yedi

7.3K 622 618
                                    

.   . ✧ * . ✷       
·    .



"Merhaba, üzgünüm. Evde bir sorun çıkmış acilen gitmem gerek." Hyunjin az önce ayrıldığı masaya gelince aceleyle söylemiş ve başını eğerek selam verdikten sonra bir şey söylemelerine izin vermeden ayrılmıştı yanlarından. Kendini sıkıyordu, çok zor duruyordu.

Kadın ve adam ne olduğunu anlayamadığında Chiyu'da şaşkınlıkla az önce masadan hızla geçen adama bakıyordu. Daha sonra sırtında hissettiği el ile kendine geldi.

"Hey," Felix'in gözleri hafif bir şekilde kızarmıştı. Chiyu ona dönerek elini yanağına koydu. "Tatlım, iyi misin?"

Felix başını salladı ve Bay Choi'ye döndü. "Efendim, az önce bir telefon geldi. Sabah haberlerini sunan spikerin kolu kırılmış, yarın sabah için beni görevlendirdiler, en iyisi erkenden gidip dinlenmek." Zar zor tammalamıştı cümlesini, sanki her kelime boğazına dizilmiş ve kocaman bir düğüm oluşturmuştu.

Adam başını salladı, kaşları çatık bir şekilde duruyordu. Kadın da gülümseyerek başını salladı. "Git oğlum, güzelce dinlen." Chiyu ona ilgiyle bakarken Felix kızın sırtındaki elini indirerek kadına gülümsedi ve başını salladı. Chiyu'ya da bakıp gülümsedikten sonra dışarı doğru yürüdü.

Kalbi dakikalardır yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bir yıl sonra onu öyle karşısında capcanlı görmek içini ferahlatmıştı. Ama hâlâ rahat değildi, içi acıyordu. Yarımdı, yarım hissediyordu.

Derin bir nefes alarak otoparka yürüdü. Chiyu'yu hiçbir zaman bir sevgili olarak görmemişti. O sadece onun için bir yakın arkadaştı. Onu hiç öpmemiş ve ona düzgünce dokunmamıştı bile. Zaten bunları da yamak istemezdi.

Chiyu, küçüklüğünden bu yana Felix'e aşıktı. Aralarına zaman ve mekan girmiş olsa da Chiyu bir türlü vaz geçememişti ona olan sevgisinden. Zaten, en kötü şeyde buydu...

Ulaştığı arabasına bindi, ama sanki nefes alamıyordu. Daralıyordu içi, ağlamak ya da çığlık atmak istiyordu. Başı döndü, kendine gelmeye çalışarak motoru çalıştırdı. Odaklanmalı ve kendine gelmeliydi, hayat aynı hızla devam ediyordu.


***


İçeri girip kapıyı nasıl kapattığı hakkında bir fikri yoktu Hyunjin'in. Yaptığı tek şey, kapıya sırtını yaslayıp yere çökmek ve dakikalardır tuttuğu yaşları dökmek ve hıçkırığı serbest bırakmaktı.

Aynı o gün gibi hissediyordu. Uyanmıştı, mutluydu ama yanında Felix yoktu. Odada onu aradı, bulamadı. Telefonunu aradı, ulaşamadı. Üzerini giyindi ve aşağı indi, diğerlerinin yanına. Onlarla da değildi. Hiçkimsenin haberi yoktu. Bunlar sadece on dakika içinde gerçekleşti. Aynı acı, tıpkı o günkü tazeliğiyle vücuduna sızdı. Kalbi sıkışıyor gibi hissediyordu. Derin bir nefes aldı, hıçkırıklarıyla boğuldu.

Gözleri önümü göremiyordu. Sadece o vardı her yerde. Yaklaşık bir saat önce, koluna dolanan elinin sıcaklığını hissediyordu. Kendine acıdı, böyle aciz bir sevgiyi hâlâ içinde büyüttüğü için acıdı kendine.

Sesi çıktığı kadar ağladı. Jeongin telaşla koşarak yanına geldi. Yanına çömelince, sanki bunu bekliyormuş gibi sarıldı kolları kardeşinin boynuna. Tek sığınağı oydu, tutunabileceği tek dal.

we | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin