15.03.2021
İyi okumalar...Sıkıntıyla yerimden doğruldum. Halid gelmeden uyuyamazdım. Bugün çok korkmuştum onu gözümün önünden ayırmak istemiyordum. Allah aşkına bir saattir ne konuşuyorlardı. Ağlamaktan ağrıyan gözlerime dokundum. Ona bir şey oldu sanmıştım. Kalbim sıkışmıştı. Bütün dünya üzerime gelmişti sanki. Bir çocuk daha kaybetme ihtimalim katlanılmaz bir acıydı.
Köylülerden önce arabada buluşurduk ona bile gelmemişti yavrum. İşi uzamıştır dedik sustuk. Kötü düşünmek istememiştim. Toplantıyı da yaptık göz ardı etme çabasıyla. Toplantıdan sonra daha içerden çıkamadan ağlamaya başlamıştım. Ayaklarım tir tir titremeye başlamıştı ona bir şey olma ihtimaliyle. Aras beni teskin etmeye çalışırken ilk arabaya gitmiş ardından nerdeyse köyün yarısını gezmiştik. Bir süre sonra acılı acılı yeri seyretmeye başlamıştım. Sabır dileniyordum. Katlanılmaz bir acı yüreğimin bütününü sarmıştı.
Arabaya dönerken Aras her ne olduysa en akıllıca şekilde kendini kurtaracağını söylüyordu. Yarın köydeki herkesi onu aramaya davet edeceğini onu her türlü bulacağımızı söyleyip duruyordu. Yapamazdık. Böyle bir rejimin altında böyle bir şey yapmak gelin beni vurun demekler birdi.
Şükürler olsun bulmuştuk. Onu gördüğümde bir an olduğum yerde kalp krizi geçireceğimi düşünsem de tüm güç koşmuştum ona, beni durduran Aras'tı. Tutmasaydı namazda olduğunu fark etmediğim Halid'in üzerine atlardım. Uzun süre daha ayırmazdım Halid'i gözümün önünden.
Başörtümü takıp ayaklandım. Kapıyı aralayıp kafamı uzattığımda ağaca yaslanmış düşüncelere dalmış Aras'ı gördüm Halid'i göremezken hızla dışarı çıktım. Bir an az öncenin rüya olduğunu bile düşündüm. Burnum sızım sızım sızladı.
"Akasya buraya gel dilberim." Dediğinde beni fark edip gözlerini bana çevirmiş kollarını bana açmış Aras'ı gördüm. Ona giden adımlarıma engel olamazken konuştum.
"Oğlum nerede!" Güldü oturup göğsüne sinerken. Parmağı düzgün takmadığım başörtümden gözüken saçımdan bir tutam çalıp öptü.
"Sorun yok. Bir yere kadar gitti. Gelir birazdan." Dedi şefkatli sesiyle. Benimle özenle ilgilenirken bu haline günün yorgunluğuyla göz yummuştum.
"Bir şey çok hızlı hissediyor musun?" Ne dediğini anlayabilmek için merakla mırıldandım. Bir eli gövdesine yaslı göğsümü bulduğunda güldüm. Normalde onun için hızlanmayan kalbim yaptığı hareket için elinin altında çırpındı. Güldü. Elini göğsümden çekti yavaşça beni kendine çekti iyice. Başörtümü kaldırıp altından boynuma ulaştı. Oraya sevgisini bulaştırdı. İç çekerek eskiyi yad ettim.
Geri çekildiğinde o da iç çekerek güldü.
"Evliliğimizi yaşamadan yaşlandık be Akasya. Yazık değil mi bu adama? Sana doyamamış bir dede görmek ilerde seni mutlu edecek mi?" Dediğinde utanarak göğsüne bir yumruk attım. Saçına aklar düşmüş eğri yürüyen bu adamın sürekli bana doyamadığını söylediğini hayal ettiğimde ona güldüm. Allah bana onunla yaşlanmayı nasip etsin.
"Sürekli seni öpmeye çalışırım torunlarımız artık bu sahneyle karşılaşmaktan korktuğu için gelmezler bizde yalnız kalırız. Şimdiden buldum çözümü tamam tamam sorun yok. Yaşlanınca rahat bırakmıyorlar, torun ne ya." Ona gülmeden edemedim gözlerimi açıp üzerindeki kazağın ucuyla oynayarak onu izlemeye başladım.
"Benim bir torunum olursa senin onları kovmana izin vermem. Onları çok mutlu ederim. Onlara sürekli bir şeyler örerim." Torun. Halid'imin çocukları. Ben onları canımdan çok severim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solan Dün (✓)
Açãoİslami bir kurgudur... "Bir gün sarılırken organlarımı kaybedersem şaşırmam. Öyle sıkı sarıyorsun ki." Gözleri tabağından yavaş yavaş bana dönerken kafasıda aynı yavaşlıkla onu taklit etti. "Seni nasıl göğsüme saklıyabilirim onu hesaplıyorum Akasya...