Başlangıç tarihinizi yazabilirsiniz. ➡️
İyi okumalar💛🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠🌠
Bir yanımızdan kağnılar geçiyor, at arabalarının içinde yolcu taşınıyor. Sanırım geçmişteyiz, her şey çok nostaljik. Tam karşımızda bir plak var. Plakta aşırı duygusal bir şarkı çalıyor, dans ediyoruz. O kadar mutluyuz ki şarkı bitse de dansı bırakamıyoruz. İşte o an, bize eşlik eden şeyin şarkı olmadığını fark ediyoruz. Sessizlik bile müzik gibi geliyor insana. Saçlarımı kıvırcık yapmışım, sanki sonsuza kadar devam edecekmişiz gibi aynı tempoda dans ediyoruz. Sonra, kendi müziğimizi oluşturuyoruz. Usulca bir şarkı mırıldanıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Dans esnasında dönmeye başlıyoruz, buklelerimin omuzlarıma düştüğünü hissediyorum. Kapadığım gözlerimi açıyorum. Şaşkınlıkla etrafıma bakakalıyorum. Biz hala aynıyız ama etrafımız, değil. Her şey değişmiş. Yanımızda robotlar, uçaklar var. Şimdi anlıyorum, bu kısım da gelecek. Artık karşımızda plak değil hoparlör var. Şarkı yine çalmıyor. Sessizlikte mırıldandığım şarkıyı devam ettiriyorum. Düşünmeye başlıyorum, aklımı kurcalayan tonlarca soru var. Biz, hangi zamana aitiz? Geçmişe mi, geleceğe mi? İkimiz de emin değiliz. Çünkü geçen zamanın hızını bile algılayamamışız. Gözleri, gözlerimi buluyor. O kısacık sürede her şeyi yanlış yorumladığımı fark ediyorum. Bakışları kafamdaki tüm soruları cevaplarcasına dolu geliyor. Ağırlığı altında kendimi karınca misali küçük hissediyorum. Mutlu hissediyorum, hangi zamanda olduğum umrumda bile değil. İşte o an bir şey fark ediyorum, zamanın akış hızı bir tek bizi değiştirmiyor. Plağı hoparlör, geçmişi gelecek de yapsak biz, aynı kalıyoruz.
🎬
"Kestik!"
Yönetmenin söylediklerini algılamam çok uzun sürmüştü. Role kendimi o kadar kaptırmıştım ki şu ana odaklanamıyordum. "İyi misin, Aylin?" Toparlanarak kafamı salladım. "Biraz başım ağrıyor. Bir dakika verir misiniz?" diyerek balkona yöneldim. Yönetmen yani Emre izin vermişti. Çok kısa zaman önce bir projede beraber çalışmıştık. Beni hep anlayışla karşılardı, bu yönden pek zorluk çekmiyordum. Bir süre balkonda durup hava almaya karar verdim. Peşimden Emre de gelince biraz daha yavaşladım. Varlığını belli edercesine hafifçe öksürdü ve elini omzuma koydu. "Yarın devam edebiliriz." Ona yavaşça dönünce mavileriyle karşılaştım. "Yok, sıkıntı yok. Birazcık dinlensem yeter."
"Peki, sen bilirsin." deyip yanımdan uzaklaştı.
Cebimden hapımı çıkarıp içmeye koyuldum, sakin olmama yardımcı oluyordu.
Bu rolü kazanmak belki de hayatımdaki en büyük başarımdı. Başrolü Anıl ile paylaşmıştık. İlk bölüm olduğu için pek yakın değildik. Gerçi ben kimseyle pek yakın değildim, dışarıda düzenli olarak görüştüğüm pek arkadaşım yoktu. Hepsi set bitince bitiyordu genelde. Hayatımın merkezine aldığım şeyler farklıydı. Ben, kendimi bildim bileli hep çalışmıştım. Hayatımda önceliğim hep kariyerimdi çünkü çalıştıkça daha fazlası olduğunu görüyordum. Bu yüzden bulunduğum durumun çok daha ötesindeydi hayallerim ve hedeflerim.
Kimisi hayatın akışına kaptırırdı kendini, gereksiz bir monotonluk içerisinde yaşamı kaçırırdı. Kendimi tam olarak böyle tanımlayamıyordum çünkü kendimi kaptırdığım rollerimdi. Eda karakteriydi belki, belki de Elif, Cansu, Deniz...
"Bence bir kahve molasını hak ettik." Anıl elinde bardakla balkona geldi. "Bence de." dedim hafif tebessümle. "Daha iyi misin?" Kafamı salladım. "Ah evet, anlık bir panik ataktı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anılarda Saklanmışız
General FictionKaç anıda vardık biz? Kaçında saklanıyordu tebessümlerimiz? "Şu satılık afişi olan binayı görüyor musun? Karşısındaki bankı, bankın yanındaki ağacı, önündeki bakkalı, mavi renkli sokak lambasını... İşte bunlara dikkat et. Çünkü bu nesneleri özel kıl...