Hâkikat şuydu; sevgi, insanın ulaşabileceği en yüksek ve en büyük hedefti.
- Viktor E. FranklNeden bilmiyorum ama YouTube videosu konulmuyor, sevdiğiniz slow bir parçayla okumanızı tavsiye ederim.
Dakikalar birbiriyle yarışıyor, zaman durmadan akıp geçiyordu. Hayatımız ellerimizin arasından kayıyor, ruhumuz ise kayıp gidene bakarak acıyla gülümsüyordu. Yapacak neyimiz vardı ki? Gözyaşlarına ayıracak vaktimiz yoktu, sevecek gücümüz kalmamıştı. Ölüme yalın ayak koşuyorduk ama ölüm bile istekle beklemiyordu bizi.
Azrail'in kollarını açtığı kişilerden değildik. Bizi o bile kabûl etmiyorsa, nereye gidecektik? Ben Araf'ta kalmaktan çok yorulmuştum, insanların beni sürekli ilkleri değil de ikincileri olarak seçmesini kaldıramıyordum. Neyi yanlış yapmıştım? Ben hep olduğum gibi yaklaşıyordum, ne değişiyor ne de onları zorluyordum. Kendileri istedikleri için öykülerini anlatıyorlardı bana. Eğer Esved gerçeği söylemeseydi, Korhan beni gittiği yere kadar oyalayacaktı. İşin en acı tarafı onu seçen kalbim beklenmedik bir şekilde çok fazla kırılmıştı.
Çünkü böylesine yanmak, düşüneceğim en son konu bile değildi. Darbenin bu denli şiddetli olacağını düşünemediğim için gardımı hafif almıştım ve şimdi de paramparça bir vaziyetteydim. Uzun zamandır yatağımın soğuk tarafında yatmıyordum, sırtım bu soğukluğa yabancı kalmıştı. Bu his bile bana onu hatırlatıyordu, gerçekten onsuzluğa alışmakta zorlanıyordum. Alışmak zorunda mıydım onu bile bilmiyordum, kafam öylesine karışıktı işte...
"On dakika." Gelen sesle birlikte irkilerek kafamı yatağın diğer tarafına çevirdim. Zamir, bağdaş kurmuş bir vaziyette yanıma oturmuş, bir elini çenesinin altına koyarak bana üstten bakıyordu. "On dakikadır beni görmezden geliyorsun, buna hiç alışkın değilim!" Diğer elini saçlarından geçirerek geriye doğru attı ve gülümsedi "Bilirsin, gözler her zaman benim üzerimde olmalı." Beni mutlu etmek için yapmadığı şebeklik kalmamıştı. Onun için de üzülüyordum, çünkü bu lânet olası suratım gülmüyordu.
Ona doğru tamamen dönerek cenin pozisyonu aldığımda derin bir nefes verdim. O da anında omuzlarını düşürerek dudaklarını sarkıtmıştı. "Hadi ama Asil!" Bir elini yanağıma atarak sıktı yavaşça "Hayat enerjimi sömürdün yemin ederim." Gözlerimi usulca kırparak "Özür dilerim." Diyebildim sadece, çünkü bunu ona borçluydum. Özrümü görmezden gelerek yanıma doğru uzanmak için hareketlendi. Kafasını yavaşça yastığın diğer tarafına koyduğunda şimdi yüzlerimiz çok yakındı. Onun koyu mavi gözlerine baktığımda aklıma gelen okyanuslar yüzünden yüzümü buruşturdum. Bunu fark etmiş olacak ki gülerek parmağıyla burnumun ucuna vurdu. "Bakma öyle, gözlerimi söküp atacak hâlim yok."
Bu dediğine hafif de olsa gülümsediğimde gözlerinin içi parladı. Bana doğru yaklaşarak kendine doğru çekti ve göğsünün arasına aldı küçük bedenimi. "Sonunda bir belirti gösterdin!" Burnum onun kokusuyla dolarken nefes almak adına kafamı hafifçe yukarıya doğru kaldırdım. "Azıcık nefes alsaydım ya..." Mızmızlandığımda omuz silkerek beni daha çok sıktı sadece. Gözlerimi devirerek ofladım, bu hareketime karşılık çenesini başımın üzerine yasladı. "Benim için çok değerli olduğunu biliyorsun değil mi?" Aniden bunu sorduğunda hafif bir şaşkınlık yaşamıştım ama bozuntuya vermeden "Sende benim için çok değerlisin." Dedim, öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1049 | BxB
Teen FictionÜnlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korhan Safir Alaca'nın ta kendisiydi... +18 yaş sınırı vardır. Not: Hikâye harem, şiddet, smut ve olumsuz örnek olabilecek davranışlar içerecekti...