken şeyleri yapıyor, düşünmememiz gereken şeyleri düşünüyor ve kendimize eziyet ediyorduk. O halde yine neden delice bu duygu ile dolup taşıyorduk.

Nasıl göklerde uçuyormuş gibi hissedip yine aynı şekilde ne olduğunu anlamadan yere çakılıveriyorduk? Eğer böyle devam edecek olsaydım bu iş bitmezdi çünkü yüzyıllardır varlığını sürdüren ve hiçbir şekilde eskimeyen bu duygu bütün zaman dilimlerinde hem acı ile kavrıyor hem de mutluluk ile uçuruyordu insanı.

Sadece bir gerçek vardı; seviyordum. Bu yüzden yaptığım bütün aptallıklar mantıklı ve anlaşılır geliyordu.

Tıpkı şu an öylece onun gözlerinin içine bakmam gibi. Konuşmuyorduk belki ama gözlerinde çok yoğun duygular olduğu aşikardı. Bu beni biraz korkutuyordu çünkü kendimi kandırdığımı düşünemek istemiyordum.

Sonunda birimizin konuşması gerektiğini biliyordum. Anın büyüsünü bozmam gerekiyordu. Son kez gözlerinin içine baktım ve konuştum.

- Namjoon-ah burda ne arıyorsun?

Yüzünde en ufak bir mimik oynamamıştı sadece öylece bakmaya devam etmişti.

- Ben... Ben sadece seninle konuşmak istemiştim.

Bir yanıt bekleyen gözleri yüzümün her tarafında geziniyordu. Pişman olduğunu anlamıştım ya da kendimi kandırıyordum. Yine de buna inanmak ve onu af etmek istemiştim.

Ellerim heyecandan titrediği için anahtarı bulmakta zorlananmıştım. İşin en zor kısmı ise kapıyı açmaktı. Derin bir nefes alıp kendime geldim buna ihtiyacım vardı yoksa heyecandan düşüp bayılacak gibiydim. Bacaklarımın titrediğine yemin edebilirdim.

İçeri girdiğimizde bir süre etrafı incelemişti. Bir yerden konuşmaya başlamam gerektiğinin farkındaydım fakat ne diyeceğimi bilmiyordum.

O an onu arkası dönük camdan dışarıya bakarken gördüğümde bunun beni ne kadar iyi hissetirdiğini ve burda biraz daha kalmasını istediğimi fark ettim ve konuşmayı ertelemeye karar verdim.

- Yemeğe kalmalısın bu gün kendi tarifim olan çorbayı yapacağım! Daha sonra konuşuruz.

Bir anlığına yaşanan bütün olumsuzlukları bir kenara bırakıp sadece kısa süreliğine anın tadını çıkarmaya karar verdim. Çünkü hayatımda çok fazla güzel anı yoktu ve bu anılara ihtiyacım vardı. Zor günlerde hatırlayıp gülümsemem için gerekiyordu. O yüzden şimdiden onları biriktirmeye başlasam iyi olacaktı.

Yemek yapmak için malzemeleri çıkardığım sırada çarpıştığımız ilk günü düşünmüştüm tekrar.
Üzerinden çok fazla zaman geçmemesine rağmen hâlâ gözümde çok eskiden yaşanmış gibi nostaljik ve güzel geliyordu.

Bunları düşünürken onun varlığının beni ne kadar rahatlatığını fark etim. Kendimi o kadar çok hayal kurmaya kaptırmıştım ki bir an sonsuza kadar onun böyle yanımda olduğunu hayal etmiştim. Mutluluğum kısa sürmüştü çünkü acı gerçek yüzüme çarpmıştı sanki.

Çorbayı yapacağım tencereyi almak için döndüğüm zaman hiç beklemediğim bir şey olmuştu. Hatta neredeyse aklımı kaçırdığımı düşünmüştüm.

Dudakları benim dudaklarıma kapandığında bütün vücudumdan bir ürperti geçmişti. Kendimi tıpkı o gün ki gibi hissetmiştim. Onu ilk öptüğüm gün gibi.

Şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım ve ellerim hava da kalmıştı. Benden bir karşılık almadığı için geri çekilmek üzereyken bu sefer ben ona kolarımı sarmıştım.

Şaşırma sırası onda olduğu için olsa gerek yumduğu gözlerini açmıştı. Fakat bu çok uzun sürmemiş bana eşlik etmişti.

Hayatım boyunca öptüğüm ilk insan oydu ve itiraf etmeliyim tiksindiğim bu eylem bana çok başka hisseler hissettirmişti.

Nefessiz kalana kadar ona karşılık vermeye çalışmıştım. En son başımı boynuna saklamış ve kendimi olanlara hazırlamaya başlamıştım.

- Jin ben...

Cümlesini devamını beklemiştim fakat bana bir cevap vermek yerine beni daha çok sarmıştı.

- Seokjin ben senden çok hoşlanıyorum!

Mr.Kim| NamjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin