Dünden sonra gözlerimdeki ağırlaşan göz kapaklarımı zorlukla ve verdiğim büyük uğraşlar sonunda açmıştım, Yattığım yatağımda doğrulup, sağ elimin avuç içiyle gözlerimi ovuşturup, etrafıma bakmıştım. Dün geceden sonra rüya olmadığını unutmam mümkün değildi ama yinede emin olmak için etrafıma bakıp rüya olup olmadığını anlamam gerekliydi.. Onun odasındaydım ama sağ tarafıma bakınca onun yanımda olmadığını fark etmiştim halbu ki gece beraber uyumuştuk emindim.
Üzerimdeki örtüyü yavaşça kaldırıp, içinden çıkmış ve ayağı kalmıştım. Ağır ve aksak adımlarla asagi inmek için kapıya yürümüş ve daha sonra ağır ağır merdivenlerden inmiştim. Ağır inmemin tek sebebi şarkı söyleyen Jungkookun sesinin güzelliğiydi. Gerçi illa şarkı söylemesine gerek yoktu. O sadece konuşsa bile sesinin tınısı bana her zaman güzel gelirdi.
Sonunda ağırda olsa kat edecek bir yolum artık kalmamıştı. Yavaşça kollarımı göğsümün altında toplayıp, mutfağın kapısının pervazına dayanıp, hayranlıkla yaptığı işi izleyip, söylediği şarkıyı mükemmel ötesi sesinden dinliyordum. Gerçekten güzeldi. Çok güzeldi ve tercih ettiği şarkıda tamammen aşk şarkısıydı. Her işi ustalıkla yapıyordu. Şarkı söylemek, yemek yapmak, araba kullanmak, işiyle ilgilenmek ve sevmek.. Herşeyiyle bu adam bir harikaydı ve bu harika adam beni seviyordu. Kendi düşüncelerimle kendi yanaklarıma doldurduğum sıcaklık yanaklarımın bir anda alev almasını sağlamıştı. Ben hafif tebessümle hayran hayran ona bakerken oda elindeki yaptığı omletin altını kapatıp, yönünü bir anda masaya dönmüştü. Ee haliyle bana.
JK: Ahh uyandın mı aşkım?
Aşkım? Kim ben mi? Ben iki günde daha ne kadar şok yaşayabilirdim acaba! Elindeki omleti masaya koyup, ardından devam etmişti.
JK:Sana efsane bir kahvaltı hazırladım. Bayılacaksın.
Ben hala duruşumu bozmamıştım. Bir anda duruldugumu, gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. O görmemişti. Çünkü elindeki bardaklara portakal suyu doldurmakla meşguldü. Doldurmuş onlarıda masaya götürecekken bu defa hızla yanına yaklaşıp, ona sıkıca sarılmıştım. Buna ihtiyacım vardı! Başımı göğüs kafesine yaslayınca hafif mırıltılar çıkarıp, dudaklarımı büzerek, varla yok arasında konuşmuştum.
Mia:Hımmm. Seni çok seviyorum Jungkook.
Jungkook ise başını hafif yana çevirip, yüzünü yüzümle eşitleyip, hala ellerinde olan portakal suyu ile bana bakmış ve gülümseyerek konuşmustu.
JK:Demek öyle. Demek beni seviyorsun!
Elindeki portakal sularını hemen yanında duran mutfak tezgahına bırakıp, tekrar konumunu bana ayarlamış ve koltuk altlarımdan tutup, kaldırıp, hızla arkasındaki boş olan mutfak tezgahının üzerine oturtmuştu beni. Çok ufak tefek bir kız değildim ama Jungkook'un iri bedeni karşısında benim bedenim bile cılız kalıyordu. Güçlüydü. Beni tek hamlede kaldırmasından belli oluyordu ki bu vücudu yapmak için iyi çalışmıştı zamanında. Beni kaldırırken ufak çaplı bir çığlık atmış olsamda. Yavaşça iki bacağımın arasına girmiş ve yüzünü yüzüme yaklaştıran Jungkookla çığlığım kısa sürmüş ve yüzümde güller açmıştı. Hafifçe dudaklarıma yaklaşıp, kısık bir sesle yarım bıraktığı cümlesini devam ettirmişti.
JK:Dün kaç kere "Seni seviyorum" dedim yeni mi aklınız başınıza geldi küçük hanım.
Doğru. Saymıştım tam tamına 18 defa seni seviyorum demişti ama her cümlesinin sonunda beni öptüğü için karşılık verememiştim. Yoksa söylemekten çekindiğimden değildi.
Alnını anima dayamıştı. Tekrar bakışları kısa süreli dudaklarıma kaymış hemen ardından gözlerimi bulmuş ve gülümseyip, devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serzeniş (J.J.K) "Tamamlandı"
FanfictionSana karşı olan askima bile bir serzenişin var...Ne acı...! Oysa ben senin. Belki, bana olacak aşkını beklemeyi sevmiştim. Değilmiş...! Bir insan hemcinsinden farklı değilmiş...Ve ben farkli olmadığını bile bile sevdim seni... ...