Sana geçmişini anlatacağım. Sana geçmişini anlatacağım. Sana geçmişini anlatacağım. Sana geçmişini anlatacağım. Sana geçmişini anlatacağım. Sana geçmişini anlatacağım.
Saatlerdir içimde bunu tekrarlıyordum, kalkarken, kahvaltı yaparken, buluşacağımız yere yürürken yani şu an bile tekrarlıyordum. Bodrum kalesi görününce omuzlarımı dikleştirdim. Yüzümdeki siyah mat gözlüğü ve şapkamı düzelttim. Derin bir nefes alarak yürümeye devam ettim. Kimsenin gözünde güçsüz veya çaresiz bir kız olmak istemiyordum. Eğer kadının gazeteciyse olduğum yerden uzaklaşıp, o mesajlar hiç atılmamış ve geçiştirmiş gibi davranacaktım.
Saat bire yaklaştığı zaman kafede oturup buluşacağımız noktaya kilitledim gözlerimi, henüz kimse gelmemişti. Kafede oturan bir aile, bir adam ve bir kadın dışında etraf tenha gibi gözüküyordu.
Bir kadın kalenin önüne gelince heyecanlanıp daha dikkatli incelemeye başladım. Ama o değildi, arkadaşıyla fotoğraf çektirmeye gelen bir turistti. Belki de o hiç gelmeyecekti, öylesine saçma sapan bir işletme mesajıydı.
Sipariş vermeden oturduğumu gören garson yanıma yanaştı. “Siparişiniz nedir hanımefendi?” Garsonu geçiştirmek adına “Bir kahve alabilir miyim lütfen?” dedikten etrafı incelemeye devam ettim.
Ecem durmadan geldi mi diye mesaj atıyordu, ona gelmedi yazarken saat çoktan biri geçmişti. Kadına mesaj atsam mı diye düşünüyordum ama kararsız kalmıştım. Geldiğimi belli etmeli miydim?
Telefonu kenara koyup biraz daha beklemeye karar verdim. Önümde oturan ailedeki çocuk masmavi gözlere sahipti, ablası ona sataştığı için ağlıyordu. Bu halleri epey bir tatlıydı. Acaba benim çocukluğum nasıldı? Sadece anlatılanlarla ve duyduklarımla sınırlıydı.
Kenarda oturan yaşlı adam gazetesini okuyor, arada bir kahvesini içiyordu. Kadın ise arkası dönük bir şekilde oturmuştu ve arada bir yandaki ailenin çocuğuna el sallıyordu. Sıkıntıyla telefonumu karıştırmaya başladıktan sonra tekrar garsonun yaklaştığını gördüm. Ama bu sefer benim yanıma değil kadının yanına gitmişti. “Hanımefendi hiçbir şey almayacak mısınız?”
Garsonun söylemiyle kafamı anında kadına çevirmiştim. Yaşlı duruyordu ve hiçbir şey sipariş etmemişti. Anlaşılan birini bekliyordu. Bu düşünceler eşliğinde kadına bakınca bana el salladığını fark ettim. Hemen ayaklanıp kadının olduğu masaya oturdum.
“Biz beraberiz, iki kahve alabilir miyiz lütfen?” Garson bana tuhaf bakışlar attıktan sonra içeri gitti.
Gözlüğümü ve şapkamı çıkarıp kadına baktığım sırada dikkatle beni inceliyordu. Yüzüne tebessüm yerleştirdi. “Nermin ben.” dedi elini uzatıp. Uzattığı eli sıktıktan sonra kafamı salladım. “Siz… Burada mı yaşıyorsunuz?” diye sordum. “Hayır, burada yaşamıyorum. Eskitilmiş lise çekimleri Bodrum’da devam edeceği için burada olduğunu düşündüm.”
“Beni nasıl buldunuz, numaramı?” Bu sırada garson önümüze kahvelerimizi koymuştu. “Aylin, gerçekten merak ettiğin soru bu mu?” Kafamı aşağı indirdim.
“Bakın, benim içimde on sekiz yıllık bir boşluk var ve altı yıldır düzene sokmaya çalıştığım bir hayat düzenim var. Biri gelip senin anneannenim diyor ve hakkında tek bildiğim şey adının Nermin olması. Üstelik zaten gerçek anneannem varken, anlamıyorum. Size nasıl inanabilirim ben?”
“Buraya neden geldin Aylin?” Sorusu karşısında ufak bir şaşkınlık yaşadım.
“Çünkü merak ediyorum. Neden şimdi geldiğinizi, bunca zamandır nerede olduğunuzu, neden bu kadar iddia ettiğinizi merak ediyorum.” dedim kadına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anılarda Saklanmışız
General FictionKaç anıda vardık biz? Kaçında saklanıyordu tebessümlerimiz? "Şu satılık afişi olan binayı görüyor musun? Karşısındaki bankı, bankın yanındaki ağacı, önündeki bakkalı, mavi renkli sokak lambasını... İşte bunlara dikkat et. Çünkü bu nesneleri özel kıl...