Pure Joyce - Blue
''Mavi İngilizcede üzgün olmak demektir.''
31 Aralık 2019
''Anne! Anne çok korkuyorum!'' Arabanın kapısını açtı ve sürünerek içinden çıktı genç. Diz kapakları kanıyordu. Canı çok acıyordu ve yardım isteyecek gücü kendinde bulamıyordu.
Önündeki yanan arabaya baktı. Alevler gittikçe büyüyordu. Dumanlar çıkıyordu. Kafasını iki yana sallarken çıldırmış gibiydi.
''Çık oradan! Lütfen çık anne!''
Haykırışları boş caddede yankı yapıyordu. Söyledikleri ona geri dönüyordu. Arabanın alevleri büyüyerek onun önündeki çimenlere geldi. Korkarak geriye attı kendini genç.
''Anne...'' dedi sesindeki umutsuzlukla. Ama artık nefes almak işkence gibi geliyordu. Alevler her yeri sararken kapandı gözleri. Güçsüz düştü bedeni.
***
Seulgi: ''Saçmalama Suho'nun bir ilgisi yok.'' dedi kaşlarını çatarken Seulgi. Kafam çok karışmıştı. Merakla bir Jungkook'a bir Seulgi'ye bakıyordum.
Jungkook: ''Siz yaptınız.'' dedi ona bir adım daha yaklaşırken. İşaret parmağını onun göğsünde sertçe bastırırken ses tonu çok sert çıkıyordu. Ben bile korkmuştum bu halinden.
Jungkook: ''Hoseok ile sürttün. Ve Suho'ya yakalandınız. Sonra onu havuza attınız.'' dedi bağırırken.
Suho kimdi? Hoseok'u o mu öldürmüştü? Seulgi bu kadar ileri gidebilir miydi?
Seulgi: ''Sessiz ol!'' dedi telaşla arkasına dönüp kütüphanenin kapasını kapatırken.
Jungkook: ''Geçmişini bu kadar çabuk unutamazsın Seulgi. Buna asla izin vermem.''
Seulgi Jungkook'a dönüp kaşlarını çatarak bakıyordu. Tanrı aşkına, bu kız nasıl bu kadar cesur olabiliyordu? Jungkook doğru söylüyorsa bir kedi gibi yerinde küçülmesi gerekirdi.
Seulgi: ''Senin ve arkadaşlarının geçmişini de ben unutmadım Jungkook.''
Kaşlarımı kaldırıp Seulgi'ye baktım. Bu okul nasıl bir okuldu?
Burası Betrayal High School Lisa.
Burası İhanet Lisesi.
Aptal olma.
Jungkook: ''Bizim geçmişimiz seninki kadar kirli olamaz-''
Seulgi: ''Hangisinden başlasam...'' diyerek Jungkook'un etrafında dolandı bir tur. Sonra gözlerini bana dikti. Gülümseyerek elini kaldırıp şıklattı.
Seulgi: ''Hmm... Lisa önceki okulunda saplantılı bir takıktı. Defalarca kez intihar edecek kadar güçsüz ve ezik bir kız mesela. Herkes onunla dalga geçti. Sonra tedavi aldı. Ve buraya geldi. Hepinize önceki okulunun berbat olduğunu söylüyordu ya hani? Asıl berbat olan kendisi. Değil mi Lisa?''
Seulgi'ye dudaklarımı birbirine bastırarak bakıyordum. Bu kız neyin peşindeydi? Neden beni seçmişti?
Seulgi: ''Pekiii... Diğer şanslı üyemiz kim olsa acaba? Jin'in babasının şirketi batıyormuş haberin var mı? Bence yok. Ee, bizi ilgilendiren kısmı ise... Sırf babaları ortak olduğu için Jisoo'ya yakın davranıyor olması. Ne acı... Jisoo'yu kandırıyor. İki üç kuruş para için.''
Dudaklarım aralandığında Jungkook'a çevirdim bakışlarımı. Seulgi'nin yaptığı her hareketi izliyordu.
Seulgi: ''Taehyung ile iddiaya girip Jennie'yi kandırmanıza ne demeli? Sonra bir anda kıza aşık oldu. Masal gibi bir aşk değil mi?''
Jungkook: ''Kes artık Seulgi.''
Seulgi: ''Yok yok! Kesemem sesimi. En önemlisine gelmedik daha.''
Önüme düşen saçları kulağımın arkasına sokup Seulgi'ye baktım. Gerçekten merak ediyordum.
Seulgi: ''Benden neden bu kadar nefret ettiğini başta çözememiştim. Sırf kaba olduğum için mi? Hiç sanmıyorum. Sen benden daha kabasın ve daha pisliksin. Ama... Senin sevdiğin kıza hakaret ettiğim için, onu doğduğuna pişman ettiğim için değil mi bunlar? İsmi neydi o güzelliğin? Dur hatırlamam lazım. Nayeon?''
Dediklerinden sonra Jungkook öfkeden deliye dönmüş olacak ki sertçe Seulgi'nin yanağına bir tokat attı. Ellerimi şokla dudaklarıma götürüp onları izlerken Jungkook bağırıyordu.
Jungkook: ''Kes artık! Kes! Kes! Kes diyorum sana!''
Ne yapmam gerektiğini bilmediğim için onları geride izlemeye devam ediyordum. Seulgi zaten kötü birisiydi ama utanmadan anlattıkları ile benim için berbat birisi olmuştu.
Ellerini tokat yediği yanağına koyup kaşlarını çatarak ikimize baktı kısa bir süre. Sonra geri geri giderken konuştu;
Seulgi: ''Bir daha sakın bana bulaşayım deme Jungkook. Neler yapabileceğimi düşünemezsin bile.'' Kapıyı açıp çıktığında Jungkook'a baktım. Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Derin derin nefes alıp veriyordu.
Ona yaklaşıp omuzlarına dokunduğumda beklemediğim şekilde bana sarıldı sıkıca. Kafasını boynuma gömdü ve burnunu çekti. Ağlıyor muydu?
Lisa: ''Jungkook, iyi misin?'' dedim çekingen bir şekilde ben de ona sarılıp sırtını sıvazlarken.
Başını ''Hayır'' anlamında iki yana salladığında dilimi dudaklarımda gezdirdim. Derin bir nefes alıp dağınık kütüphanenin içine baktım.
Masalardan birine yaklaşırken onu da tutuyordum ve destek vermeye çalışıyordum. Sandalyelerden birine oturmasına yardım ettim ve dizlerimin üzerine çöktüm. Gözleri doluydu. Sebebi neydi? Arkadaşlarıyla ilgili duydukları mı? Hoşlandığı kız mı?
Ondan hala hoşlanıyor muydu?
Bu ihtimal canını acıtacak.
Aptalsın.
Gidip kendini camdan at.
Dizlerinin üstüne koyduğu ellerini tutup ona baktım.
Lisa: ''Sakinleş Jungkook...''
Jungkook: ''Lütfen başkaları için kendine zarar verme tamam mı?'' güçsüzce çıkan sesine karşılık kaşlarımı kaldırmış ve anlamsızca ona bakıyordum.
Lisa: ''Ne?''
Jungkook: ''Bir kez sevdiğim kızı kaybetmişken, tekrar bunu göze alamam Lisa. Lütfen güçlü kal.''
***
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
betrayal high school, liskook
FanfictionŞizofreni, hastaların gerçek ile gerçek dışı olan olguları birbirinden ayırt edememesine yol açan, sağlıklı düşünce akışı, duygu kontrolü ve normal davranışa engel olan ciddi bir beyin hastalığıdır. ↺ #1 bangtanpink #2 jennie #5 liskook #5 jinsoo #1...