YEDİNCİ BÖLÜM

401 21 0
                                    

Hayat benim için çok acımasızdı.
Yada ben anneme ve babama olan kinim yüzünden hayattan nefret ediyordum.
Yetimhane de durumu benim gibi olan çocuk o kadar çoktu ki
Hepsinin hikayesi benden farklıydı. Benden daha ağır olaylar yaşayan. Çok kötü günler geçiren çocuklar vardı.
Hepsi de hayata bir şekilde tutunmaya güçlü olmaya çalışıyodu.
Daha doğrusu yaşamaya çalışıyordu.
Neden çocuklar güçlü olmak zorundaydı?
Neden her yıkım çocuların daha çok yıkılmasına neden oluyordu.
Neden her trajedi de en çok yarayı çocuklar alıyordu?
Hep bunu sordum kendime.
Hayat bazılarına adil davranırken
bazıları hayatta tırnaklarıyla kalmak zorundaydı.
Bazıları mutlu yaşarken bazıları acı çekmek zorundaydı.
Bu adaletsiz hayattan  nefret ediyordum.
Bu hayatı bana yaşatan annemden nefret ediyordum.
Annemle babamın arasına giren o adamdan nefret ediyordum.
Babamın mahkum olmasına sebep olan o avukattan nefret ediyordum.
Bu adaletsiz dünyadan nefret ediyordum.
Ve babamdan nefret ediyordum.
Hayatta sevdiğim tek kişiden beni hayata bağlayan tek kişiden nefret ediyordum.
Beni ve kendini düşünmeden o kadın için kendi hayatını ve beni harcayan babamdan nefret ediyordum.
Ona defalarca söylemiştim oysa ki.
Beraber bu evden gidelim demiştim.
İkimiz birbirimize yeteriz babacığım demiştim. Ama geldiğimiz sonuç çok farklıydı.
Babam annemin adını temiz tutmak için kendini ve beni harcamıştı.
Kendince haklıydı belki ama benim çocuk kalbim kabul etmemişti.
Bundan sonra da kabul etmeyecekti.
Yetimhaneye asla alışamayacaktım.
Alışmamıştımda. Bu yüzden defalarca oradan kaçmıştım.
Her fırsatta kaçtığım yerede kısa süre sonra tekrar bulunup getiriliyordum.
Babamın patronu beni yetimhanede tutmayı kendine görev edinmişti sanki.
Yetimhaneden kaçsamda ondan kurtulamıyordum.
Kısa sürede beni bulup yetimhane çalışanlarına teslim ediyordu.
Bu arada ite kalka öğrenimime de devam ediyordum.
İlköğretimi tamamladıktan sonra liseyide bitirmiştim nihayet.
Artık on sekiz yaşıma gelmiştim.
Yıllarca kaçmaya çalıştığım yurttan artık elimi kolumu sallayarak çıkabilecektim.
Üniversite sınavına girmiştim ve iyi bir puan almıştım.
Ama üniversite okumak gibi bir niyetim yoktu.
Yurttan çıkar çıkmaz bize hayatı zindan eden o adamı bulacaktım.
Eğer yaşıyorsa annemi de. İkisi de cezalarını çekeceklerdi.
Ama, hiç bir şey planladığım gibi gitmedi.
Yetimhaneden çıkar çıkmaz babamın patronu beni kapıda pekliyordu.
Beni alıp hemen güvendiği bir adamın yanına yerleştirdi.
Adam beni bir dakika bile gözünden ayırmadı.
İki yıl boyunca nereye gitsem peşimden geldi.
Benim başımı belaya sokmama izin vermedi.
Adam oto tamircisi olduğu için iki yıl içinde bildiği her şeyi bana öğretti.
Başlarda bu işi öğrenmek istemesemde zamanla ilgimi çekmeye başladı.
Kısa süre sonra da severek yapmaya başladım.
Hayatımın en güzel iki yılı Suat amcamın yanında geçmişti.
Suat amca bana hep bir baba gibi davranmıştı.
Bana hayatı yeniden sevdirmişti.
Üniversiteyi de açıktan okuyordum.
Huzurlu bir hayat kurmuştum kendime.
Taki ailemin parçalanmasına neden olan adamı görünceye kadar.
Onu yanında bir kadınla lüks bir otelden çıkarken görmüştüm.
Onu görür görmez çıldırmış, deliye dönmüştüm.
Onu oracıkta kendi ellerimle öldürecektim ama yapmamıştım. O gün kendimi zor durdurmuştum.
Nefret gözüm öyle kör etmişti ki.
Hiç bir şey umurumda değildi.
Yine o gün bir taksiye atlayıp adamı takip ettim.
Yaşadığı evi öğrendikten sonra yapmam gereken tek şey kalmıştı.
Oda bir silah alıp adamı alnının ortasından vurmak.
Bugüne kadar motor almak için biriktirdiğim tüm parayı bankadan alıp kendime bir silah aldım.
Nasıl ateş edileceğini bile bilmeden adamın evine doğru yola çıktım.
Adamın evi şehrin biraz dışında lüks bir yerdi. Kapısında sayısız koruma olan kale gibi korunan bir malikaneydi.
O adamın malikanesine gelip evi günlerce gözetledim. Kimseye görünmemek için her gün başka bir kılıkta o adamı öldüreceğim günü bekledim.
Günler sonra karar vermiştim.
O adamı bugün öldürecektim. Sabah erken saatlerde malikanenin önüne gelmiştim.
Ne yapıp yapacak o adamı mutlaka öldürecektim.
Saklandığım yerden adamın evden çıkmasına beklerken öfkem katlandıkça katlanmıştı.
İki saat aynı yerde bekledikten sonra nihayet düşmanım görünmüştü.
Etrafında bir çok adamı olsada onu kurtarmaya güçleri yetmeyecekti.
Bu aşalık adam beni babamdan ayırmanın ailemi parçalamanın bedelini çok ağır ödeyecekti.
Adam yanındaki gorillerle beraber malikanenin bahçe kapısına yaklaştıkları sırada saklandığım yerden çıktım.
Sonrada belimdeki silahı çektim.
Tam adamın karşısına dikilecektimki bir el beni tutup hızla duvarın arkasına çekti.
Ben ne olduğunu anlayamadan donup kalmışken elimdeki silah yere düşmüştü.
Önce bir süre yere düşen silaha baktım.
Sonra da başımı kaldırıp beni duvarın arkasına çeken kişiye.
Karşımda duran en az bir doksanlık adamı görünce aklım başımdan gitti.
Ellerim ve tüm vücudum yaprak gibi titremeye başladı.
Gördüklerim gerçek olamazdı.
Karşımdaki adam benim babam olamazdı.
Beni ve kendini düşünmeden hayatını hapishanede geçirmeye karar veren benim babam. Dünyada en çok sevdiğim aynı zamanda da en çok kırgın olduğum adam babam.
Ben gözlerimi kırpmadan ona bakarken babam elini kaldırıp suratıma tokatı geçirmişti.
Ben yirmi yaşında en az babası kadar uzun olan genç atılan tokatla yere serilmiştim.
On yıl sonra karşıma çıkan adamdan böyle bir davranış beklemiyordum tabi.
Ben şaşkın bir şekilde dudağımdaki kanı sildim.
Sonra da hemen ayağa kalktım.
Babam öfkeyle üstüme yürüyerek,
"Ne yapmaya çalışıyorsun lan?" diye bağırdı.
"Sen ne yapmaya çalışıyorsun Berka?
Katil mi olacaktın? Ben yetişmesem katil olacaktın öyle mi?
Bunun için mi yıllarca ayrı kaldım senden?
Sen katil ol diye mi ben on yılımı hapiste geçirdim?"
Babamın sözleri beni çıldırtmıştı.
Delirmiş bir şekilde ona yaklaşarak,
"Sen ne diyorsun be?" diye bağırdım.
"Sen ne diyorsun? Bizim hayatımızı sen mahvettin.
O kadın için hayatından ve benden vazgeçen sendin ben değil.
Sana çok yalvarmıştım ben. Beraber bu evden gidelim demiştim.
Kendimize yeni bir hayat kuralım demiştim.
Ama sen her şeyi kendi ellerinle mahvettin. Sen benden o gün vaz geçtin.
Şimdi bana gelip akyam kesme.
Bana düşünceli baba numarasıda yapma.
Beni kandıramazsın Buğra efendi. Ben senin gibi bir babam olduğunu unuttum.
Sende beni unut.
Karşıma bir daha da çıkma"
"Bak oğlum. Bu söylediklerinin hiç biri olmayacak.
Ne sen beni unutacaksın nede ben seni bırakacağım.
Şimdi buradan hemen gidiyoruz.
Suat Amca na teşekkür etmeliyim.
Sonrada görüşmem gereken bir kişi daha var.
Senin le yeni bir hayata nihayet başlayabileceğiz oğlum.
Artık istediğin olacak. Geç olsada sen ve ben baba oğul olacağız."
"Bunu düşünme bile. Bizden artık baba oğul olmaz.
Bu saaten sonra bizden hiç bir halt olmaz.
Benim sana kinim bir ömür bitmez.
Bırak beni artık. Ben bugüne kadar sensiz yaşadım.
Bu günden sonra da sana ihtiyacım yok.
Git kendi hayatına. Benim  hayatımda sana yer yok"
"Bak tekrar söylüyorum Berka. Böyle bir şey olmayacak.
Ben bugünlere gelebilmek için ne sıkıntılar yaşadım biliyor musun?
Evladımı görebilmek, senin yanında olabilmek için günleri tek tek saydım.
Bu saatten sonra seni asla bırakmam.
Ben senin için yaşadım oğlum.
Senin için. Ne yaparsan yap seni asla bırakmam."
"O adamı öldüreceğim anladın mı? Sen beni durduramayacaksın.
Bugün olamasa başka bir gün. O adamın işini mutlaka bitireceğim."
"Sonra ne olacak Berka? Sonra hapse gideceksin. Yıllarca hapis yatacaksın.
Hapisten yaşlı bir adam olarak çıkacaksın.
Yaşanmamış yılların hayallerin.
Hepsi bitecek. Bunu yapma Berka.
Babanın yaptığı hatayı sen yapma.
Benim gibi en güzel yıllarını hapiste geçirme.
Biliyorum senin istediğin gibi bir baba olamadım.
İnan bana  böyle olsun istemedim Berka.
Seni bu dünyada yapay yalnız bırakmak istemedim.
Belki yanlış yaptım ama annenin adını lekelemek istemedim.
Annen ne kadar kötü olsada senin annendi. Onun adı kirlensin istemedim.
O adam gibi bir düşmanın olsun istemedim.
Affet oğlum. Hem annen adına hem kendi adıma senden özür dilerim.
Biz seni koruyamadık oğlum.
Ama artık seni bırakmam. Ne olursa olsun bırakmam .
Benim le konuşma oğlum. İstesen baba bile deme. Yine de ben seni bırakmam"
"Pekala Buğra efendi öyle olsun. Ama unutma. Sana asla baba demeyeceğim.
Bundan sonra senin mutlu olmana izin vermeyeceğim.
Bundan sonra benimle yaşamaya hazır ol. Benimle mutsuz olmaya hazır ol"
Babama son sözlerim bunlardı.
Konuşmamız bittikten sonra babamın da yardımıyla kimseye görünmeden o adamın evinden uzaklaştık
Sonra ikimiz beraber Suat Amcanın evine geldik.
Babam Suat Amcaya bana kol kanat gerdiği için teşekkür ettikten sonra ona veda ederek oradan ayrıldık.
Sonra babamın patronunun evine gittik.
Babamı ayakta karşılayan adam babama sarılıp, "Hoşgeldin. Geçmiş olsun dostum" dedi
Sonrada ikisi neredeyse bir saat süren bir konuşma yaptılar.
Evden ayrılırken adam babama şehrin lüks semntlerinden birinde olan ailesine ait evi çalışmalarına karşılık olarak vermişti.
Babama onlarla çalışmaya devam etmesini söylesede babam kabul etmemişti.
Artık böyle bir hayat istemediğini benimle beraber yeni bir hayata başlayacağını söylemişti.
Adam da yıllardır kimsenin yaşamadığı evin anahtarını babama vermiş tapusunuda babamın üzerine geçirmişti.
Bir kaç gün sonra babam ve ben bir kamyon dolusu eşyayla o eve doğru yola çıktık.
Eve yaklaşırken içimde tarif edemediğim bir heyecan oluşmuştu.
Bu heyecanın nedeni neydi bende bilmiyordum.
Semt tertemiz huzur dolu bir yere benziyordu.
İnsanlar ise merakla semte giren nakliyat kamyonuna bakıyordu.
Eve geldiğimizde içimdeki heyecan katlanarak artmıştı.
Ben kamyondan inmeden etrafı incelerken babam arabadan inmişti bile.
Babam önce bahçe kapısını açtı.
Sonra da çalışanlar eşyaları eve taşımaya başladı.
O sırada ben hala arabadan inmemiştim.
Bir süre daha etrafı inceledikten sonra babamın seslenmesiyle arabadan indim.
Bahçe kapısından içeri girerek evin dışına bakmaya başladım.
Ev çok büyüktü. Önceki yaşadığımız eve hiç benzemiyordu.
Mimarisi çok farklı güzel bir görünümü vardı.
Adamlar bir kaç saat içinde bütün eşyaları yerleşdirdiler.
Ben ise bahçede hala olduğum yerde dikiliyordum.
Bir süre sonra adamlar işlerini bitirip evden ayrıldılar.
Babamla ben bahçe içinde birbirimize bakmaya başladık.
Babam bana biraz daha yaklaştı.
"Evi nasıl buldun oğlum? Beğendin değilmi?" dedi.
Ben ise babama öfkeyle bakarak.
Bana fark etmez. Ben nerede olsa yaşarım.
Yıllarca hep böyle oldu"
"Oğlum lütfen. Artık geçmişi unut olmaz mı?"
Babama öfkeyle bakıp,
"Asla unutmayacağım. Beni bıraktığın günü asla unutmayacağım"
Ben babama bağırırken duyduğum bir sesle başımı karşı evin bahçesine çevirdim.
Bahçe kapısının demir parmaklıklarına tutunmuş küçük bir kız bize bakıyordu.
Yaşı en fazla on iki on üç olan sarışın çok güzel bir kızdı.
Nedense kız gözünü bile kırpmadan bize doğru bakıyordu.
Bakışları bir süre babamda olan küçük kız sonra bana bakmaya başladı.
Hayatımda gördüğüm en güzel yüz en mahsum bakışlardı.
Kız bana öyle hayran bakıyordu ki ben bile kızın sevimli haline bakıp kalmıştım.
O sırada küçük kızın bir şeyler mırıldandığını fark ettim.
Sonra da arkasından gelen adamı gördüm.
Gördüğüm adam aklımın başından gitmesine sebep olmuştu.
Nefret ettiğim kişilerden biri olan o avukat. Babamın ceza alması için elinden geleni yapan o avukat.
Ben, ben beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
O adam bizim komşumuzdu. Koskoca ülkede gele gele geldiğimiz yer düşmanımın evinin tam karşısıydı.
Ben nefretle adama bakarken adam kızına sert bir şekilde bağırdı.
Kız hızla oradan ayrılırken babasıda peşinden gitmişti.
Ben ise hemen babamın yanına gittim.
"Bana geçmişi unutmamı söylüyorsun ama buna izin vermiyorlar.
Düşmanımın biride karşı evde.
Bunun farkındasın değil mi" dedim.
Sonra da hızla eve girdim.
Bir süre evde dolandıktan sonra üst kata çıktım.
Orada gözüme kestirsiğim bir odaya girdim.
Arkamdan babamda girmiş bana birşeyler söylemeye çalışmıştı.
Benim öfkem hala hat safadayken babamı dinlememiştim bile.
Babam kırgın bir şekilde odadan çıkarken ben öfkeyle pencereye gittim.
Biraz sakinleşmek  için etrafı izlemeye başladım.
O sırada gözüm karşı evin camına takıldı.
Aynı küçük kız camdan direk benim olduğum odaya bakıyordu.
O adamın kızının bana öyle bakması beni delirtmişti.
Hemde küçücük kızın kendinden büyük birine bakması hiçte uygun bir davranış değildi.
Ne yapmaya çalışıyordu bu küçük velet?
Öfkeyle başımı sağa sola sallayıp sert bir şekilde perdeyi kapattım.
Ondan sonraki günlerde bir daha ne o kızı nede babasını görmedim.
Babam benim arabalarla ve motorlarla ilgilendiğimi bildiği için iki ay sonra semte büyük bir oto tamircisi açtı.
Geldiğimizden bu tarafa bizi dışlayan insanlar artık bizi kabul etmeye başlamıştı.
Ben ise babamı huzursuz etmek için elimden geleni yapıyordum.
Tamirhane de işleri yoluna koyduktan sonra bir kaç gündür işi erken bırakıyordum.
Mahallenin kızları hep peşimdeydi.
Bende zamanımı onlarla geçirmeye başlamıştım.
Her biriyle ayrı takılıyor günümü gün ediyordum.
Hiç biriyle ciddi bir ilişki asla düşünmüyordum.
Maksat eğlenmek gönül eğlendirmekti.
Yine bir kaç gün sonra o avukat ve ailesinin tatile çıkacağını öğrenmiştim.
Ben de aklıma aniden gelen bir fikirle Uludağ'a gitmeye karar verdim.
Onlardan önce Uludağ'a gidip otele yerleştim.
Orada tanıştığım başka başka kızlarla zamanımı geçirmeye başladım.
Babam her gün arıyordu ama telefonlarına cevap bile vermiyordum.
Ben gezip eğlenmeye devam ederken babam tamirhane de yanına aldığı bir kaç çırakla işleri devam ettirmeye çalışıyordu.
Babamın ne yaptığı nasıl çalışıp yorulduğu umurumda değildi.
Bu sabah yine erkenden kalkıp kahvaltımı yaptım.
Sonra da kayak yapmak için kayak merkezine gittim.
Ben yavaş yavaş kaymaya başlamıştım ki benden biraz ilerde bir gurup çocuk kayak öğrenmeye çalışıyodu.
Ben tam bakışlarımı onlardan çekiyorsumki gözüme o avukatın küçük kızı takıldı.
Sarı saçlarıyla o kadar güzel bir kızdı ki bakışlarımı bir süre ondan alamadım.
Sonra kendime kızarak bakışlarımı onlardan çektim.
Babasının aileme yaptıklarından sonra ona ve ailesine sempati falan duyamazdım.
Komşu olarak bile değer veremezdim.
Babam ise o küçük kızı çok sevdiğini söylemişti.
Her gün okula giderken karşılaştıklarını, babasının o kıza sarı ördek dediğini söylemişti. Babam o bücürle alakalı her şeyi bana sürekli anlatıyordu.
Babamın o kız gibi bir kızı olsa daha mutlu olurdu her halde.
Ben düşüncelere dalmışken gurupta ki çocuklar teker teker kaymaya başladı.
En son bizim sarı ördeğe geldi sıra.
Yavaş yavaş kaymaya başlayan küçük kız birden bana bakmaya başladı.
Bana bakarken kaydığını unutup sert bir şekilde yere düştü.
Herkes kızın başına toplanmış kıza ne olduğuna bakıyorlardı.
O sırada ayağa kalkmaya çalışan sarı ördek ayağını tutarak tekrar yere çöktü.
Yanında olan arkadaşlarından bir tanesi hemen kızın yanına eğildi.
Sarı ördeğin belinden ve bacağının altından tuttu.
Kızı tam kucağına alıp kaldıracaktıki,
Ben ne yaptığımın bile farkına varmadan,
"Bırak lan onu" diye bağırdım.

Teşekkürler❤️
Diğer hikayelerime de bakarsanız sevinirim ❤️

BENİM MAVİŞİM. #WATSSY2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin