2.Bölüm: Bal Kabağı

51 16 3
                                    


"Ah Suzan! Çok komik oldum!" Üzerime giydiğim kısa, turuncu ve şişkin elbisenin üzerine Suzan hafif pembe tonlarında makyaj yapacaktı. "Bal kabağına benzemişsin." Gülmem şiddetlenirken önümdeki makyaj sandalyesine oturdum. "Deme öyle gülmekten rolü oynayamayacağım." Suzan aslında bizden yaşça büyüktü, Suzan abla dememiz daha doğru olabilirdi belki ama o ona abla dememizi istemiyordu, işte sette yazılı olmayan kurallardan biri... "Bakalım sen mi gülmekten rolü oynayamayacaksın Anıl mı?" Gözlerimi devirdim. "O kadar kötü mü ya?" dedim yüzümü buruşturarak.

"Yok kız, şaka yapıyorum. Yerinde dur da şu eyelineri çekeyim. Mis gibi olacaksın."

Bu kıyafetle mi? Sanmam.

Biraz daha oyalandıktan sonra çekimlere geçecektik. "Selam bal kabağı!" Arkamı döndüğümde Emre'yi gördüm. Elimi kaldırdım. "Kesin şunu demeyi!" Gülmeye başladı. Ona gözlerimi kısarak baktıktan sonra bölümü çekeceğimiz alana yöneldim. Kimseyi göremeyince kenara oturup Anıl beyefendiyi beklerken telefonumu karıştırmaya başladım. Bugün hiçbir şey zamanında başlamıyordu. Ama önemli değildi, hedeflediğim yerdeydim. Bu dizi yirmi dört yaşımın bana kattığı en güzel tecrübe olacağından hiç şüphem yoktu. Bu zamana kadar olan yeni başlangıçlarım hayatımı tamamlayan doğrularım olmuştu. Telefonum titreyince bildirime tıkladım. Babam mesaj atmıştı, yarın onlara uğrayacaktım. Mesaja cevap verdikten sonra Instagram'a tıkladım. Binlerce bildirim vardı. Mesajları inceliyordum.

Kimisi fan hesapları açmıştı, kimisi ağzına geleni söylemişti. Dm kutumda ilk gözüme çarpan detayı fark edince gülmemi kontrol edemedim. Açtıkları grup ismi: "Aylin'in minişleri."

Kim olduğunu bile tanımadağım insanlar, binlerce mesaj yolluyordu.

Hakkındaki tek bilgim aynı gezegen üzerinde olduğumuz insanlar, binlerce yorum atıyordu. "İyi eğlenceler Aylin hanım."

"Size de Emre bey." Emre herkese ayaklanması gerektiğini belirten bir işaret yaptı. "Hadi, hadi toplanın!"

Turuncu elbisemi düzeltip telefonumu Suzan'a verdim. Aynada kendime bakıp saçımı da düzelttikten sonra çekim alanına gittim. Anıl'da gelmişti. Sırf uyumlu olsun diye açık tonlarında bir takım elbise giymişti, o da üzerindekilerden pek memnun gözükmüyordu. Elbiseme kısa süreli bir bakış attıktan sonra hafif bir tebessüm etti.

"Yakışmış."

Dalga geçilme kotamı fazlasıyla doldurmuştum. "Gülmeyi keser misin Anıl?" Gülüşünü bastırarak tamam işareti yaptı. "Kıyafetinden tek memnun olmayan sen değilsin."

Çekim başladı.

🎬

Dizi lise zamanlarında geçiyordu. Eda karakterini oynuyordum. Şu an karakter bir gösteri yapıyordu, bale gösterisi. Ellerimi hafifçe yukarı kaldırdım. Sanki binlerce göz beni izlemiyormuş gibi yavaşça dönmeye başladım. Gözlerimi hafifçe kapayarak Suzan'ın yaptığı pembe göz makyajımın açığa çıkmasını sağladım. İzleyiciler arasında Anıl-hikayedeki adıyla Murat- karakteri de olacaktı. Rol gereği gözlerimi açtım ve onun olduğu kısma baktım. Sonra devam ettim. Bomboş bir stüdyodaymışçasına, sanki burada tek ben ve turuncu şişkin elbisem varmışçasına, Edaymış gibi dans ettim. Lise hayatımı yaşıyormuşçasına, sanki o zamanlarda bulunmuş gibi hissettim. Ben, yani Aylin yaşamamış olabilirdi bunları ama Eda yaşıyordu. Eda bu kurgunun başrolüydü. Mutlu bir kızdı, 'şanslıydı'. Doya doya yaşayacağı dopdolu bir öğrencilik hayatı olacaktı. Sadece, o olmak isterdim. Ufak bir anı bile olsa hatırlamak isterdim. İnsanların hayatlarının en güzel zamanı olarak nitelendirdiği lise zamanlarımı hatırlamak isterdim. Bunu düşünerek dansı daha büyük bir tempoyla devam ettirdim. Sona yaklaşıyordum. Gösteri bitince senaryoda herkesin beni alkışlayacağı kısma gelmiştik. O kısımda utangaç ve mutlu bir kız gibi gülümsedim ve stüdyodaki rolüm bitti.

🎬

"Kestik."

Bale ayakkabılarının topukları yüzünden zorlanmaya devam ederken stüdyonun kenarına oturdum ve ayağımdan çıkartmaya başladım. "Oh be, dünya varmış." Spor ayakkabılarımı giydim. "Bugün çok konsantre gidiyorsun, devam." Emre'nin de yorumu aldıktan sonra biraz daha rol kağıdımda göz gezdirdim. Sanırım günün geri kalanı böylece geçecekti. Aramız sona erince tekrardan stüdyo çıkışının olduğu yöne doğru yöneldik.

"Evet, başlıyoruz."

🎬

Dansım bittiği yerden yürüyüp çıkış kapısına gelince Murat-yani Anıl- orada duruyordu. Yanına geldim. "Çok güzeldi- Yani dansın, çok güzeldi." Eda, Murat'a utangaç gülümsemesini attıktan sonra, Suzan'ın yaptığı kızarmış yanaklı makyajımla "Teşekkürler." dedim. Sonunda turuncu kostümle geçireceğim zamanın sonuna gelmiştik.

🎬

"Kestik."

"BİTTİ DEĞİL Mİ? KURTULDUM MU BU KOSTÜMDEN?" Neşe içinde kıyafetlerime koşunca önce yüzümdeki badanayı temizlememiz gerektiğini fark ettim. Yıkadıkça renkler daha da karmaşıklaştı. Hafif turuncu, pembe, siyah...

Bu gün bir sürü sahne çekmiştik, bale eğitmeni de çok yardımcı olmuştu hareketleri yapmama, güzel bir gündü. Turuncu elbisemi çıkardıktan sonra üzerime bir eşofman giydim ve koltukta yatmaya başladım. Telefonumu karıştırmaya devam ettim.

Yanımda 5,6 kişi daha vardı. Suzan, Emre, Anıl, Kerem ve Aslı. Kerem ve Aslı yan karakter rolündelerdi. Aslı-Merve rolünde- Eda'nın en iyi arkadaşını oynuyordu. Kerem ise öğretmendi. Herkes kendi arasında konuşurken çıkış saatimize de az kalmıştı. "Of kim çekecek şimdi iki saatlik trafiği..." diye mırıldandım. Aslı konuya atladı. "Nerede oturuyorsun?" Ona evimi tarif etmeye başladığım sıra konu bambaşka yerlere sapıp neden sete hamburger söylemiyoruz tartışmasına girmişti. "Bence bir ay sonrası için iddia oynayalım. Kaybeden baklava ısmarlar."

"Ne iddiası?"

"Galatasaray-Fener maçı var. Ayarlarız bir şeyler."

"Kabul." Herkes onay verdi.

"Arkadaşlar, ben kaçar." Kerem ayaklandı ve yavaşça dağılmaya başladık. "Ehh ben de kalkıyorum o zaman." deyip çantamı kaptım. Arabam olsa kullanışlı olurdu ama yoktu. Trafik kazası olayından sonra psikolojik olarak kendimi hazır hissedemiyordum ve vakit bulamıyordum. Belki de istemediğimden bulamıyordum.

"Aylin." Anıl'ın hızla yanıma geldiğini gördüm. "Konuşurken duydum da- Yakınlarında oturuyorum ben de, haydi atla bırakayım."

Sanırım evren sesimi duyuyor.

"Çok teşekkür ederim!"

Kısa süre sonra Anıl'ın arabasındaydık. Sessizliği gidermek adına konuşmaya başladım. "Artık araba almamın tam da zamanı geldi sanırım. İstanbul arabasız çekilmiyor." Kavşaktan döndükten sonra cevap verdi. "Emin ol, arabalı da çekilmiyor. Hiç kullanmayı denedin mi?"

"Yok." dedim.

"Ciddi misin?" Şaşkınlıkla bana bakınca güldüm. "Yani, geçmişte pek parlak anılarım yok diyelim." Kafasını anlar biçimde salladı. "Kötü olmuş.." Fazlasını sorgulamadı, ben de anlatmadım. Açıkçası pek hatırlamak ve anlatmak istediğim zamanlar değildi. Sormaması beni mutlu etmişti. Bu sefer de sessizliği bozmak için o bir adım atıp radyoyu açtı. Eminem-Mockingbird çalmaya başladı. "Çok severim!" dedim neşeyle. Sesi biraz daha açtı. "Bunu kızına yazmıştı sanırım."

Şarkı bittikten sonra eve varmama az kalmıştı. Telefonumu tekrar kontrol ettiğimde babamdan bir mesaj daha gelmişti. Mina'nın doğum günü. Hediye daha almamıştım, yarın gitmeden önce almalıydım, küçük kız kardeşimdi, varlığını her zerresiyle bildiğim 4 yaşında inanılmaz tatlı bir kızdı.

"Anıl, ben burada ineyim. Gerçekten çok teşekkür ederim." Arabayı yavaşça sağa çekti ve durdu. "Rica ederim. Görüşürüz." Hafifçe tebessüm etti.

"Görüşürüz." Gülüşüne karşılık verip yavaşça arabanın kapısını kapadım. Yağan yağmurla adımlarımı hızlandırıp koşarak apartmana yöneldim. Çamurda yürümek yavaşlamama neden olsa da buna inat daha da hızlandım. Sonunda apartman kapısına ulaşmıştım.

İçeri girip arkama bakış atınca, onun daha yeni gittiğini gördüm. Gözden kaybolunca içeri geçtim.

☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️

Bölüm sonu:)

Anılarda SaklanmışızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin