19.Bölüm

42 7 1
                                    

-Aslı’dan-

Gün ışığı yüzüme yansırken ani bir kararla fotoğraf çekmeye yeltenmiştim. Ama bir türlü beceremiyordum. En son paylaştığım fotoğrafın tarihine baktığımda tam olarak üç hafta olmuştu. Bu benim için yeni bir rekor demekti. Her zaman önceki fotoğrafımdan daha iyi şeyler çekmeye çabalıyordum ancak önceki fotoğrafım acayip iddialıydı.

Üstelik Kerem çekmişti.

Aklıma gelen detayla beraber anlamsızca gülümsedim.

Kerem… Asla olamayacağımızı bildiğim halde kendi içimde minik dalgalanmalar yaşadığım bir isimdi.

Belki de bundan çok daha fazlasıydı.

Ama o kimseyle uzun uzun konuşmazdı, kısa ilişkileri ideal bulurdu, tartışmalarda karşısında sinirlensem umrunda bile olmazdı. Böyle birinden beni ciddi bir şekilde sevmesini nasıl bekliyordum?

Bal gibi de bekliyordum.

Eh, o da gelmiyordu.

Hayatta neden hep erişemeyeceğimizi arzuluyorduk ki? Ne bekliyorduk, beyaz atlı prensimizin bizi kaçıracağını mı? Her istediğimizi yapacağımıza dair umudumuzu nasıl olur da her konuda besleyebilirdik? Oysaki hep o umutlar yıpratmamış mıydı kalbimizi, başarısız olduğumuz her an düşmemiş miydik o kara deliğe? Şimdi öylesine içindeydim ki o deliğin, beyaz atlı prensim gelmeye çalışsa karanlığında kaybolurdu.

“Şşşt gereksiz.” İyi insan da lafın üstüne gelirmiş.

“Hayırdır Kerem, kendinle konuşmaya mı başladın?”

Vurdu ve gol oldu! Aslı 1- Kerem 0

“Sen kendini ne zaman benimle bir tutmaya başladın?”

Aslı 1- Kerem 1

“Biliyor musun Kerem? Bugün hiç havamda değilim. Sal beni.”

“Bir şey mi oldu?” Bunu sorması o kadar hoşuma gitmişti ki aptal gülümsemem yine kendini ele vermişti.

“Güldüğüne göre iyisin.”

“Ne ara benim iyi olup olmamamla bu kadar ilgilenmeye başladın?”

“İlgilendiğimi nereden çıkardın?”

“Sorup duruyorsun?” dememle kaldı. Aslı 2- Kerem 1

Odaklanmaya çalıştığım telefon ekranından sürekli gözüm ona kayıyordu. Pes ederek kafamı kaldırdığım sırada “Fotoğraf çekemiyorum.” dedim.

“Gel çekeyim seni.”

Ayağa kalkıp gülümseyerek poz verdim.

“Öyle poz verilmez.” deyip yanıma gelmişti. “Bacağını öne at. Kolunu şöyle koy.” dedikten sonra son pozuma baktı.

Fotoğraf çekeceğim uğruna röntgenimi çekmişti şerefsiz.

“Dur saçını da düzeltelim.” Önüme gelen saçımı kulağımın arkasına iliştirdiği sırada yakınlıktan dolayı kalbim gümbür gümbür atıyordu. Derin bir nefes alırken yüzüne bakamıyordum. “Ortamdaki tüm oksijeni içine çektin demin.” dedi. Gülerek koluna vurdum.

Ciddiyetle işine devam etti. “Dur diğer tarafı da düzeltelim.”

Diğer saçımı da önümden çektikten sonra bitti sanıp kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırdığım an ela rengi andıran gözleriyle karşılaştım. Zaman mı durmuştu? Sanki hareket etmiyorduk.

Yok ya, zaman durmamıştı. Harbiden hareket etmiyorduk.

Heykel gibi duruşunu bozduktan sonra “Oldu.” deyip hemen fotoğraf çektiği yere dönmüştü.

Anılarda SaklanmışızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin