(25)

227 25 2
                                    

Yaklaşık yarım saattir en güzel manzara mı bir kenara bırakıp, geldiğimiz yerin manzarasını izliyordum. Mükemmel bir yer olduğunu itiraf etmeliydim. Bahsettiğinde bu kadar harika bir yer hayal etmesi bile imkansız olduğunu yeni yeni idrak edebilmistim.

Masmavi nehrin uç tarafındaydık ve o uç tarafına şehrin mevsiminden dolayı sararan ağaç yaprakları eşlik ediyordu yerde nehrin gökyüzünden aldığı maviliği umursamayan yosun tutmuş taşlar vardı ve onunda biraz önünde kuru olan bir kaç taşın üzerinde oturmuş, hafif uçlarına kar yağmış ardı sıra dizilmiş bir kac dağı izliyorduk. Büyülenmedim desem yalan söylemiş olurdum. Gerçekten karşısı daha iyi derken haklıymış.

Kalabalık bir yer değildi ama yinede hatrı sayılır bir insan sayısı vardı. Tamam manzara güzeldi falan ama yinede benim manzaram herşeyden çok daha güzeldi ve her türlü en güzel  manzarayla yarışmaya kalksa kesinlikle yenerdi. Bu yüzden gözlerimi asıl eşsiz olan manzarama çevirip baktım ona baktığımı fark edince gözleri anında benim gözlerimle birleşmişti. Dizlerime sardığım ellerimi daha da sıkılaştırıp, ne düşündüğünü umursamadan  başımı dizlerime dayayıp, ona baktım. Oda bana bakıyordu. Yüzünde ona neden baktığımı sorgulayan bir ifade yoktu aksine bakış konusunda sanki benimle yarışıyor gibi bir hali vardı. Gözlerimi çekmeyecegimi dizime yan koyduğum başımdan anlamis olması lazımdı ama fark ediyordum ki onunda bakmayı bırakmaya hiç niyeti yoktu.

Yaklaşık on dakikadır bir birimize bakışmamızı bölen onun konuşması olmuştu.

JK: Açıkmışsındır. Şurada çok güzel balık yapan bir yer var.

Ayağı kalkıp, elini bana uzatmıştı. Bu ani değişimi neye borçluyduk böyle.

Her ne kadar içimden bunlar geçmiş olsada ona karşı bugün sorgulayıcı olmak istemiyordum. Yavaşça dizlerime sarılı olan kollarımı çözüp, elimi ona uzatmıştım. Ben uzatır uzatmaz elimi kavrayıp, hemen ayağı kaldırmıştı beni. Ayağı kalktığımı görünce hemen elimi bırakıp, yürümeye başlamıştı. Ona uyum sağlayarak bende arkasından ilerlemiştim. Biraz ileri yürüyünce karşımıza çoğunluğu ahşap olan ve bu güzel manzarayla uyumlu giriş tarafında sağ ve sol olmak üzere iki tane büyük ağaç vardı onunda yaprakları diğer ağaçlar gibi sararmıştı.. Herşeyiyle harika olan bu mekana doğru ilerleyip, girişine gelince Jungkook ikili açılan kapılardan birini ittirip, içeri girmiş ve benimde girmemi bekledikten sonra elinde tuttuğu kapıyı geri bırakmıştı.

Cam kenarında güzel bir yere oturunca az önce manzarasına doyamadıgım nehrin bir kısmını da camdan görebiliyordum. Ama yinede kısa süreli baktığım manzaradan gözlerimi çekip, bana bahşedilmiş en güzel manzarama bakmıştım. Benim için tarifi imkansız bir manzaraydı onun yüzü. Yüzünde oyalanan gözlerim gelen calisanla son bulmuştu.. İki balık ekmek söyleyen Jungkookla bu defa çalışana bakmıştım.

JK: Burda başka birşey olmaz. Hep balık var o yüzden sormadım fikrini.

Başımı iki yana sallayıp, sorun olmadığını söylemiştim.

Mia:Sorun yok senin sevdiğin birşeyi bende severim.

Gülümsemişti. ama neden böyle bir cümle kurduğumu sorgulamamıştı ama fark ediyordum ki Jungkook bugün hiçbirseyi sorgulamıyordu. Derin bir nefes alıp, omuzlarımı kaldırıp indirince bende neden sorgulayıp, sorgulamadıgını  sorgulamamaya karar vermiştim..

Ekmeklerimiz gelince o çoktan yemeye başlamıştı bile ama benim aklıma bir anda dün onu üzdügüm gelmişti.

Her ne kadar Hara'yı sevememis olsamda Jimin iyi biriydi ve Jungkook'un arkadaşıydı ayrıca Belli ki onlara değer veriyordu hemde çok. Ve ben onun, onların karşısında aldığı karara karşı çıkmıştım. Evet kendimce doğru olanı yaptığıma emindim ama onunda dediği gibi sakin bir zamanda onunla yalnızda konuşabilirdim.

Serzeniş (J.J.K) "Tamamlandı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin