Birkaç hafta önce koltuğumda oturmuş işsiz kaldığım gerçeğiyle yanaktan öpüşmeli bir selamlaşma gerçekleştirdiğim zaman sevgili kardeşimin hemen karşımdaki koltukta oturmuş bana murphy kanunlarından bahsettiğini hatırlıyordum. Murphy hakkında bulduğ...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hasır şapkamı başıma geçirdiğimde tamamen hazır oluyorum. Büyük plaj çantamı alıp çıkıyorum odamdan. Merdivenlerden inmeden önce Defne'ye sesleniyorum. "Eğer üç dakika içinde inmezsen seni bırakıp gideriz." beni duyduğunu, ciddiye almamış gibi davranacağını ancak bunu yapacağımı içten içe bildiği için tam üç dakika dolduğunda aşağıda olacağına adım kadar eminim.
İzmir'e gelişimizin 2. günündeyiz sevgili dostlarım. İlk geldiğimiz gün bir takım yüzleşmelerle geçmişti. Sadece Melih ile aramızdaki ilişkinin konuşulmakla kalınmadığı günü atlattığımız için üzerimden kocaman yükler kalkmıştı. Babamın annem ve anneannemin başının altından çıkan randevuları öğrenmesi onlar için hiç iyi olmamıştı. Ancak bizim için öyle değildi. İkinci bir hesap sorma konusu açıldığında üzerimizdeki baskı biraz olsun azalmıştı. Babam hala Melih'e dik dik bakıp onu vurmak istiyormuş gibi dursa da ufak laf atmaların dışında kaos ortamları yaşanmıyordu çok şükür.
Buraya bambaşka sebeplerden dolayı geldiğimizin farkındayım elbette ancak bu memleketimin keyfini çıkartmayacağım demek değil. Geliş amacımız ayağımın ucuna kadar gelen tatil fırsatını geri tepeceğim anlamına gelemez. İzmir'deki ilk günümüzü bilgisayar başında çalışarak geçirmiştik. Patronum Ozan beye verdiğim sözü yerine getirmek için kendimi tamamen işe kaptırmıştım. Uzun soluklu bir çalışmanın ardından ofiste yapmam gerekenlerden çok daha fazla iş yapmıştım. Günü kendi programımdan daha önde kapattığım için bu günü tatile ayırarak ödüllendiriyorum şahsımı.
Dizimin üzerinde biten uçuş uçuş yazlık elbisemin yakasından içime giydiğim mayom gözükürken tatili ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Biran önce denize kavuşmak istiyorum. Buruş buruş olana kadar suda kalmak ve çıktıktan sonra kendimi kumlara atıp güneşlenmek. Bunları yapabilmem için Defne'nin hemen aşağı inmesi gerekiyor. Açıkçası onu neden peşimizden sahile götürdüğümüze dair hiç bir fikrim yok. Buraya gelirken her an kurtarıcı eleman olarak yanımızda olacağına o kadar ikna etmişim ki kendimi gittiğimiz her yerde yanımızda olması gerekiyormuş gibi hissetmeye başlıyorum artık.
Önce merdivenlerden pata küte sesler geliyor. Hemen ardından ise Defne'nin sesi duyuluyor. "Hayır yani beş dakika geç gidiversek ne oluyor anlamıyorum ki. Deniz bir yerlere mi kaçıyor? Zevk alıyorsun demi beni telaş etmekten." söylene söylene elindekileri çantasına tıkıyor. Bundan ne kadar çok zevk aldığımı ona söylemeyeceğim elbette. Evdekilere çıktığımızı haber verip kapıyı çekiyorum. Sonunda üçümüz de gitmeye hazırken ortaya nasıl gideceğimize dair bir soru atılıyor. Plan kadın olarak bunu hiç düşünmediğimi fark ediyorum. Halbuki ben böyle şeyleri hiç atlamazdım.
"Bisikletle gidelim." diyor Defne, Melih'in araba teklifini hiç duymamış gibi yaparak. Bu konuda bende ona katılıp duymazlıktan geleceğim. "Dedem kendi bisikletlerini tamire verdiğini söyledi. Yani elimizde sadece bizim bisikletlerimiz var. Nasıl gideceğiz iki bisikletle."