ONALTINCI BÖLÜM

236 17 1
                                    

Berka:
Hastaneden çıktıktan sonra hemen Sefo'nun telefonunu aradım.
Tek istediğim o adamı bir an önce bulup Buğlem'e yaptıkları için hesap sormaktı.
Sefo, hemen telefonu açtı ve adamın yerini öğrendiğini söyledi.
Sefo'dan aldığım haberden sonra hemen motoruma atladım ve uçarcasına attığı konuma doğru yola çıktım.
Adamın evi şehir dışında olmalıydı.
Çünkü attığı konum şehir dışını gösteriyordu. Neredeyse yarım saattir yoldaydım. Şehirden  bir hayli  uzaklaşmıştım.
Sefo'ya beni  beklemesini hiç bir şey yapmamasını söylemiştim.
Benim yüzümden onunda başına bir şey gelmemeliydi.
Yolda hızla ilerlerken aklımdan bin bir türlü seneryo geçiyordu.
Bu adamların Buğlem'le ne derdi olabilirdi?
Bunu mutlaka  öğrenecektim. Bir saat yolculuktan sonra aradığım ev tam karşımdaydı.
Ev şehir dışında olmasına rağmen ihtişamlı ve lüks görünüyordu.
Etrafı ağaçlarla kaplı ayrıcada çok korunaklıydı.
Evin çevresinde büyük duvarlar vardı.
Bu adam kimdi? Neden böyle şehirden uzakta bir yerde yaşıyordu.
Bunu anlamak için bir yolunu bulup bu eve girmem gerekiyodu.
Sefo'nun ve benim motorlarımızı görülemeyecek bir yere gizledik.
Sonra da eve girebilmek için bir yol aramaya başladık.
Duvarın etrafından dolandıktan sonra girebileceğimiz uygun bir yer bulduk.
Evin arka tarafında duvarın tam dibinde bir ağaç vardı.
Ağaca tırmanarak yükse olan duvarı aşabilirdik.
İkimizin girmesi tehlikeli olabilir diye Sefo'ya burada beklemesini ve cevreyi gözetlemesini söylemiştim.
Sefo, bana göre tırmanmada daha iyiydi ama bu işi kendim çözmek istiyordum.
Sefo, beni beklerken ben ağaca çoktan tırmanmaya başlamıştım.
Biraz zorlansamda sonunda duvarı geçebilecek yüksekliğe  ulaştım.
Ağacın dalları duvarın tam üstüne kadar eğiliyordu. Eğilen dallara tutunarak duvarın üstüne atladım. Avlunun içine bakarken gözüme takılan iki adam evin hiçte boş olmadığını anlamama neden oldu.
Adamlar olduğum yerden baya uzak olduğu için beni görmeleri biraz zordu.
Duvarın yüksekiği neredeyse üç metreydi. Bu yükseklikten atlamak çok riskli olacaktı.
Ayağımı kırma ihtimalim yüksekti.
Yinede bu riski göze alacaktım tabi.
Buğlem, için yapamayacağım  hiç bir şey yoktu.
Duvarın üstüne bir kaç adım ilerledikten sonra atlayabileceğim uygun bir yer buldum.
Sonra da hiç beklemeden kendimi boşluğa bıraktım.
Yere inmem biraz sert olmuştu ama ayak bileğim hariç acıyan bir yerim yoktu.
Ayağa kalkarak ayak bileğimi kontrol ettim.
Biraz sızlıyor biraz da aksak yürüyordum sadece.
Önemli bir şeyim yoktu.
Avlunun içi bahçe gibi gül fidanlarıyla doluydu.
Bir çok meyve ağacı değişik çiçek türleri, bahçeyi güzel bir şekilde süslemişti.
Böyle çiçekli böcekli evin sahibi nasıl birin öldürmek istiyordu anlamamıştım.
Yavaş adımlarla evin arkasından dolanarak içeri girecek bir yer aramaya başladım.
Bir kaç adım ilerlediğimde büyük bir pencere gördüm.
Biraz ileride ise bir kapı vardı.
Pencereye yaklaşarak içeriyi görmeye çalıştım.
Bu pencere büyük bir salona bakıyordu.
Evin içi oldukça lüks ve konforluydu.
Salonda hiç kimse yoktu.
Dışardaki bekleyen adamlar hariç evin içi boş ve sessiz gibiydi.
Camdan uzaklaşıp biraz ilerde olan kapıya yaklaştım.
Kapı tahmin ettiğim gibi kilitliydi.
Kapıyı açmanın bir çok yolunu biliyordum.
Bunlar benim için çocuk oyuncağıydı.
Etrafı kontrol ettikten sonra kısa sürede kapıyı açtım.
Sonra da yavaşça içeri girdim.
Evin içerisi dışardan göründüğünden daha büyüktü.
Koyu perdelerle kapatıldığı için de bir hayli karanlıktı.
Tek aydınlık olan yer büyük salondu.
Böyle bir evde mutlaka kamera sistemi olmalıydı.
Belki adamlar şuan beni görüyordu.
Benimkisi deli cesaretiydi.
Yada aşk sarhoşluğu.
Oğlum Berka, ne hallere düştün dedim kendi kendime.
Gerçekten de ben bunları yapacak adam değildim.
Kimse için kılımı bile kımılmazdım.
Kime ne olacağı umurumda olmazdı.
Şimdi sevdiğim kız için neler yapıyodum?
Hemde aşka inanmayan Berka.
Hemde yıllarca nefret ettiği adamın kızına aşık olan Berka.
Şimdi bir hırsız gibi başkalarının evine giriyordum.
Hayalet gibi sessiz bir şekilde evin her odasına bakmıştım.
Sonra da merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladım.
Yukarıdada bir çok oda vardı.
Buradaki odalarada bakmaya devam ederken duyduğum ses olduğum yerde durmama neden oldu.
Ses bu kattaki bir odadan geliyordu.
Bütün odaların kapları kapalı olduğu için sesin hangi odadan geldiğini bilmem imkansızdı.
Yavaş yavaş ilerleyerek hangi odadan ses geldiğini anlamaya çalıştım.
Koridorun sonundaki odaya yaklaştığımda inleme sesi daha çok duyulmaya başladı.
Kapalı kapıya iyice yaklaşıp içeriyi duymaya çalıştım.
Odanın içinde bağırıp çağıran bir adam vardı.
Biride sanki acı çekiyor gibi inliyordu.
Kapının anahtar deliğinden olanları görmeye çalışırken sırtı kapıya dönük bir adamın elindeki sopayla birine vurduğunu gördüm.
Adam öfkeyle bağırıp adama sürekli vuruyordu.
Yerdeki adam ise  ona vuran adama sürekli yalvarıyordu.
"Efendim elimizden geleni yaptık.
Polislerin geleceğini nereden bilebilirdik?"diyordu.
Adam ise yerden yatan ve sürekli yalvaran adamı dinlemiyor vurmaya devam ediyordu.
Bir süre sonra adamı bırakıp odada bulunan koltuğa oturdu.
Adamın yüzü kapıya dönüktü artık.
Yüzünü net olarak görebiliyordum.
Gördüğüm adam benim en büyük düşmanım olan adamdı.
Beni babamdan ayıran adam.
Annemle ilişkisi olan adamdı.
Gördüklerimin gerçek olduğuna inanamıyordum.
Bu adam o adamdı. Bu nasıl olabilirdi?
Böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmemişti.
Olduğum yerde donup kalmıştım.
Ne yapacağımı bilememiştim.
Geçmişte yaşadığım günler geldi aklıma. Annemin ve o adamın babamın hayatını kararttığı günler.
Ellerim terledi ve bütün vücudum öfkeden titremeye başladı.
O sırada enseme dayanan bir silahla kendime geldim.
"Kimsin sen, burada ne arıyorsun?"dedi silahlı adam.
Ben cevap bile vermeye fırsat bulamadan kapı açıldı ve en büyük düşmanım dışarı çıktı. O pislik şuan  karşımda bana bakıyordu.
"Ne var Ahmet, kim bu adam?"diye sordu. Bana silah doğrultan adama.
"Efendim bende kim olduğunu bilmiyorum.
Kapıdan içeriye bakarken yakaladım"
Adam bakışlarını bana çevirip,
"Kimsin lan sen? Buraya nasıl girdin?"
dedi öfkeyle.
Ben öylece bakıp kalmıştım. Ne söyleyeceğimi bilememiştim. Tüm vücudum kilitlenmiş gibiydi.
Ben ona bakıp kalmışken adamın attığı yumrukla yere yıkıldım.
Burnum ağzım kan revan içinde kalmıştı. Burnumdan gelen kana aldırmadan tekrar ayağa kalktım.
Sonra da hiç beklemeden adamın suratına yumruğu geçirdim.
Adam sendeleyerek çıktığı odaya geri gitti.
Sonrada az önce oturduğu koltuğun üzerine düştü.
Elinde silah tutan adam tekrar silahı kafama dayadı.
"Sen ne yapıyorsun? Öldürürüm seni diyerek benide odanın içine itti.
"Sen canına susamışsın"dedi adının Ahmet olduğunu öğrendiğim adam.
"Efendim bunu ne yapacağız"dedi patronuna bakarak.
Ben ise  yerde kanlar içinde yatan adama bakıyordum.
Dev gibi adam dayak yemiş halde yerde uzanıyor sesini bile çıkarmıyordu.
Bu adam Buğlem'i uçurumdan atmaya çalışan adamlardan biriydi.
Dayağı Buğlem'i öldüremediği yemişti anlaşılan.
Onun için hiç bir şekilde üzülmemiştim.

BENİM MAVİŞİM. #WATSSY2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin