&21.Bölüm

148 16 17
                                    

13.02.2021
İyi okumalar...
 
Oh olsun beya. Canıma da değsin. Kahrolası adam bolcasını hakkediyordu. Hiçte engellemeyecektim Osman abiyi canını çıkartsındı.
 
Osman abinin ilk yumrukları şaşkın adama sonrakileri ise sinirle karşılık veren adamaydı. İki adam kavga ederken öylece izledim bir süre ikisinin de yüzünde belirgin yaralar oluşmaya başladığında neden burada olduğunu bilmediğim Osman abiyi durdurmaya yeltendim ki öyle sert bir yumruk attı ki Ateş'in yere düşüp bayılışını izledim. Burnundan akan kanları koluyla silip kendini yorgunca koltuğa atıp burun kemerini sıktı.
 
Yerdeki kanlar içinde yatan Ateş'e baktım. Hayvan diye söylendim içimden. Bir tekmede benim atasım gelirken kendimi sakinleştirdim.
 
"Sana bir şey yaptı mı?" Diyen adamla harama fazla baktığımı fark ederek çektim gözlerimi.
 
Ellerimi önümde birleştirip onlara bakmaya başladım.
 
"Yani nasıl söyleyim. Kötü bir insan hem kendini hem beni günaha sokacak kadar kötü. Evime girmeye cüret edecek kadar kötü." Dedim kocama anlatamadığım şeyleri pek ala elin adamına da anlatamadım.
 
"Yüzündeki yaraları o mu yaptı?" Dediğinde elim sızlayan çeneme gitti fakat öbürlerinden bahsettiğini biliyordum. Kafamı iki yana salladım.
 
"Bir yerde düşerken oldu." Bilerek atlamayacağımdan cümleyi yanlış kurduğumu düşünerek üzerinde durmadı fakat tam olarak doğru cümle şuydu 'Atladığım yerden yuvarlanırken oldu.'
 
"Senin için çok zor olmalı. O adamla bu evde yalnız kalmak korkmuş olmasın. Gerçekten şerefsizin teki. Sana zorla dokunduğunu tahmin edebiliyorum. Şükür ki onu senin evine gelirken görenler olmuş." Kıpırdayan kapı dikkatimi çektiğinde Aras'la göz göze geldim. O an bir yerde yatan Ateş'e bir koltukta kaçamak bakışlarla beni izleyen Osman abiye birde kapının önünde salondaki iki erkeğe anlamak ister gibi bakan Aras'a baktım.
 
Mükemmel ortam.
 
Bence 'Aras Aşkım' diye çığlık atıp bayılan Ateş'e sarılırsan daha muhteşem bir ortam oluşabilir.
 
Bir an durup beni kurtarmak için adam döven Osman abinin ve Aras'ın ne tepki vereceğini ciddi ciddi düşündüm. Sonrası böyle bir şey düşündüğüm için kendimi kınamaktı.
 
Odaya girmek gibi bir delilik için bir adım atan Aras'a kaşlarımı kaldırıp indirdiğimde Aras vazgeçip geri çekilirken "kapının arkasındayım. Burada ne olduğunu bizzat senden dinleyeceğim. Bekliyorum." Diyen bir bakış atıp kapıyı kapattığında gerçekten bir an şaşkınlıkla duraksadım. Hayır yani böyle bir bakışı bana atamaz. Kim bu kadar kelimeyi bakışlara sığdırır Allah aşkına.
 
Osman abinin kafasını çevirip bir saattir baktığım yer olan kapıya bakmasıyla kendimi toparladım.
 
"Haddim değil belki fakat iznin varsa bu adamı ağaya götüreceğim. Sen daha çok uğraşma. Hadi hayırlı günler diliyorum." Diyerek ayaklandığında Ateş'i ayakkabılarından tutup yerde sürüklemeye başladı. Bana bunca şeyi yapsa da acıdım ona.
 
"Onu öyle mi sürükleyeceksin?" Diye atıldım. Gözleri bana değse de ona bakmıyordum.
 
"Sana bunca şeyi yapan bir adama halâ acımana yalnızca saygı duyabilirim. Sen güzel kalpli, güzel bir bayansın Hatice. Bahçeye çıkartıp yardım için birilerine çağırırım. En azından bu evde daha fazla durmasını istemiyorum." Dediğinde onu kafamla onayladım. Sözlerine kibar bir gülümseyiş sunsam da Aras'tan duymayınca pek değmiyordu kalbime.
 
Kapıdan çıkacakken nezaket çerçevesi içinde beni böyle bir beladan kurtardığı için teşekkür ettim ona. Aynı şekilde rica ederek kafasını eğdi.
 
Osman abide bir yıl içerisinde tanıdığım müşterilerimizdendi. Huriye nineyle hiç karşılaşmadıkları için birbirlerini tanımasalar da Osman abi daimi gelirdi. Dinine önem verdiği ve bakışlarını benim gibi sakındığı için onu abi görmüş, sevmiştim. Gerçekten korumacıydı. Aslında şöyle bir düşününce Ateş'i köy meydanında dövende belki de oydu. Hem Huriye ninede onu tanımadığı için öyle konuşmuştu.
 
Bir şeyler yere döküldüğünde irkilerek arkamda kovaya doldurduğum eşyaları yere döken Aras'ı gördüm. Kaşlarım çatılırken boşalan kovayla banyoya geçti ardından en ufak bir açıklama yapmadan Halid'in odasına girmişti. Çıkmadan hemen önce sözlerini duymuştum.
 
"Ben ona dokunmadan hiçbir yere gidemez." Ateş'ten bahsettiğini fark ettiğimde hızla arkamı dönüp kapıyı açtım. Duvara yaslanmış kollarını göğsüne bağlamış düşünceli gözlerle bekleyen Osman abiyi gördüm. Ateş yanında yerde yatıyordu. Endişeyle ayakkabılarımı giymek için eğilirken Osman abi beni fark etmişti.
 
"Hatice niye çıkıyorsun dışarı?" Dedi doğrulurken ben daha yanına varıp ateşi buradan götürmesini söyleyecektim ki yoldan elindeki kovayla gelen Aras gözüktü. Duruşu yapılı vücudu, sert bakışları ve adımları ile bastığı yeri titretirken öfkesini buradan soludum. Kıskançlığı onu baştan aşağı sarmışken yapabileceğim tek şey köşeme çekilmekti.
 
Endişeli bakışlarım anlık Osman abiyi bulduğunda baktığım yere yani Aras'a çatık kaşlarla baktığını gördüm. Geç kalmışlığın ümitsizliğiyle geri çekilip Aras'ın gözüne daha çok batıp sinirlendirmemek için köşede durdum. Osman abi tekrar bana döndüğünde cevap alamamıştı.
 
Aras bahçeye girdi ve adımları Ateş'in önünde durdu. Biz iki kişi öylece onu izliyorduk.
 
Suyu üzerine bocaladığında Ateş derin bir nefes alarak kalktı yerinden öksürmeye başlarken Aras onu yakasından kavrayıp kaldırmıştı. O öksürürken o yüzlerini yakınlaştırdı.
 
"Sen sahipsiz mi sandın lan onu! Sen canına mı susadın lan! Sen hiç utanmadın mı lan el alemin karsına kızına sarkarken?! Senin aldığın nefesi boğazına tıkarım duydun mu? Senin anandan emdiğin sütü burnundan getiririm. Eşeklerin hepsini sıraya dizer hepsi sudan gelene kadar döverim seni!" Onu yakasından sarsa sarsa konuşurken bir anda sert bir kafa geçirdi fakat bırakmadı. Karnına sağlam yumruklar indirmeye başladı. Ben ise karısına kızına dediği yerdeydim.
 
Bir dakika bir dakika açık vermese olacak mıydı yani? Lütfen sorgulama.
 
Ateş'in bir süre sonra kan kusmaya başladığını gördüğümde içim acıdı. İki gündür hayatında yemediği kadar dayak yemişti adam.
 
Sabahında bilinmez kişi, akşamında Halid, öbür sabah Osman abi, şuan da Aras olarak dört kişi sayılıyordu ve hiçbirisi de acımamış gevura gibi vurmuştu.
 
Gerçi bilinmez kişi Osman abi olabilirdi.
 
"Metehan dur." Diye seslendim artık adam yerine benim canım acımaya başlarken. Adını Osman abinin yanında söyleyemezken. Osman abide cüsseliyse bile Aras ondan daha yapılı olduğundan cesaret edemediği şeye benim sözümle girişti.
 
"Kardeşim sakin ol tamam. Ağaya söyleyeceğiz o gerekeni yapacaktır. Daha fazla hırpalamayalım zaten yüzü gözü birbirine girdi." Kafasını Osman'a çevirdiğinde bir süre baktı sadece ardından önüne dönüp kolunu kurtardı. Göğsüne geçirdiği yumrukla beraber yere düşürdü Ateş'i.
 
"Sen köyümüzün kızını sahipsiz mi sandın." Dediğinde sesindeki yatışmaya başlamış hava öfkesinin dindiğini fısıldıyordu.
 
Ona iğrenircesine bir bakış atıp yerdeki kovayı alıp bana fırlattı fakat onu almak yerine ona Osman abinin varlığını hatırlattım. Tekrar sertleşen bakışlarından acele edip yanına gelmemi istediğini anlayarak gözlerimi yumup açtım. Gözleri Ateş'e değdiğinde iğrenircesine bir bakış atıp bir tekme attı ardından Osman abiye döndü.
 
"Bu adamı her nereye götürüyorsan hızlı götür yoksa alır toprağın altına bizzat gönderirim." Dediğinde arkasını dönmesine izin vermeden konuştu Osman abi.
 
"O zaman icraata girelim. Tut ayaklarından ağaya götüreceğiz." Aras anlık duraksasa da dediğini yaptı. İkisinin de gözleri birbirinin üzerindeyken çıktılar bahçeden ben ise götürdükleri Ateş ve onlara baktım.
 
Bakışlardaki düşmanlığı fark etmemiş olamazsın.
 
Aras'ın her zamanki kıskançlığı fakat Osman abiyi anlamak bir hayli zor.
 
***
 
Çarşafları değiştirdim odaları toplayıp sildim. Bütün elbiseleri yıkamak için banyoya topladıktan sonra banyoya geçiyordum fakat sırtımdaki acı dayanılmaz bir hal aldı. En son eve gelip Halid'e bağırıp çağırdığını duyduğum Aras'ı bulmak için etrafa bakındım. Onları kütüphanenin önünde sohbet ederken buldum. Beni fark etmemiş Aras'ın arkasından yaklaşıp kollarımı omuzlarına sardığımda saçını öptüm şefkatle.
 
Elleri ellerimi bulurken gülen yüzünü görmek için eğdiğim kafam yüzünden tokadan sıyrılan kıvırcık tutamlar onun yüzüne düştü.
 
Hayran hayran iç çekerek baktı bana ve saçlarıma. Kafamı kaldırıp bizi gülümseyerek izleyen Halid'e baktım.
 
Onu büyüten kişiler...
 
Annesi içkiye bayılan bir sosyete bayanı. Tek önemsediği güzel görünmekken bir şeyi başaramadığı ve her kötü göründüğünde ilk dayağı annesinden sonrakini babasından alırmış. Annesi bir şeyi başarsa bile onu taktir etmezmiş ki.
 
Babası onu sürekli eğitme odaklı büyütmüş. Bir işi yapabildiğinde şanslıysa sevgi adına aldığı tek şeyi bir tebessüm ve onaylamayı alırmış. Konuşabilmesine rağmen sussun diye onu o kadar fazla dövmüşler ki istese de susmaya başlamış. Her hata her söz dinlemede daha çok dayak. Karşı çıkamadığı her an daha güçsüz hissetmiş. Kimsenin onun yüzüne dahi bakmayacağını bir kez saçını sevmeyeceğini o kadar küçükken acı bir şekilde öğrenmiş ki. Koşa koşa sarılmış güzel kokulu en azından ailesinin aksine ona iyi şeyler hissettiren kitaplara.
 
Bazen ona sarıldığımızda bunları hatırlayıp ağlardı. Artık bildiğimiz için nedenleri daha çok sarardık onu.
 
Aras'ın şakağını öpüp ondan ayrıldığımda bu seferki adımlarım Halid'in dibinde bitmişti. Koltuğun koluna oturup onu göğsüme çektiğimde itiraz etmeden sıkıca sarıldı belime. Bana Osman’ımı hatırlatan saçlara gömdüm yüzümü. Kıvırcıkları yüzümü okşarken bende şefkatle onları okşamaktan geri durmadım. Ayrıldığımızda yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı. Kolumu oğlumun omzuna atıp öbür elimi de kucağıma bırakarak Aras'a döndüm. Dalgın gözlerle bizi izlediğini gördüğümde güldüm.
 
İlk zamanlarda benden önce endişelenirdi saçım açık diye. Zamanla oğluna da haram olmadığımı fark etmiş buna ilk çok sert tepki vermişti. Beni biriyle paylaşamayacağını söylemişti. Saçlarımı açmama kızmış ona her sarıldığımda düşman bakışlarla ezmişti bizi. Fazla sarıldığımızda bana iş çıkartarak Halid'den ayrılmamı sağlamıştı. Zamanla alışmış ilk zamanlardaki kıskançlığı şefkate dönüşmüştü. Bana olan aşkını Halid'e anlatır olmuştu. Onu sohbet arkadaşı bellemişti. O kadar çok alışmışlardı ki birbirlerine. O kadar çok anlaşmışlardı ki birbirleriyle.
 
"Yaramı sarar mısın tekrar canımı yakmaya başladı." Dediğimde gerçekliğe dönerken beni onaylayarak ayaklanmıştı. Bende kalktığımda birlikte kapıya yürümeye başlamıştık.
 
Neden canını yakıyor acaba. Kim canice vurdu seni duvara.
 
Lanet adam. Bir kadının namusuna göz dikmek hangi seviyedeki iğrençlikti.
 
"Unutturma Vannessa dan devam edeceğim." Dediğinde odadan çıkarken kafasını önündeki kitaba eğmiş inceleyen Halid'e söylemişti. Vannessa ismi aklımda soru işaretleri oluştururken bir el sırtımda tüy dibi gezdi.
 
"Bir yere mi çarptın? Seni akşama kadar taşıyacağına emin olmasam iş yapmana izin vermezdim asla." Sadece bir sapık beni duvara çarptı. Ona söyleyip ne üzmek ne de sinirlendirmek istemiyordum. Banyoya geçen adımlarımızla anlık gözlerine bakarak konuştum.
 
"Vannessa kim acaba Aras?" Dediğim şeyle bir kaç saniye duraksadıktan sonra sorarcasına bana döndü.
 
"Ne alaka?" Dediğinde sandığın yanına gidip dizlerimi altıma alarak oturdum.
 
"Orasını sen bileceksin." Dediğimde gelip arkamda durdu.
 
"Kitap karakteri. Konuştuğumuz kitapta geçiyordu. Ondan bahsediyordum. Kadın kahverengi gözlü kıvırcık saçlıda olsa senin kadar güzel değil. Bu yüzden ona bakmam. Korkmana gerek yok." İçimde istemsiz bir kıskançlık filizlenirken içime alaylı bir iç çekip ona omzumun üzerinden baktım.
 
"Benim kadar güzel olsa korkmalıyım yani?!" Dediğimde sesime bulaşan kıskançlığı ve hiddeti çözmemesi mümkün değildi.
 
"Yani şuan bilemedim. Senin kadar güzel olsa bir ihtimal. Düşüncene senden güzel kıvırcık saçlı birisi büyük ihtimalle bir anlık aklım giderdi." Dediğinde içim öyle çok kabardı ki 'yaptığın şakanın dozu olsun ya!' diyerekten üzerine atlayabilirdim.
 
Ben diyorum tehlikedesin. Bir kitaplar birde kıvırcıklar. Gerçi bu kıvırcıkta kitaptan çıktıda neyse.
 
"Aras o kıvırcık saçlı kadının saçlarını tek tek yolar sana yediririm!" Diye hırladığımda gülerek yanağımı öptü.
 
"Tamam tamam aklım giderdi ama yine de sende kalırdım." Gözlerim dehşetle büyürken adını bağırdım.
 
"Aras!" Daha çok gülerken omuzlarıma tutunup boyun girintime soktuğu kafasıyla boynuma derin bir öpücük kondurdu. Kurtulmak için kıvrandığım da boynumdan ayrılıp konuştu.
 
"Bunu diyende 'üzerime kuma getireceksen getir Aras, yeter ki artık böyle davranma Aras, gönlün başkasına kaydıysa söyle Aras.' diyen kişi." Dediğinde bir saniye dahi beklemeksizin bir anısı düştü önüme. Böyle bir şey söylerken gerçekten nasıl bir çaresizlik içinde olduğumu hatırlatırken. Gözlerim doldu. Korkuyla titredim. Bunu fark ettiği pişman olduğunu hissettim kolları belimi sarıp beni göğsüne yaslarken yüzümün sağ tarafında gördüğü her yeri öpmeye başlarken durduğunda kollarını sıkıştırıp konuştu.
 
"Benim gözüm gönlüm sevdamdan başkasına kör, sağır. Senden başka kimse bana güzel gelmez. Bu dünyadaki en güzel kadın zaten sensin. Sana sahip olduğum için bile her saniye şükür ederim." Dediğinde içime kesik bir nefes çektim.
 
"Sevgimi sığdıramayacağım o iki kelimeyi söylediğimi farz edebilirsin." Göğsü güldüğü için kıpırdarken derin bir öpücük kondurdu yanağıma.
 
"Bende seni çok seviyorum." Dedi derinden gelen bir sesle. Geri çekilip elbisemi özenle sıyırdığında soğuk eli ani bir şekilde bir yere değince titredim. Sırtımda gezen eline alıştığımda, sırtımı iyice açarak öbür elinde sırtıma koydu.
 
"Bir yerden mi düştün? Sırtının bu hali ne Akasya? Sabahtan beri böyle çalışıyorum deme sakın bana." Sitemli sesine canımın yandığını düşündüğü için endişede eklenirken konuşmuştu. Nasıl gözüktüğünü merak etti. Sırtımda kanların kuruduğuna emindim fakat bu o kadarda fena bir görüntü olamazdı.
 
"Ne deme mi istersin?" Beni omuzlarımdan tuttuğu gibi kendine çevirdiğinde gözlerine bakmayı reddettim.
 
"Mesela ne olduğunu anlatmakla başla. Düştün mü?" Derken beni tanıdığını belli ederek gözlerini kıstı. Anlamıştı direk bir şeyleri geçiştirdiğimi. Bu seferki 'düştün mü'yü öyle bir sesle söyledi ki anladığını anladım. Dakikalar onu onaylar gibi beni konuşturmayıp susarken yavaş yavaş siniri kucaklayan gözlerine baktım anlık. Kafamı eğip ellerime baktım. Belki de kendim halletmeliydim bir şekilde niye ayaklarımla gelmiştim ona.
 
"O adam seni itti?" Dediğinde sinirlenmek için yalnızca bir onay bekliyordu.
 
"Duvara çarptı ama o adam gitti ve şuanı kirletemeyecek kadar önemsiz bir insandı. Lütfen sakin ol. Beraber olduğumuz günün dakikalarını boşuna harcama yaramı tedavi ette temizliği erken bitirip yanına geleyim artık." Dediğimde yüzündeki sinir söndü yüzüne merhamet ve aşkı oturup beni izlemeye başladı.
 
"Çok yaktı mı canını?" Dudağımı bir çocuk gibi büzerken beklemediğim soru yüzünden gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Yaralarım düşmanmış gibi yaktı canımı. Elim dokunmasa reflekssen sırtıma gittiğinde kafamı salladım. Anneme düştüğüm dizimi gösterir gibi hissederken boğuk sesle mırıldandım.
 
"Çok acıdı." Gözlerindeki merhamet parıl parıl parladı. Beni kendine çektiğinde bir süre birbirimizin soluklarında dinlendik. Ardından sırtımı dikkatli dikkatli ilgilenip sardı. Ben tekrar mutfağa gitmek için arkamı döndüğümde salonda ayrılan yollarımızdan hoşlanmamışçasına sarıldı bileğime fakat o an canım öyle çok yandı ki acıyla inledim. Sabah merdaneyi düşürüşüm istemsizce doldu zihnime.
 
Beni durdurmak için tuttuğu elimi dehşetle bırakırken hızla bir adım geriledi. Gözleri, sabahtan beri iş yapmama rağmen hissetmediğim onun çekmesiyle ağrısı kendini hatırlatan bileğime bakıyordu. Kızarmıştı. O kadar yanıyordu ki şuan canım. Acıyla bileğimin biraz gerisini tuttuğumda acıyla bıraktım nefesimi.
 
Parmakları yumuşakça dolaştı bileğimde. Canımın yanmasıyla kendimi sıktım. O bunu fark ederken gözlerimiz buluştu. O gözlerimden bununda nedenini anlarken bu konuda ağzını açmadı.
 
"Bekle ilaç getiriyim sadece incinmiş. Birisi elini kırmaya kalkmış olmalı." Son söylediklerindeki imaya sustum. Gitti geldi bileğimi onarıp bütün gücüyle mutfağa gitmemi engellemeye çalışsa da en son bir öpücük çalıp kaçtım.
 
Mutfağı toplayıp yemek hazırlarken sabahtan beri hiçbir şey yemediğimi fark etmiştim. Aras'ın kendini ve çocuğunu yedirmiş olması için dua ederek mutfağa hızlı bir yer sofrası kurduğum gibi onları çağırdım. Sorduğumda Aras mahcuplukla kafasını masanın altına gömdü. Uzun zaman sonra beni kırdı. Beni düşünmemişti. Sabahtan beri temizlik yapıyordum fakat aç olacağım aklına gelmemişti.
 
Çok takmamaya çalışarak düşen yüzümle yemeğime gömüldüm. Kaçan iştahımla iki yudum aldığım çorba benzeri şeyi kenara itip ayaklandım. Kısa ve dikkatli bir banyonun ardından yedek getirdiğim şeylerle değiştirdim üstümü değiştirdim. Karışık saçlarımı havluyla daha da karıştırıp. İlk namazımı kıldım ardından salona girdim. Halâ masada öylece oturduklarını gördüğümde Aras'a seslenip banyoya gelmesini istedim. Banyoya girip onu beklemeye başladığımda beklemek yerine ilaçları hazırladım.
 
İçeri girdiğinde pervazda duran heybetli bedeniyle bana baktı. Hiçbir duygu barındırmayan gözlerimi ondan çekip sandığın önünü gösterdim.
 
"Kazağını çıkartıp oturabilirsin." Dediğimde bana doğru geldiği her adımda gözlerimin içine içine bakarak bir pas bekledi. Ben ilaçlara bakıp düzeni bozup tekrar düzelttim.
 
En sonunda dediğimi yapıp önüme bana arkası dönük şekilde oturduğunda. Dik omuzlarına heybetli kürek kemiklerine ve bedeniyle uyumlu beline baktım bir süre ardında yaralarına. Yaralarına onları iyileştirecek bir şekilde bir tedavi uygulayıp yer yer sardığımda ayaklanıp
 
"Bitti." Diye mırıldandım.
 
"En azından bir öpücüğü hakketmeliyim. Ya geçen bir rüya gördüm. Bir kadın yaralarımı sarıp hepsini öpeceğini söyledi. Keşki o şuan burada olsaydı." Omuzlarına tutundum ayağa kalkmak için. Ayaklanıp ilaçları topladım ardından banyonun kapısına ilerledim.
 
"Yorgun Aras." Dedim gerçekten yorgun bir sesle. Peşimden gelmeyen Aras'ı banyoda bırakıp o bir ara banyo yapmış bende bakmıştım yaralarına yetsindi. Namaz kılıp masayı topladım salonun bir köşesine oturmuş Halid'de bana katılmıştı. Aras'ın gelmediğini gördükçe o ve kırgınlığım aklımdan çıkarken oğluşumla evdeki halimize dönmüştük.
 
"Babam çok hayırsız anne. Bütün gün dünyadaki tüm kitapları anlattı kitapların en güzelini anlatmadı. Dersimi de yapmadım." Gülerek kıvırcık saçlarını okşarken Aras'ın bir yılda azmettiği şey olan el yazması Kuran'ı aldım. Kendi yazmıştı. Elimizde mevcut olan Kuran'ı bölüşememiştik. Oysa çözümü bunda bulmuştu. Çokta güzel yazmıştı maşAllah.
 
Beraber dersini yaparken artık su gibi okumaya başlamış oğluma gururla bakıyordum.
 
Senin kelamımı çocuğum ağzından duymayı nasip ettiğin için şükürler olsun.
 
O kadar keyiflenmiştim ki içeri girip karşımıza oturup bizi izleyen Aras'ı fark etmemiştim. Bir kelimeyi sürekli telaffuz edemeyip isyan ettiğinde. Onu kahka atarak göğsüme çektim. O da bana uyarak belime sarılırken saçlarının kokusunu defalarca içime çekip öptüm. Ellerim sırtını pışpışlıyordu.
 
"Sen benim biricik oğlumsun. Bu dünyadaki benim için en önemli iki erkekten birisin." Dediğimde gülerek bana daha sıkı sarıldı.
 
"Tabii birincisi babam. Onu geçsem şaşıracağım. Beni ondan az seviyorsun keşki ondan önce seni bulmak gibi bir şansım olsaydı." Söylediklerine güldüm.
 
"Baban çok düşünceli bir adamdır fakat sizi eşit seviyorum. Hatta sana olan şefkatim daha ağır basıyor.  Hem o ayı kırdı beni şuan seni daha fazla seviyorum." Dediklerimle kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
 
"Yemeğe bozuldun değil mi?" Dedi benim zeki oğlum. Kocam için temizlik yapmak beni ne kötü hissettirirdi nede bir hizmetçi gibi ama o çalıştığımı göz önüne almayıp beni unutursa esas hizmetçi gibi hissederdim. Temizlik yaptığım için saygı duyup ilk bana bir şeyler getirmeleri gerekmez mi? Yanlış mıydım Allah aşkına robot muydum ben? Temizlik yapıyordum en azından onun ben yaralı halimle temizlik yaparken yemeğini yiyerek beni unutmasını beklemezdim. En azından yanıma gelip aç mısın diye sorabilirdi. Zoruma giden yiyemediğim yemek değil ilk kez bu kadar düşüncesiz davranması.
 
Burnum sızlarken babası gibi olan yeşil gözlerine baktığımda iç çekerek eğdim gözlerimi.
 
"Sabahtan beri ne kadar çok çalıştım biliyor musun? Sırtım acısa, bir yerlerim ağrısa da durmadım. Bir kez gelip sormadı ki yardım edeyim mi? İstemiyorum! Yardımını istediğimden değil ben sadece düşünülmek istedim. Gelip sarsaydı beni. Ben kötü bir şey yapmadım." Dediğimde boşalan sinirlerim yüzünden ağlarken o beni göğsüne çekerek Kuran'ı kenara bıraktı. Omzuna yaslayıp sarıldı.
 
"Eve gidelim mi?" Dedi kısık bir sesle. Onu onayladım hıçkırıklarıma engel olamazken. Yarın soğurdu içimdeki yangın barışırdık fakat şuan her yerim ağrıyor ve oldukça yorgun hissediyordum. Onu görmek istediğimiyse söyleyemeyeceğim.
 
Beni kendinden ayırıp yüzümü sildikten sonra anlımı öptü.
 
"Hadi." Diyerek kendiyle beni ayaklandırdığında baktığı yere baktım. Koltukta anlını sıvazlayan Aras'ı gördüm. Anlındaki eli saçlarına gittiğinde karıştırarak baktı. Gözlerimiz birleştiğinde mahcupça eğdi gözlerini. Bu canımı daha da yakarken Halid'ime dönüp bir dakika işareti yaptım. Başımdaki başörtüyü bunaldığım için koltuğa attım. Temizlik eşyalarını toplayıp eline tutuşturdum. Banyodan elbise selesini almaya gittiğimde kapı çalındı.
 
Kaşlarım havalanırken sinirli adımlarım yavaşladı. Kapının açıldığını duyduğumda seleyi alıp banyo kapısına yaklaşıp kulak kabarttım ne olduğunu anlamak için.
 
"Selamün Aleyküm Metehan'dı değil mi? İçeri girebilir miyim dışarda konuşulacak bir şey değil." Osman abinin sesini duyduğumda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
 
"Aleyküm selam. Buyur da konuşacak konumuz ne ola?" Aras'ın durgun sesini duydum. Kapı kapandı. Adım sesleri duydum. Oturduklarını görmesem de anladım.
 
"Ateş'i başka köye gönderdi ağa. Bu köye girdiği görüldüğü an öldürmelerine izin verdi." Neden böyle bir şeyi köyden herhangi bir erkek gibi görünen birisine söylediğini düşündüm. Sesi tepkisizdi. Hiçbir şey anlayamadım.
 
"İyi olmuş soysuza fakat beni ilgilendirmez ve bence Hatice'de artık o adamın adın dahi duymak istemiyordur." Dedi Aras. Sesi hafif bir kin bulanmıştı.
 
"Evine gittim." Kaşlarım havalanırken seleyi yere bırakıp ağrımaya başlayan belimi tuttum. Evime gitmişti. Ben kapıyı açmayınca endişelenmiş olma ihtimali yüzde kaç?
 
"Kimin?" Dedi Aras saldırmaya hazır bir aslan gibi gerinirken.
 
"Hatice..." Dediğin bu ad ağzında ilk kez emanet gibi asılı kaldı. Sessizlik oldu.
 
"Evde yoktu."
 
"Sende bana geldin öyle mi? Bence bir daha evine gitmemelisin amacın yanlışsa gönlünün dolu olduğunu duydum. Hiç kimseye o gözle bakacağını sanmıyorum. Yeni bir beladan kurtulmuşken, bir bela gibi çökme kızın başına. Zaten eminim Ateş'ide merak etmiyordur. Kafa dinlemek için evden çıkmıştır." Söylediklerine göz devirdim. Aras dünyadaki bütün erkeklerden beni korumalıydı çünkü herkes bana kötülük yapabilirdi.
 
"Senin gönlün onda sanırım." Kaşlarım çatılırken onu görebilecekmiş gibi kapıya baktım. Bu bir tahmindi. Büyük ihtimalle sabahki olay yüzünden. Aras'ın daha fazla açık vermemesi için dua ettim. Sözleşmemize göre birbirimizi tanımayacaktık bile fakat o gelip benim karım sahipsiz mi adı altında adam dövmüştü.
 
"Evet ama onu asla rahatsız etmem." Çünkü zamanında ettin değil mi?
 
Zevkle.
 
Şuan ciddi ciddi ne konuşuyorlardı. Aras bana olan aşkını söyleyecek başka birini bulamadı mı? Bizi nasıl açık etme pahasına böyle bir işe sokar. Aklı bu gün nerede bu adamın.
 
"Bugün taktığı başörtü ne renkti Metehan?"
Olan sessizlik o kadar uzadı ki en son kapı sesi duydum ve gittiğini anladım. Osman abinin ne yapmaya çalıştığını anlamayarak. Banyodan çıktığımda seleyi de elime almıştım aynı anda Halid'de büyük ihtimalle saklandığı yan odadan çıkarken göz göze gelmiştik. Tedirgin gözleri saçlarımda dolaştı.
 
Aras'a döndüğüm koltuğa uzanmış sol bileğinin tersini anlına yaslamış öbür elinin bileğini tutarak gözlerini kapatmıştı. Onu görmezden gelmeye çalışarak çıkmak için başörtümü aradım fakat hiçbir yerde bulamadım. En son bir elbise sarmakta karar kıldım. Aras üzerine yatmış olmalıydı ve onunla muhatap olmak istemiyordum.
 
Evden çıktım Halid Aras'a bir şeyler söyleyip peşimden gelmişti. Eve girdiğimizde uyuyacağımı söyleyip odama çekilmiş ve hayal ettiğimden kilometrelerce uzak güne baktım.
 
***
 
Kalktığımda acı bir tat vardı ağzımda. İçimden dünün acısı olsa gerek diye geçirip ayaklandım.
 
Kocanla konuşmadan o evden çıkmamalıydın.
 
Bunu bende biliyordum fakat şeytana uymuştum.
 
Kahvaltıyı hazırlayıp üzerimi giyindim. Evden çıkmadan önce her gün yaptığım gibi Halid'imin odasına girdim. Uyuyan bebeğimin yanına yaklaşıp yatağına oturdum. Güzel saçlarını okşayıp anlını öptüm. Örtüsünü düzeltip çıktım odasından. İşe vardığımda gece sürekli döndüğüm için sırtım zarar görmüş acıyordu.
 
Huriye nineyle selamlaşıp girdim içeri. Sohbet ede ede yaptık yavaş yavaş işimizi. Öğleye doğru sırtım canımı yakmayı kesmeyince ayaklandım. Her hasta hekime gidebilir kesinlikle.
 
"Huriye nine ben hekime gideceğim. Sırtım iyice kötüleşti. Tabii senin de iznin varsa." Gözlerini diktiği pantolondan kaldırıp gözlüğünün altındaki siyah gözleriyle bana baktı bir süre ardından onayladı.
 
"Git kızım git. Kendine işkence çektirmene değmez git bir baktır." Dediğinde onaylayıp ayaklandım. Kabanımı üzerime atıp minik tatlı dükkandan çıktım. Bugün var olan pazardaki karmaşanın içinden yürümeye başladım. Selam vereninkini aldım. Her zamanki gibi zorla elime bir şeyler sıkıştıranlarda kurtulamadım.
 
Aras'ın içerde olduğunu bildiğim evin önünde durduğumda gözlerim küçük müstakil evde gezindi. Aralık kapıyı tıklatıp yavaşça açtım. O an aynı anda kapıdan çıkmak için kapıyı tutan Hamdi abiyi gördüm. Beni gördü yüzü aydınlanırken gülümsedi.
 
"Hatice kızım ne iyi ettin de geldin. Bir şey yoktur inşAllah. Nasılsın?" Kafamı eğdim hayayla.
 
"Sizin sağlığınıza duacıyız. Ne olsun Hamdi abi. Elhamdülillah pek bir şeyim yok. Siz iyisinizdir inşAllah." Ak düşmüş saçları kısık gözleri sarsak adımları onu çok yaşlı kılmasına rağmen abi diye bir lakap oturmuştu üzerine.
 
"Elhamdülillah elhamdülillah. Sen dinine önem verirsin ben kadın çalıştır mıyorum? Sıkıntı olmazsa Metehan varda olursa yapabilecek hiçbir şeyim yok." Defalarca pantolon dikmiştim Hamdi abiye buraya ilk kez geliyordum. Aras'la birbirimizin yerlerin hiç uğramamış gerçek hayatta karşılaşmamaya bile özen gösteriyorduk. Bakalım tepkisi ne olacak?
 
Kafamı iki yana salladım.
 
"Yok olmaz. Ben bu acıya daha fazla dayanamıyorum sırtım yaralandı." Dediğimde ne olduğunu anlamaya çalışsa da içeriye bir bakış gönderdi.
 
"Bekle Metehan oğlumda isterse çağırayım seni. O da biraz titiz bu konularda." Deyip arkasını dönüp içeri girdiğinde. İstemsiz bir tebessüm dudaklarıma tutundu.
 
Titizmiş.
 
Dakikalar sonra yanıma geldiğinde mahcup gözüküyordu.
 
"Kabul etmedi ilaç verebilirmiş fakat tedavi edemeyeceğini söyledi. Ben gidiyorum şimdi bir işim var. Sana kolay gelsin kızım." Nasıl yani gelen kadınları tedavi etmiyor mu? İşi ne bu adamın. Hekimlerin dokunması serbest ki. Nasıl bir saçmalık bu?
 
Seni görmesi fikrini değiştirir.
 
Hamid abi gidince bende küçük adımlarla içeri girmiştim. Önüme çıkan koridorda dümdüz yürüdüm ve salona açıldı yolum. Gözlerim büyük bir dikkatle ilaçları karıştırıp bazılarını kenara alan Arası buldu. Kulaklarına kadar gelen saçları anlına kadar dökülmüş, lacivert kazağı ve gri pantolonu bana güzel bir görsel şölen susmasa da koca omuzları kazağın altından bana göz kırpıyordu.
 
İçerdeki üç yan yana dizilmiş sedir başlarındaki tabureler ve ilaçlarla dolu köşe ve başka yerlere açılan dört oda kapısı. Dördü de kapalı, etrafı aydınlatan gaz lambasına baktım kısa bir an.
 
Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde duraksadığını gördüm. Ardından biraz daha hızlanarak işini daha hızlı yapmaya başladı.
 
Yalanda öksürürken adımlarım yanındaki sedirde durdu geniş ve ferah odada kendimi sedire attım.
 
"Ah hekim bey sanırım artık sorun sadece sırtım değil ölüyorum." Dediğimde irkilerek bana döndü. Ben ise bedenimi yatağa derip ölü taklidi yaptım.
 
"Akasya?" Gözlerimi açıp gülerek ona baktım.
 
"Buyur?" Endişeyle etrafına baktı.
 
"Hemen çık buradan birazdan hastam gelecek bizi beraber görürse sorun çıkar. Hem sen hangi cesaretle geldin buraya. Çabuk işine dön." Dedi ciddi sesiyle gözleri üzerimde bir kaç saniye fazla dolaştı özlemle. Biraz kafamı kaldırıp dirseğimi sedire avcumu yanağıma koyarak dikleşip ona baktım.
 
"Bu hastanın tam olarak sorunu ne?" Dediğimde sıkıntıyla nefes alıp bana bir bakış attı.
 
"Sırtı yaralanmış. Acele et Akasya şimdiye gelmiş olması gerekiyordu zaten. Hangi akılla buraya geldin sen." Bedava akılla. Dediğinde bir an duraksayıp kapıya birde bana baktığında güldü.
 
"Hekimden müsaade istiyorsun birde öyle mi?" Dedi anladığını belli ederek. Gülüşünü durduramayan bir hali vardı. Bende on a güldüğümde bakışları orada kalırken kesik bir iç çekti.
 
"Yardım edin lütfen!" Dedim yalancı bir çaresizlikle. Kapıya doğru bir bakış attığında bir saniye sonrasında beni sedire yatırarak üzerime eğilmişti belimi tutarak.
 
"Senin bana yapmadığını yapıp öpe öpe sarardım fakat dua et her an kapıdan biri çıka gelebilir." Dedikten sonra beni uzun uzun öptüğünde bu dediğinin aksine güvendeymişiz gibi yaptığı bir hareketti. Geri çekilmezken dünün kırgınlığı bir kuş misali uçmuştu. Kollarına tutup güç aldığımda gözleri en derinleri sökerek yeşil yeşil parlıyordu. Ben kendimi yutkunmaya zorlarken o dudağımın kenarını öpüp doğruldu.
 
"Ne oldu sırtına?" Derken aniden konuya girmiş beni kaldırdığı gibi arkamı dönmemi sağlanmıştı.  Ben nedenleri açıkladım o kızdı. Sardı sırtımı korkusuzca öptü tenimi defalarca çıkarken dünün pişmanlığını ve unutkanlığını dile getirip defalarca özür diledi. Geçtiğini söylediğimde beni kendine çekip utanmaz bir kaç öpücük verdikten sonra neşeyle seke seke çıktım oradan.
 
İşe dönüp biraz daha çalışıp elbiseleri yıkamak için erken çıktım eve uğrayıp Halid'in yumuşak saçlarını öpüp namaz kıldıktan sonra dereye gitmek için çıkmıştım yola. Tokmak ve elbiseleri bizim birikmişlerimizi de almıştım. Belki yoracaktı fakat temizlik imandandı. Çok geçmeden bir köşede başladım işime.
 
Başlarken güneş ortayı geçiyorken bitirdiğimde batıyordu. Bir ara durup namaz kılmıştım. İşim bittiğinde elhamdülillah diyerek ayaklandım. Şükürlerle yola koyuldum. Etiğim yer yer ıslansada sorun yoktu.
 
Sepetle eve yürürken birisi yanımda yürümeye başladı ürktüğümü belli etmedim. Yan bir bakış attığımda Osman abiyi gördüğümde adımlarım yavaşladı.
 
Son günlerde sence de karşına fazla çıkmadı mı?
 
Gözlerimi önüme eğip adımlarımı tekrar temposuna ulaştırdım.
 
Burnu fazla kırmızı değil mi?
 
Önüme bir şey uzatıldığında gözlerimi eline çevirdim. Gördüğüm başörtü ilk normal bir şeyken saniyeler içinde gözlerimi pörtletmemi sağladı.
 
Bu Aras'ın evinde kaybettiğim başörtüydü. Onda ne işi vardı.
 
Eve geldiğinde almış olmalı.
 
Evet Akasya bu dünyadaki herkes senin sapığın.
 
Allah aşkına o zaman birisi çıkıp açıklasın şu olayı.
 
"Güzel başörtü değil mi? Rengi siyah. Bunu Metehan'ın bilme ihtimali yüzde kaç Akasya? Sence biliyor mudur?" Evde yaptığı ima boğazıma kazık gibi çöktü.
 
"Sen bana her titreyen sesinle abi dediğinde ümitlendim özür dilerim. Senin o adamla dini nikahın var değil mi? Nasıl fark etmem ki daha önce? Gönlün başkalarına sarılıyken ellerim boşuna havadaymış demek ki." Boğuk sesiyle konuştuğunda adımlarım duraksarken ona dehşetle baktım.
 
Bana birisi derhal neye şaşıracağımı bildirsin.

Bölüm sonu
...

Solan Dün (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin