Deniz Tekin - Beni vur
''İhanet ayırdı, ölüm birleştirecek.''
Küçükken annemler konuştuğunda dinlerdim. İnsanların çok çıkarcı, iki yüzlü olduklarını söylerlerdi. Her zaman uyanık olmam gerektiğini anlatırlardı. Ama benim içimde hep bir umut vardı. ''Herkes aynı değildir, herkes kötü değildir.'' desem de çok ihanete uğradım. Yine de pes etmedim. Bana iyi davranan herkese yardımlarda bulundum, istediklerini yaptım. Onlar mutlu olsun, memnun olsun da ben önemli değilim, uyumlu olurum dedim durdum. Ama onlar arkamdan işler çevirdi, beni üzecek eylemlerde bulundular. Bunları öğrendiğimde çöpmüşüm gibi attılar beni. Üstünlük tasladılar. İşte o zaman anladım; Annemler hep haklıydı. İnsanlar çok çıkarcı, iki yüzlüydü. Ve ben dişli, saygı duyulan olabilmek için her zaman onlara benzemeliydim. Uyanık olmalıydım.
Jennie hepimize son kez sarıldığında dördümüz birden ağlıyorduk. Bu okula geldiğimden beri bana en çok Jennie yakındı ve şu kısa sürede ona çok alışmıştım. Kızlar ise 3 yıldır onunlaydı ve ayrılmaları çok zordu. Ben bile şuan bu haldeyken onları düşünemiyordum bile.
Jennie: ''Bana bakın, yokluğumda yanınıza dördüncü birisini alırsanız, anne baba dinlemem gelirim Amerika'dan, anladınız mı beni?!'' Jennie tehditkar şekilde üçümüze bakarak konuştuğunda Rosé burnunu çekerek küçük bir kahkaha attı. Aramızda en çok ağlayan oydu ve o kadar kendini kaybetmişti ki Jimin onu teselli etmek için sarıldığında bile vurmamıştı ona.
Jisoo ise Jennie'nin orada uzun süre kalacağını düşünmüyordu bu yüzden içi rahattı. Sadece kendini düzeltmesi için verilen bir fırsat ve küçük bir cezaydı onun için.
Rosé: ''Bizi sürekli ara tamam mı?''
Jennie: ''Sabah akşam arayacağım, bıktıracağım sizi!''
Arkadan takım elbiseli bir adam Jennie'ye seslendiğinde o tarafa döndük ve adama baktık. Jennie'nin artık gitme vakti gelmişti. Bize buruk bir şekilde gülümseyip tekrar sarıldı ve konuşmaya başladı;
''Sizi çok seviyorum, geri geldiğimde de bol bol özlem gidereceğiz. Ben yokken kendinize çoook dikkat edin tamam mı?''
Sıkıca ona sarıldıktan sonra çekildik. Jennie'nin bakışları arkamızda duran Taehyung'a kaydığında bizim buradan gitme vaktimizin geldiğini anladık. Jennie'ye gülümseyip el salladıktan sonra onları baş başa bırakarak biraz uzaklaştık.
Jimin ve Rosé tuhaf bir şekilde iyi anlaşıyorlardı. Sanırım Rosé üzgünken devreleri yanıyordu ve insanları ayırt edemiyordu. Yoksa şimdiye ortada ona bu kadar yakın davranan Jimin kalmamıştı.
Oturduğumuz bankta uzakta konuşan Taehyung ve Jennie'yi izliyordum. Ellerimi göğsümde birleştirmiş ağlamaktan yanan gözlerim yüzünden huysuzca kıpırdanıyordum. Ah, gerçekten! Her ağladığımda gözlerim yanıyordu ve bu çok sinir bozucuydu.
Jennie ve Taehyung ayrıldığında konuşmalarının bittiğini farkedip ayaklandık ve Jennie bize el salladığında biz de ona el salladık.
Arabasına bindiğinde ise gözümüzü ondan ayırmıyorduk. Belki Jennie Amerika'yı çok severdi, ve geri dönmezdi? Bu ihtimal yüzünden onu son kez görüyormuş gibi hissediyordum ve bu tuhaftı.
Araba buradan uzaklaştığında herkes birbirine bakıyordu ve ortam çok gergindi. Taehyung yanımıza gelip ifadesiz şekilde bize baktı sonra da yanımızdan geçip yürüdü.
Jin: ''Taehyung, sonsuza dek gitmedi kız. Depresyona falan girmeyeceksindir umarım?''
Taehyung dediği şeyi umursamayıp yürümeye devam ettiğinde Jin onun peşinden koşturdu ve Jisoo da iç çekerek onları takip etti. Rosé, Jimin, Jungkook ve ben de arkalarından bakakaldık.
Jimin: ''Ne ara aşık oldu bu çocuk Jennie'ye? En son arkasından iddiaya falan giriyordu ya hani?''
Rosé: ''Şunu hatırlatıp durma, Taehyung'dan nefret edesim geliyor.''
Jimin: ''Tüh tüh, dağ gibi Taehyung yıkıldı bildiğin. Nasıl toparlanacak şimdi?''
Jungkook: ''Jennie onun için ağlamadı diye ilgisini çekmiştir sadece. Bir iki güne unutur.'' dedi soğuk bir ses tonuyla. Dediği şeye kaşlarımı çatıp ona döndüm.
Lisa: ''Herkesi kendin gibi mi sanıyorsun?''
Jungkook bana dönüp dilini dudaklarında gezdirdi ve kafasını Jimin'e çevirip konuştu;
''Jimin, Rosé'yi arkadaki kafeye götürsene, biraz sakinleşsin.''
Rosé bir kaç kez itiraz etti fakat Jimin onu zorla sürüklediğinde susmak zorunda kaldı. Jungkook'a anlamsızca baktıktan sonra arkadaki banka oturdum. Ve o da yanıma oturdu.
Jungkook: ''İddiayı kazandım.''
Dediği şeyden dolayı gözlerim açılmıştı ve kafama sonunda dank etmişti. 3 kişiyle Amigoluk yapamazdık ve bu durumda takım da kuramazdık. Jennie olmadan bir işe giremezdik zaten.
Resmen Jungkook iddiayı kazanmıştı, hem de çok kısa bir sürede.
Lisa: ''Ama bu haksızlık.''
Jungkook bana bakıp sırıttıktan sonra kafasını yana yatırdı.
Jungkook: ''Kaybedince ağlamayacaktın hani?'' alt dudağımı sinirle dişliyordum ve gözlerimi kısıp yüzüne bakıyordum.
Lisa: ''Pekala, ağlamıyorum. Haklısın sen kazandın. Tebrik ederim.'' dedim bıkkınlıkla nefesimi dışarı verirken. O bana bakmaya devam ettiğinde konuşmaya devam ettim;
''Ne yaptıracaksın Jungkook? Ödevlerini falan mı?'' bana bakıp sırıtmaya devam ettiğinde gözlerimi devirdim.
''Ciddi misin sen ya?'' dedim kaşlarımı çatarak. Bana iyice yaklaşıp konuştu;
Jungkook: ''Seni sevgilim yapacağım.''
***
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
betrayal high school, liskook
FanfictionŞizofreni, hastaların gerçek ile gerçek dışı olan olguları birbirinden ayırt edememesine yol açan, sağlıklı düşünce akışı, duygu kontrolü ve normal davranışa engel olan ciddi bir beyin hastalığıdır. ↺ #1 bangtanpink #2 jennie #5 liskook #5 jinsoo #1...