Birkaç hafta önce koltuğumda oturmuş işsiz kaldığım gerçeğiyle yanaktan öpüşmeli bir selamlaşma gerçekleştirdiğim zaman sevgili kardeşimin hemen karşımdaki koltukta oturmuş bana murphy kanunlarından bahsettiğini hatırlıyordum. Murphy hakkında bulduğ...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Başka birisinin benden şüphe duyacağı kadar uzun süre izlediğim tavanda artık hayali şeyler görmeye başlamama ramak kalmış gibi hissediyordum. Fakat bunu hissedebiliyor olmama rağmen asla kendimi yataktan kalkmaya hazır bulmuyordum. Önümde düşününce bile başımı döndüren yoğunlukta bir gün vardı ve benim kolumu kımıldatacak mecalim yoktu. Sabah uyandığımdan beri yataktan çıkmamış ve günümün ilk yarısını böyle geçirmiş olmam tamamen bu yüzdendi.
Size şimdi anlatacaklarımı anlamanız için öncelikle biraz gerilere gitmem gerek sevgili dostlar. Sizinle çok da uzak olmayan geçmişimden günümüze hıphızlı kısa bir yolculuk yapacağız. Ki neden kendimi bu kadar kastığımı, bu kadar stres yaptığımı, uyandığımdan beri yataktan çıkmamak için neden bu kadar çabaladığımı daha iyi anlayın.
Üniversitenin üçüncü senesinin başında yaptığım bütün yalvarmalar, duygu sömürüleri, yağcılıklar işe yaramış ailemi ayrı evde yaşamaya ikna etmiştim. Aslında bu karara varmaların da benimle birlikte birkaç kişinin daha kaldığım yurdun yemekleri yüzünden zehirlenmemiz ve hastaneye kaldırılmamız da baya etkili olmuştu. Ben daha hastaneden çıkmadan babam yurttan kaydımı sildirmiş ve yemekhaneyi şikayet etmiş. Duyduğum kadarıyla sonrasında baya güzel bir ceza ödemek zorunda kalmışlar. Hastaneden taburcu olduğumda benim hasta halimle üç gün içinde çöktüğüme dair endişelenen babama biraz oyunculuk sergileyip tekrar eve dönmeyeceğime ikna etmiştim. Çocukluğumdan beri bana hiç kıyamayan babamın ikna olması çok zor olmamıştı.
Okula yakın küçük bir ev kiralamıştık. Okulum bitene kadar annemin beni gurbete göndermiş gibi davranmasına, babamın evimde uyurken gelip beni kaçıracaklarına olan inancıyla, kardeşim Defne'nin evimi bir kaçamak gibi kullanmasıyla baş etmiştim. Pek sevgili ailemin okulum bitince tekrar baba ocağına döneceğime dair bir inançları olduğunu öğrendiğimdeyse kolları sıvamış bu ihtimali tamamen yok etmek için okulum biter bitmez kendimi kabul ettirdiğim ilk işe girmiştim. Aslında okuduğum bölümle pek alakalı olmayan bir konumda çalışıyordum ama işe girerken ki düşüncem en alttan başlarsam kariyerim için daha iyi olacağıydı. Kariyerim için çalışırken birde kendi evimden, düzenimden ayrılmayacak olmanın güzelliği ve artık büyüdüğümü hissetmenin, kendi ayaklarım üzerinde durduğumu bilmenin tarifsiz hissi vardı tabi.
Fakat sevgili patronum benimle aynı fikirde değildi. İşe ilk girdiğimde aynı konumda olduğum diğer herkesten daha çok çalıştım. Ancak patronum bütün azmimi ve başarımı görmezden gelmişti ve terfi alamamıştım. Bu bir süre böyle gitmişti. Bırakın takdir almayı üst kademedeki çalışanların zorbalıklarına bile maruz kalmıştım. Bardağın taşmasına neden olan o son damla ise haksız yere suçlanmam olmuştu. Üniversiteden yakın bir arkadaşım rakip konumlarda olduğumuz bir şirkette çalışmaya başlamıştı. Bu kendini bana rakip belleyen sevimsiz çalışma arkadaşlarımın kulağına gittiğinde patronumuza yetiştirmiş ve büyük bir ihale öncesi sızdırılan dosyayı benim ifşa ettiğimi söylemişti.