“Sana bir sır vereyim mi?” diye fısıldamıştı, kapanmayan tek gözünde ukala bir parıltıyla. “Tehlike yaşamı daha anlamlı kılıyor.” -Kar kokusu, Ahmet Ümit
Yüzümde dolaşan parmakları hissetmeye başladığımda, hafif olan uykumdan sıyrıldım hemen. Parmakların kime ait olduğunu bildiğimden gözlerimi açmak yerine bekledim, olur da bir şeyler söylerdi belki.
Ne yalan söyleyeyim, yalnız geçirdiğim gecelerden daha güzeldi dün gece. Hep bir diken üzerindeydim, alışmıştım uykularımın bölünmesine. Dışarısı farklıydı çünkü, orada senin savunmasız anını kollardı herkes. Yakalanırsan belki bir sarhoşun eğlencesi olurdun yada sokak çetelerinin oyuncağı...
İki türlüsü de acı vericiydi, iki türlüsünü de en iyi ben bilirdim, çünkü hücrelerimin her santimi tatmıştı bunları. Ruhumun cellatları tanımadığım kimsesiz yüzlerdi, hançer darbelerini ardı ardına hissettiğim zamanlar çok da uzak değildi aslında. Buraya gelmem hayatımın dönüm noktasıydı fakât buranın bana getireceği daha farklı acıların olacağının da farkındaydım.
Bedenimi kaplayan soğuk beni titretirken, yüzümde dolaşan parmaklar duraksadı. Yerimde rahatsızca kıpırdanarak gözlerimi araladım. Kafamı hafifçe yukarıya kaldırdığımda tanıdık maviler karşıladı beni, uzun süredir gözlerinin üzerimde gezindiğini biliyordum. Bu anı bekliyormuş gibi dudaklarını araladı ve "Günaydın." Dedi, ben ise hâlâ onun göğsünde nasıl rahatça uyuyabildiğimi anlamaya çalışıyordum.
Yıktığım kaçıncı tabuydun sen Safir? Zihnim parçalara ayrılmadan önce kısık bir sesle "Günaydın." Dedim, sesim uyku mahmurluğundan olsa gerek kısık çıkmıştı. Bunu umursamadan yattığım yerden yavaşça doğruldum, üzerime çöken ağırlığın kaynağı zihnimin yarattığı seslerden ibaret olabilirdi. Ne duymak ne de duyulmak istiyordum, geçmişe dair bazı kötü anıları hatırlamak etkilemişti beni.
Yerimde kim olsa etkilenirdi. Üzerimdeki örtüyü sıyırdım tamamen, yanımdaki beden de hareketlenerek doğruldu. "Üzerinde bir huzursuzluk var," Konuşması ile ona doğru baktığımda itiraz etmeye çalışmadım çünkü gözlerimin beni ele verdiğini biliyordum. Yavaşça elini kaldırarak koluma götürdü, onun gözleri benden daha anlamlı bakıyordu aslında. Bunun sebebini merak ettim, bir insan nasıl bu kadar derin bakabilirdi?
"Kendini iyi hissetmiyorsan takımla tanışmak zorunda değilsin." Başımı olumsuzca salladım, "Kötü bir rüya gördüm sadece, önemli bir şey değil. Takımla tanışacağım," Zorla da olsa gülümsemeyi başararak devam ettim "Hem beni sen tanıştıracaksın, bu fırsatı kaçıramam." Tepkim üzerime belli belirsiz gülümseyerek ayaklarını yataktan sarkıttı. O ayaklanınca bende peşinden kalktım, yan yana durduğumuzda ortaya çıkan boy farkımız bayağı komik gelmişti gözüme.
"Ne sırıtıyorsun öyle?" Tek kaşını kaldırarak bana üsten bir bakış attığında istemsizce kıkırdadım "Boy farkımız komik geldi de," kollarını açarak biraz gerindi "Fazla uzun değilim aslında, sen bayağı kısasın." Dedikleri üzerine ağzımı şaşkınlıkla araladım, işaret parmağımı kaldırarak ona doğrulttum "Sen bana kısa mı dedin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1049 | BxB
Teen FictionÜnlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korhan Safir Alaca'nın ta kendisiydi... +18 yaş sınırı vardır. Not: Hikâye harem, şiddet, smut ve olumsuz örnek olabilecek davranışlar içerecekti...