Bu bölüm anlatım açısından pek içime sinmedi. Biraz daha betimleme olmalı gibi geliyor. Ama daha fazlası, Hated için gereksiz kaçacaktır, bu yüzden elimden bir şey gelmiyor.
Umarım seversiniz :3
İyi okumalar!
•
•
•"Orospu çocuğu!"
Yoongi'nin öfkeli küfrü aradaki kalın duvara rağmen tüm netliğiyle kulaklarıma dolduğunda, refleksle kafamı yasladığım duvardan birkaç santim kadar ayırdım. Benimle birlikte koridora dizilmiş herkes yavaş yavaş koridorun sonunda yere oturmuş Bay Park'a çevirdi bakışlarını.
Kafasını aşağı eğmiş, bomboş bakışlarla, zemine işaret parmağıyla görünmez desenler çizen Bay Park'sa; üzerindeki bakışlarımızı ve kendisine sebepsiz yere gelen küfrü birkaç saniye sonra ancak anlayabilmişti. Şaşırtıcı bir dalgınlıkla kafasını yavaşça kaldırıp aynı boş gözlerle bize baktı. Masumane bir tavırla kaşları havalanmış, dudakları büzülmüştü. "Peki," diye mırıldandı çocuksu bir sesle, kafasını bilinçsizce aşağı yukarı sallarken. "Bu pek hoş değildi..."
Çok geçmeden tekrar kendi iç dünyasında kaybolduğunda, bir süre daha onu inceleyip kendi önüme dönmüştüm. Ellerimi kucağıma çıkarıp parmaklarımla oynamaya başladım can sıkıntısıyla.
Yaklaşık bir saat önce buraya ilk geldiğimizde, herkesi bu koridora, yani Yoongi'nin odasının önüne, dizilmiş otururken bulmuştuk. Kapalı kapının ardından çeşitli bağırış, inleme ve küfür sesleri geliyordu. Yoongi ile Jimin hakkında endişeliydiler ama ikisi özel bir an yaşıyor olduklarından içeri de giremiyorlardı. Çareyi burada beklemekte bulmuşlardı. Böylece, biz de onlara katılmaya karar vermiştik.
Büyük bir hataydı.
Dakikalardır, Yoongi ile Jimin'in psikoloji bozucu sesleri eşliğinde, birkaç yaşayan ölüyle birlikte hiçbir şey yapmadan burada oturuyorduk. Kafayı yememe son birkaç 'garip' an kalmıştı.
İçeriden şimdiye kadarkinin en yüksek sesli küfrü geldiğinde, yüzümü buruşturmadan edemedim. Diğerleri bile tüm o ölü hallerine rağmen irkilmiş, çevreye birkaç anlamsız bakış yollamıştı. Bayan Min haricinde herkesin kafası öylesine garipti ki; kimse ağzını açıp düzgün birkaç şey söylemeye gerek duymuyor ve nadiren çıkan sesler de asla düzgün bir cevap -hatta bazen ufacık da olsa bir umursama belirtisi dahi- almıyordu. Herkes sızmış kalmıştı resmen.
"Belki de..." Şaşırtıcı bir şekilde, geldiğimizden beri ilk defa konuşan Hoseok'un sesi, sıkıcı bir matematik dersinin son dakikalarından fırlamış gibiydi. Konuştukça kısıklaşıyor, uyuşuk çıkıyordu. "...O ikisini kontrol etmeliyiz..."
Birkaç kişi -yani ben, Taehyung, Namjoon ve Bayan Min- haricindeki herkes aynı anda konuştu karşılık olarak. "Boş ver..."
"Sevişiyor olduklarına dair şüphelerim var."
Buraya gelmeden önce zaten kafası güzel olan Namjoon ortamdan çok fazla etkilenmediği için, bir tık daha enerjik ve canlıydı. Tabii, uyuyakalmak üzere olduğu görmezden gelinirse.
"Boşuna kuruntu yapıyorsunuz," dedi Bayan Min omuzlarını silkerek. Dizüstü bilgisayarından, bir paket soju eşliğinde, son çekilmiş pornolardan birini kontrol etmekteydi. Alaycıl, karşıdakinin saçmaladığını belli eder cinsten güldü. "Kavga edecek halleri yok. Sevişiyorlar işte."
Her ne kadar sözleri mantıklı gelmese de, onun bu tür konularda hepimizden çok daha bilgili olduğu bir gerçek olduğundan, sesimi çıkarmadım. İçten içe, haklı olmasını umdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hated
Fanfiction"Bizim nefretimiz bir şaheser." Taehyung ve Jeongguk aralarında daima bir rekabet olan çocukluk arkadaşlarıdır. Paylaştıkları bu özel bağa 'nefret' adını veren ikilinin türlerinin açıklanması ise büyük bir çelişki oluşturur çünkü yüz yılda bir gelen...