ONBİRİNCİ BÖLÜM

379 25 1
                                    

Ben ne kadar istemesemde Hakan, küçükde olsa  nişan töreni yapmak istemişti.
Kendi bahçemizde sadece yakın arkadaşlar komşular ve aileler arasında olacak bir nişan törenini hiç istemesemde kabul etmiştim.
Bana göre gereksiz bir şeydi nişan.
Yada benim isteğim yoktu. Bu yüzden sıcak bakmıyordum.
Hakan'ı kırmamak için sesimi çıkarmadım ama içime hiç sinmiyordu.
Bundan sonra böyle olacaktı her halde. Hakan'ın istediği  şeyleri o mutlu olsun diye yapacaktım.

Beynim bir ikilemin içindeydi.
Bu ikilem evlilik kararı verdikten sonra daha da artmıştı.
Mantığım doğru karar verdiğimi söylerken, kalbim delice bir pişmanlık içindeydi.
Hata yaptın Buğlem. Hata yaptın diyordu.
Annem söylemişti aslında. İyi düşün kızım. Acele karar verme demişti.
Ben öfkeme yenik düşmüş ani karar vermiştim. Mantığımın sesini dinlemiştim. Şimdi geri dönülmez bir yola girmiştim.
Annemin tamda söylediği gibi olmuştu.
Nişan günü sabah erkenden kalktım.
Hemen duş alıp hazırladım.
Hızlı bir şekilde kahvaltı yaptıktan sonra Hakan'ı beklemeye başladım.
Hakan, saat on gibi gelip beni aldı.
Beraber güzellik salonuna gittik.
Ben işlerimi halledinceye kadar beni bekleyen Hakan, beni kuaföre bırakıp kendi de hazırlanmak  için evine gitti.
Saatler sonra kuaför de işim bitmişti.
Hakan, beni almak için geldiğinde gözlerini benden alamamıştı.
Hakan, bana hayran hayran bakarken maviş neden hep nefretle bakıyordu.
Neden benden bu kadar nefret ediyordu?
Ben ona bir şey yapmamıştımki.
Ben onu sevmekten başka hiç bir şey yapmamıştım.
Yine aklımda o vardı. Zaten hep o. Hep o. Benim kalbimin davetsiz misafiri. Bir türlü misafirliği bitmemişti.
Hakan, beni kuaförden aldıktan sonra hemen eve doğru yola çıktık.
Eve geldiğimizde herşey hazırdı.
Bahçe süslenmiş orkestra gelmişti.
Davetliler  hazır halde bizi bekliyordu.
Hakan, önce kendi indi arabadan.
Sonra da kapımı açıp beni indirdi.
Ben Hakan'ın bana uzattığı koluna girdim ve beraber bahçeye geldik.
Bizim geldiğimizi gören herkes bizi alkışlamaya başladı.
Bizim için hazırlanan masaya geldiğimizde annem ve babam geldi yanımıza.
Sonra da Hakan'ın ailesi geldi.
Hepsi teker teker sarılıp tebrik ettikten sonra orkestradan müzik sesi yükseldi.
Hakan elimden tutarak  bahçede dans için hazırlanan piste götürdü.
Dans ederken içim içimi yiyordu.
Ben bu duruma nasıl gelmiştim?
Ben ne yapıyordum? Kendimdemiydim acaba? Çünkü şuan hiç mutlu değildim. Sanki nişan günüm değil ölüm günümdü.
Kalbim karalar bağlamış yas tutuyordu.
Ettafta olan herşey benden bağımsız oluyordu.
Her şey sanki kendiliğinden gelişiyor ben müdahale edemiyordum.
O sırada annem ve babam takıldı gözüme.
Bana gururla bakan babam ve endişeli gözlerle izleyen annem.
Canım annem. Benim kalbimi okuyan aklımdam geçenleri bilen annem.
Zorla da olsa onlara gülümsedim.
Sonra da bakışlarım istemsiz olarak mavişin camına gitti.
Maviş oradaydı. Tam orada camda.
Öylece bana bakıyordu. Yada ben öyle zannediyordum. Onu görünce  kalbim deli gibi atmaya başladı.
Düşmemek için Hakan'a daha sıkı tutundum.
Sonra tekrar o kahrolası cama baktım.
Hala oradaydı. Bakışları kararmış yine öfke saçıyordu.
O bakışları çok iyi tanıyordum.
Bana yıllarca hep aynı nefretle bakmıştı.
O günleri düşünürken gözümden inen bir damla yaşa engel olamadım.
Hakan'a fark ettirmeden göz yaşımı silip dansa devam ettim.
O sırada karşı evin camından kırılma sesi geldi.
Ben hemen yine o yöne baktım.
Berka, camlara yumruk atıyor öfkeyle bağırıyordu.
Burada ki hiç kimse olayın farkında değildi.
Müzik sesinden kimse olanları görmüyor duymuyordu.
Ben ise her şeyi görüyordum.
Berka'nın bağrışlarını kalbimin derinliklerinde duyuyordum.
Onun kanayan ellerinin acısını kalbimde hissediyordum.
Berka, sinir krizi geçirirken benim kalbim parçalara ayrılıyordu.
Onun bu kadar acı çekmesi beni kahrediyordu.
Ben ne yapacağımı şaşırmış halde bakarken babası Berka'yı tutup camdan çekmişti.
Sonrasını bilmiyordum. Ne olmuştu asi adamıma? Okyanus gözlü sevdama ne olmuştu?
Ne yapacağımı bilemiyordum artık.   Karanlığın içinde boğuluyor. Bir türlü ışığı bulamıyordu.
Ne olurdu bende umursamaz biri olsaydım.
Hiç kimse için acı çekmeseydim.
Bu hayatta yalnızca kendimi düşünseydim.
Bir aşk insana bu kadar zarar vermemeliydi. Benim hayatım mükemmel bir hayattı aslında.
Mükemmel bir anne ve babam vardı.
Hayatta her istediğim olmuştu.
Çok sevdiğim bir mesleğim. Beni seven bir adam vardı.
Neden mutlu değildim?
Neden kendimi eksik hissediyordum?
Neden elimde olanlarla yetinmiyordum?
Olmuyordu işte. Nedense bir türlü olmuyordu
O günden sonra mavişten bir haber alabilmek için fırsat kollamaya başladım.
Bunu yapan aptal bendim.
Benim yüzüme bile bakmayan adamı merak eden aptal bendim.
Kimseye soramıyordum. Yanlış anlaşılırım korkusu vardı içimde.
Hakan'ın duyup üzülmesini de istemiyordum.
Ama, bir şekilde iyi olup olmadığını öğrenmeliydim.
Son bir kaç günüm  sürekli onu merak ederek geçmişti.
Bu sabah yine erkenden kalkmıştım.
İlk olarak penceremden dışarı baktım.
Mahalle o kadar sessiz ve huzurluyduki.
Hüzün huzursuzluk sadece benim kalbimdeydi.
Yaz olduğu için hava henüz sabah olmasına rağmen çok sıcaktı.
Ben etrafa bakarken karşı evin penceresine de bakmıştım.
Evin hala tüm perdeleri kapalı ve derin bir sessizlik vardı.
Ben camdan bakmayı bırakıp hızlı bir duş aldım.
Üzerimi giyindikten sonra mutfağa gidip bir şeyler atıştırdım. Annem ve babam bir günlüğüne şehir dışına çıkmışlardı.
Evde yalnız olduğum için kahvaltı hazırlamaya uğraşmadım.
Ağzıma attığım bir kaç zeytin tanesiyle kahvaltımı bitirip evden çıktım.
Bir kaç gündür işe kendi arabamla gidiyordum.
Hakan, beni ofisime bırakmak için ısrar etsede ona kendim gideceğimi söylemiştim.
Evden çıkıp bahçe kapısına geldiğimde karşı evin kapısının açıkdığını gördüm.
Buğra Amca ve eşi evden çıkıp bahçe kapısına yöneldiler.
Ben fırsat bu fırsattır diyerek hemen kendi bahçemizden çıkarak onların evine doğru hızlı adımlarla yürüdüm.
Onlar bahçeden çıkmadan onlara yetiştim.
"Günaydın" dedim ikisine de bakarak.
Buğra Amca gülümseyerek bana baktı.
Sonra da, "Günaydın Buğlem kızım" dedi.
Eşi de günaydın dedikten sonra ben nasıl soracağımı bilmeden konuşmaya başladım.
"Şeyy Buğra Amca. Size bir şey soracaktım" dedim çekinerek.
"Tabi kızım. Buyur sor"
"Şeyy yani oğlunuzun sağlığı nasıl?
Biraz düzeldi mi acaba?"
Buğra Amca üzgün gözleriyle bana bakarak,
"Hala aynı kızım. Hala krizler geçiriyor.
Hiç bir şey yemiyor. İlk geldiği güne göre biraz iyi görünse de bana göre hala aynı"
"Öyle deme hayatım. Berka, iyiye gidiyor.
İyi olacak merak etme. O daha genç mutlaka iyileşecek"
Karısının sözlerinden sonra Buğra Amca karısına gülümsedi.
"Bizde Buğra Amcanla hastaneye gidiyorduz canım. Kaç gündür ertelediğimiz kontrolümüz var.
Buğra Amcan kendini hiç düşünmüyor."
"Geçmiş olsun size. Bende işe gidiyorum isterseniz sizi hastaneye bırakayım."
"Hayır canım teşekkür ederim.
Taksi çağırdık. Bak geldi bile.
Sen işinden kalma."
"Tamam o zaman" dedim ve kenara çekildim.
Onlar taksiye binerek mahalleden uzaklaşırken ben hala olduğum yerde dikiliyordum.
Bir süre öylece bekledikten sonra tekrar arabama yöneldim.
Arabanın yanına geldiğimde çantamdaki anahtarı çıkardım.
O sırada gelen gürültülerle hızla geriye döndüm.
Gürültü Buğra Amcanın evinden geliyordu.
Evde bir şeyler kırılıyor. Birisi bağırıyordu.
Gürültü bağrış sesi o kadar yükrektiki çok korkmuştum. Ne oluyordu acaba? Yoksa, yoksa Berka'mıydı bağıran? Her şeyi kırıp döken omuydu?
Emin olmak için hemen Berka'nın evine koştum.
Kapıya geldiğimde bağıranın herşeyi kırıp dökenin gerçekten Berka olduğundan emin oldum.
Ne yapıyordu bu adam? Kendine zarar vermeyi çokmu seviyordu?
Ben kapıda  içeriyi duymaya çalışırken kapı hızla açıldı.
Dışarı çıkmaya çalışan Berka, kapıda beni görünce gözleri kocaman açıldı.
Önce şaşkın gözlerle  öylece bana baktı.
Sonra da, bakışları tekrar nefretle doldu.
" Ne işin var lan burada?"diye bağırdı.
Ben ne yapacağımı bilemez halde ona bakakalmıştım.
Bir süre sonra Berka, tekrar bağırmaya başladı. Sert adımlarla üzerime yürürken benim aklım başımdan gitmişti.
Benim ne kadar korkacağımı düşünmeden kolumdan tutup eve sürükledi.
"Bırak beni. Lütfen bırak" diye bağırmıştım ama beni dinlememişti bile.
Kolumu öyle sıkı tutuyordu ki kurtulmam imkamsızdı.
Beni sürükleyerek büyük salona getirdi.
Sonra da orada ki büyük koltuğun üzerine fırlattı.
Sonra tekrar üzerime doğru yürümeye başladı.
"Berka, lütfen. Lütfen bırak gideyim.
Ben, ben sana ne yaptım? Neden böyle yapıyorsun?"
"Sürekli peşimde dolanan sen değil misin sarı ördek?
Mahalleye geldiğimden beri bana yapışan.
Bir türlü yakamdan düşmeyen sen değil misin?
Ben de istediğini vereceğim sana.
Beni istemiyor musun?
Bak ev boş. Kimse yok. Senin le başbaşayız."
"Sen ne diyorsun be? Saçmalama.
Ben sana hiç bir zaman yapışmadım.
Sen kendini ne zannediyorsun?
Evet belki çocuk aklımla seni sevmiş olabilirim.
Ama, artık bitti anladın mı? Ben artık başkasını seviyorum.
Başkasıyla nişanlıyım. Bak yüzüğüme gördü mü? Sen benim için yoksun artık.
Geçmişte kaldın anladın mı?
Yıllar önce yüzüne bile bakmayarak azarladığın hor gördüğün kız değilim ben. Şimdi  bırak beni gideyim."
"Öyle mi sarı ördek? Beni gerçekten unuttun mu? Unuttun öyle mi?
Şimdi göreceğiz unutup unutmadığını"
Ben ondan kurtulmaya çalışırken Berka beni sert bir şekilde kendine çekti.
Sonra da sıkaca sarıldı. Ben onun sıcak göğsünde donup kalmışken Berka, saçlarımı okşayarak konuşmaya başladı.
"Beni unutamazsın sarı ördek.
Beni asla unutamazsın. Nişanlansanda evlensende aklında yalnızca ben olacağım"
"Bırak beni, bırak!" diye bağırdım.
Yeter artık. Ne istiyorsun ha?
Ben seni sevdim. Sen istemedin. Yüzüme bile bakmadın. Şimdi benden kurtuluyorsun. Ben kendi yoluma gidiyorum. Artık senden uzak durucağım
Beni hiç görmeyeceksin"
"Öyle bir şey yok sarı kafa.
Öyle bir şey yok. Sen bana bağımlısın.
Öyle kalacaksın. Sana huzur vermeyeceğim inan bana.
Asla o herifle mutlu olamayacaksın. Bunu aklından çıkar"
Berka, bunları söylerken hala beni bırakmamıştı.
Hala kollarının arasında sıkı sıkı tutuyordu.
"Sen ve ailen yıllarca mutlu yaşadınız.
Ben yetimhanede babama hasret yaşarken sen babanın güvenli kollarındaydın.
Baban yüzünden babam hapis yattı.
Onun hapse girmesine sebep olanlardan biriside babandı.
Bunu yanına bırakırmıyım zannediyorsun.
Baban ve diğerleri benim en kıymetlimi aldı.
Bende onların en kıymetlisini alacağım. Ben sana acı çektireceğim Buğlem. Babanın cezası sen olacaksın sarı ördek. Onu seninle vuracağım"
"Sen nasıl bir insansın be adam.
Babam sadece işini yaptı.
Baban suçu kendisi üstüne almış.
Babamla konuşurlerken duydum.
İntikam için kendi hayatını harcama.
Lütfen iyileş mutlu ol.
Kimseye zarar verme. Sen kötü bir insan olamazsın"
"Bana vaaz verme Buğlem.
Senin akıl vermene ihtiyacım yok.
Sen şimdi benden nasıl kurtulacağını düşün.
Bak şuan kollarımdasın. Kalbin bir kuş gibi çırpınıyor.
Bu heyecanmı korkumu sarı ördek.
Kollarımda olmaktan mutlu musun?
Seni öpmemide ister misin?
Bahse girerim o heriften daha güzel öperim.
Ondan daha çok mutlu ederim."
Berka'nın bu sözleri beni iyice çileden çıkarmıştı.
Var gücümle onu itip elinden kurtuldum.
Sonra da yumruk yaptığım elimi suratına geçirdim.
"Sen beni ne zannediyorsun ahlaksız herif?  Her önüne gelenle gezip eğlenen birimi zannediyorsun?
Ben sen değilim Berka efendi.
Ben sen gibi onursuz biri değilim"
Bu sözlerimden sonra Berka'nın gözü dönmüştü bakışları  bile değişmişti.
Ben şimdi ondan daha çok korkmaya başlamıştım.
Berka, üstüme geldikçe ben geriye çekildim.
Sonra ondan kaçıp kurtulmaya çalıştım.
Evin çıkış kapısı kilitliydi.
Nereye gidecektim? Berka, burnundan soluyarak peşimden geliyordu.
Bu Berka, çok farklıydı. Çok tehlikeliydi.
Dakikalarca ondan kaçmaya çalıştım.
Ama, bitmiştim artık. Nefesim kesilmişti.
Benim yorgunluğumdam yararlanan Berka, hızla gelip kolumdan tuttu.
Sonra da yüzümü ellerinin arasına alıp kendine yaklaştırdı.
"Sen var ya? Seni şuan benim elimden hiç bir Allah'ın kulu alamaz.
Söylediklerini tekrar etsene.
Hadi tekrar et. Ben ahlaksızım öylemi?
Peki ben sana nasıl ahlaksız olunur göstereyim.
Berka, benim yüzümü sert bir şekilde kendine çekti.
O an midem ağzıma gelmişti.
Bir den öğürmeye kusmaya başladım.
Midem sanki yeeinden çıkacak gibi kasılıyordu.
Benim bu halimi gören Berka, hemen beni bıraktı.
O kadar kötü olmuştum ki bacaklarım titremeye başlamıştı.
" Lanet olsun sana. Seni gördüğüm güne lanet olsun"diye bağırdım.
Sonra da zorla kapıya gittim.
"Aç kapıyı. Aç kapıyı. Aç yoksa var gücümle bağıracağım"
Berka, hala aynı yerde bana bakıyordu.
Sanki donup kalmış dış dünyayla bağlantısı kesilmişti.
Bir süre daha öylece duran Berka
benim bağırdığımı fark ederek bana baktı.
Sonra da cebinden çıkardığı anahtarı önüme atarak merdivenlere yöneldi.
Yerdeki anahtarı alıp hemen kapıya gittim.
Dışarı çıkar çıkmaz hızla eve doğru koşmaya başladım.
Allahtan etrafta kimse yoktu.
Beni kimse görmemişti. Hızla eve girip kendimi banyoya attım.
Kıyafetlerimi çıkarıp tekrar duş aldım.
Bu arada da ağlamaya devam ediyordum.
Nasıl yapabilirdi? Böyle bir şeyi nasıl yapardı?
Bana hep kötü davransada asla fiziksel zarar vermeyen adam nasıl bu kadar değişmişti?
Çok üzülmüştüm. Gururum kırılmıştı.
Böyle bir şeyi asla düşünmemiştim.
Ama, suç bendeydi. O eve gitmemeliydim. Her şey benim yüzümden olmuştu.
Kendi kendimi rezil etmiştim.
Banyodan çıktığımda hala midem bulanıyordu. Kendimi çok kötü hissediyordum. Bugün işe gidecek halim yoktu. Girecek davam da yoktu zaten.
Bu yüzden odama gidip tekrar yatağa uzandım.

Berka:
Haytımda hiç yaşamadığım kadar aşalanmıştım bugün.
Şimdi ye kadar hiç bir kız benden iğrenmemişti.
Hiç bir kız bana karşı koymamıştı.
Kollarıma hep kendileri gelmişlerdi.
Bu kız kendini ne zannediyordu?
Kendini bulunmaz hint kumaşımı sanıyordu?
Bu yaptığının bir hesabı olacağını bilmiyor muydu?
Benden iğrenmişti ha. Yıllarca peşimde koşan kız benden iğrenmişti.

Teşekkürler ❤️

Diğer hikayelerime de bakarsanız sevinirim ❤️






BENİM MAVİŞİM. #WATSSY2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin