5

977 98 63
                                    

*

Gün geçmiyor ki bir sabaha daha zorla uyandırılmayayım sevgili dostlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gün geçmiyor ki bir sabaha daha zorla uyandırılmayayım sevgili dostlar. Rüyamda katıldığım ödül töreninde üzerimdeki harika elbisem ile peri kızı misali salına salına çıkıyorum sahneye ödülümü almak için. Ama bakın öyle böyle güzel değilim. Kulağını çekip tahtaya vurmalık, suratına tükürüp maşallah çekmelik yani. Ünlü bir modacının elinden çıktığı belli olan elbisem ve kusursuz görünen makyajım ile önce seyircileri selamlamış ardından da ödül konuşmamı yapmak için mikrofona yaklaştığımda zil sesi bütün evi inletmeye başlıyor.

Bir süre çalar çalar gider diye düşünerek tekrar uykuya dalmaya çalışıyorum ama nafile. Kapıdaki her kimse sabahın bu saatinde bu kız uyuyor belli ki deyip gitmeyi bırakın elini zilden çekmeyi bile düşünmüyor. Kendimi zorlayarak kaldırıyorum başımı yastıktan. Resmen sürünerek yataktan kalkıp kendimi sakatlamadan kapıya ulaşmaya çalışıyorum. Gözlerim hala tam açılamamışken kapıya ulaşıyorum ve bir hışımla açıyorum. Karşım da pek sevgili kardeşim Defne'yi görmeyi beklemiyordum doğrusu. Onu akşam zorla göndermiştim eve. Benden uzak da kaldığı zamanlar başıma bela açtığımı, bomba gelişmeler olduğunu ve hepsinden uzak kaldığını söyleyip gitmemek için direnmişti ama en sonunda koca valizini de peşinden sürükleyerek çıkmıştı evimden. Tatile gidecekleri zaman herkesten önce valizini hazırlamış, kafasındaki hasır şapka ile arabaya kurulmuştu. Nedense o zaman vicdanlı kardeş olmak hiç aklına gelmemişti hanımefendinin.

"Manyak mısın sen? Ne biçim kapı çalmak o!" sesim uykudan yeni uyandığımı belli etse de sinirimi yansıtmıştı. "Normal çaldığımda açtın mı sanki kapıyı." ayakkabılarını çıkarıp kapının arasından resmen süzülerek giriyor içeriye. Hiç selam sabah vermeden kendi eviymiş gibi rahat rahat salona geçerken arkasından huysuz bir suratla bakmaktan başka yapabilecek bir şeyim kalmıyor.

Peşinden bende salona girdiğimde aynı sahneleri iki gündür yaşıyor olduğumuzu fark ediyorum. Tam şimdi kapı çalsa ve Melih gelse hiç şaşırmam. "Neden bu saatte geldin?" diye soruyorum Defne'ye kendimi koltuğa bırakırken. O da tekli koltuğa oturmuş ayaklarını orta sehpaya uzatıyor. "Karnım çok aç ama ev tam anlamıyla tam takır kuru bakır. Yiyecek bir lokma bile bir şey bulamadım evde."

"Oradan bakınca nasıl gözüküyor bilmiyorum ama burası bir kafe veya restoran değil. Eğer yemek yemek istiyorsan dışarıda karnını doyurabileceğin milyonlarca yer var Defne." bu kızın kendi evime taşındığım ilk andan beri burayı kafasına estiği gibi kullanması beni gerçekten delirtiyor. Uykumdan uyanma sebebimin Defne'nin acıkmış olması onu boğmam için yeterli bence.

"Burada beleşi varken dışarıda kahvaltıya para mı ödeyeceğim yani?" sanki çok aptalca bir şey söylemişim gibi beni ayıplarcasına bakıyor suratıma. Gerçekten şimdi elimin tersiyle yapıştıracağım ağzına görecek. Pis beleşçi. Benimle hiç alakası yok halbuki. Kime çekmiş böyle hiç anlamıyorum.

Ay Işığı DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin