Kıvılcımı söndürmezsen, ateşi zapt edemezsin. -Tolstoy
Gecenin en ileri saatleriydi ve ben sadece biraz olsun uyumak istiyordum ama gel gör ki, koğuştaki herkes hâlâ uyanık bir şekilde eğleniyordu. Eğleniyordu diyorum, çünkü gelen yüksek desibelli kahkaha seslerinin başka açıklaması olamazdı. Dehâ'nın odasına yerleşmiştim, yanımda hiçbir kıyafet yoktu hapishane tulumu dışında. Öğrendiğime göre buradaki tüm kıyafetler hapishane tarafından karşılanıyormuş. Boş yere para harcamak istiyorlarsa kendileri bilir, benim için hava hoştu...
Yatağa boylu boyunca uzanmış, kenarda bulduğum eski bir çizgi romanı okuyordum. Büyük ihtimalle Dehâ'nın olmalıydı, kendisi benimle uzunca konuştuktan sonra ortadan kaybolmuştu. Burası hakkında hiçbir şey bilmediğim için içten içe öğrenmek de istiyordum ama kiminle konuşacaktım ki? Herkes beni küçük görüyordu, hem de daha ilk günden. Derin bir nefes alarak el mecbur kafama dolan soru işaretlerine cevap bulmaya çalıştım. Şu takım meseleleri hem çok saçmaydı, hem de saçma olmasına rağmen bir o kadar da gerçekti.
Gördüğüm tek lider Korhan denen kişiydi, odadan çıkmamayı tercih ederek diğerlerini görmemiştim. İlla biriyle yatmam ayrı bir meseleydi, daha üçüncü günden tanımadığım birinin altına neden gireyim ki? İşin tuhaf kısmı onlardaydı, tanımadıkları her insanı neden altlarına almak istiyorlardı? Bir çeşit üstünlük meselesi olabilirdi, en çok kim alırsa o üstün falan olabilirdi. Sadece tahminde bulunuyordum işte, üstelik o gardiyanın iddiası vardı bir de. Bir şekilde bana vereceği silahları almam gerekiyordu, yoksa burada çiğ çiğ yenilirdim. Kendimi korumam gerekiyordu, kendimi güzel korurdum da ama mutlaka bana yardımcı olacak bir alete ihtiyacım vardı. Gördüğüm kadarıyla hepsi gelişmiş vücuda sahipti, hatta Dehâ bile...
Gelen kahkaha sesleri artık sinirimi bozarken, yattığım yerden doğruldum. Elimdeki çizgi romanı yatağın üzerine bırakırken, tulumumun düşen yakalarını düzelttim ve çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Elimi kapının koluna koyarak yavaşça açarken, çıkan gıcırtılı sese lanet ettim. İlk önce kafamı çıkartarak etrafı kolaçan etmek istedim. Eğlenme sesleri kesilmemişti, demek ki benim yaptığım gürültüyü duymamışlardı. Derin bir 'oh' çekerek tüm bedenimi dışarıya çıkarttığımda, geniş koğuşun ortasında duran bedenler çarptı gözüme. Boyum kısa olduğu için kalabalığın ardında ne vardı göremiyordum, bu yüzden tam ilerlemeye başlayacaktım ki birinin omzuma dokunmasıyla "Hassiktir!" Diyerek yerimde sıçradım.
Kafamı hızla yana doğru döndürdüğümde, tanımadığım birini gördüm. Kısa saçlı çilli bir çocuk duruyordu karşımda. Yüzü oldukça tatlıydı, benden uzun bedenindeki tulumun kenarında asılı numarayı okudum '567' yazıyordu. Tek kaşımı kaldırarak "Ne vardı?" Diye sordum, dudakları kıvrıldığında gülümseyerek bana karşılık verdi "Tanışmak istedim, ben Omay." Burada Dehâ dışında gülen birilerinin olduğu görmek içimi rahatlatırken "Asil." Dedim basitçe, zaten ismimi öncesinden bildiklerini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1049 | BxB
Teen FictionÜnlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korhan Safir Alaca'nın ta kendisiydi... +18 yaş sınırı vardır. Not: Hikâye harem, şiddet, smut ve olumsuz örnek olabilecek davranışlar içerecekti...