Alan Walker - Lily
''Lily küçük bir kızdı.
Büyük dünyadan korkuyordu.
Kalenin duvarları arasında büyüdü.
Zaman zaman kaçmayı denedi.
Ve güneşin battığı bir gecede,
Ormanın içinde kaybolup gitti.''
Hayal kurmak güzeldir değil mi? Peki ya insanı gerçeklikten koparacak kadar büyük hayaller kurmak güzel midir?
Hayır hayır, hayallerin kontrolden çıkması güzel falan değildir. İnsanların hayal kurması güzeldir ama, gerçeklerin önüne geçmesi tehlikelidir.
Lisa da hayal kurdu, ama tehlikeli hayaller kurdu.
Yılbaşı gecesiydi, delice eğlenmek istediler annesiyle. Ama araba kontrolden çıktı ve kaza yaptılar. 16 yaşındaydı daha Lisa, gözünün önünde verdi son nefesini annesi.
Sonra, beyni oyunlar oynadı ona. Annesinin yokluğunu, başka karakterler getirerek doldurmaya çalıştı. Küçük hayallerle başladı önce, kendine ideal bir karakter oluşturdu.
Ve ideal arkadaşlar, ideal sevgili, kötü karakterler...
Bir dizi gibiydi.
Ama etrafındaki insanlar tuhaflık sezdi.
Lisa artık eskisi kadar sosyalleşmiyor, insanların içinde uzun uzun bir yere odaklanıyor, ilginç davranışlar sergiliyordu.
Sonra intihar etmeye çalıştı Lisa. Bir anda, hiç kimsenin beklemediği bir anda yaptı bunu. Akrabaları çok endişelendi, babası onu bir psikoloğa götürdü.
Ve koydular ona teşhisi.
Lisa şizofreniydi.
Kendi kendine gerçek dışı hayaller kuruyor, oynuyordu. O kadar ileri gitmişti ki hastalığı, geç fark edildiği için, tedaviye başlanmadığı için, iç sesi ona kendini öldürmesini söyleyip durmuştu.
Lisa'nın içinde kötü karakterler vardı, bir şizofreni hastasında olduğu gibi.
Ona iyiyi söyleyen ve onun ölmesini isteyen, baskı yapan karakterler.
Bastıramamıştı Lisa iç sesini.
Sonra tedavilere başlandı, ama Lisa hayal kurmaya devam etti.
O kadar kaptırmıştı ki kendini, gerçekten Jungkook'un var olduğuna, Jennie'nin en yakın arkadaşı olduğuna, Seulgi'nin kötü kız olduğuna, hayatında olmayan, gerçekte var olmayan bir sürü kişi eklemişti zihnine.
Sonra ilaçlarını kullandıkça hayallerinden vaz geçecek hale geldi. Bu onu rahatsız ediyor olmalı ki, ilaçları içmemeye, fark etmesinler diye içtiğinde de geri çıkartmaya başladı.
Durumu iyice kötüye gitti bu sefer. Annesinin yanına gitmesi gerektiğini düşündü. Onu yanına çağıran melekler olduğunu düşündü.
Kendi kendine kurdu, kendi kendine oynadı.
Ve ikinci kez intihar etti.
Bu sefer de şanslıydı, ölmemişti. Artık bir hastanede kalacaktı, gözetim altında tutulacaktı. İyileşecekti Lisa.
Ama Jungkook yoktu.
Hiç olmamıştı aslında.
Bunu düşündükçe delirme evresine geldi. Delirmişti belki de?
Kabullenemiyordu.
Vardı, Jungkook vardı.
Gözünün önüne geliyordu ya hani? Vardı işte!
Jennie de vardı, konuşuyorlardı sürekli.
Lisa emindi, vardı onlar.
Ama beyni ona bir oyun oynuyordu, Lisa çoktan kaybetmişti.
Ne Jungkook vardı, ne Jennie.
Ne de ona kötülük yapan Jisoo ya da Rosé.
Hiç kimse yoktu, nefes almıyordu onlar. Hiç bir zaman gelmemişlerdi dünyaya.
Lisa annesinden sonra, kendine yeni arkadaşlar bulmuştu sadece. Ve şimdi onları kaybetmişti. Hiç olmayan birini kaybetmişti.
İyileşmek istemese de, mecburdu artık.
***
Son.
Duygusal bir kediyim şuan.
:*
Aklınıza takılmış, önceki bölümlerden merak ettiğiniz her hangi bir şey varsa buraya yanıt olarak yazabilirsiniz, bilinmeyenler bölümüne eklerim.
Öpüldünüz.
:>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
betrayal high school, liskook
FanfictionŞizofreni, hastaların gerçek ile gerçek dışı olan olguları birbirinden ayırt edememesine yol açan, sağlıklı düşünce akışı, duygu kontrolü ve normal davranışa engel olan ciddi bir beyin hastalığıdır. ↺ #1 bangtanpink #2 jennie #5 liskook #5 jinsoo #1...