'Bir meleğin..' (Kısım 1)

450 18 10
                                    

Korku nedir,çoğu insan bilir ve çoğu yaşamıştır. Ne yazık ki korku,evrensel olduğu kadar kişisel bir duygudur. Korku kimseye aynı hissettirmeyecek kadar özel ve güzeldir. Evet,güzeldir. Korku,cesaret ister. Korkacak kadar cesaretiniz olduğunda,korkarsınız. Sonra mı ? Sonra,geriye kalan cesaretinizle hayatınızı değiştirecek adımlar atarsınız. Korku,sevilmemekten korkup sevdiğini söylecek cesareti içinde aramaktır.
Keskin elmacık kemikli o yüze baktım. His yoksunu gözleri,ölüm rengi dudaklarını bütünlüyordu. Koyu gözlerinde çıktığım her arayış,hayal kırıklığıyla sonuçlanıyordu. Buna rağmen yılmıyordum. Pes etmiyordum. Neden bilmiyordum ama Tanrı'nın o gözlerde bulmam gerekeni kulağıma fısıldadığını hatırlıyordum. Tanrı fısıldamıştı. Uçsuz maviliklerden süzülen damlalara,bulutların göz yaşlarını akıttığı toprağa,fısıldamıştı. Ve şimdide sıra bendeydi. Tanrı,şimdi bana fısıldıyordu. Konuşacak cesareti kendimde bulamıyordum. Yine mi karşıma çıktın gülüşü siyah kokan adam ? Yine mi gözlerimi esir alacaksın ? Niye geldin ? Hadi,söyle. Korkmuyorum senden. Cesaretim yok seni sevmeye. Şiirin en güzel dizesi saçlarını koklamaya. Yok,yok işte. Ama sen.. Sen hala var olamaya çalışıyor gibisin,yabancı. Sen,tıpkı siyah bir kelebeğin daha fazla yaşamak için çırpınan kanatları gibisin. Bil şunu yabancı;nefesin ben değilim. Senin nefesin ben olamam. Koyma sakın o güzel gözlerine hüznü. Dayanamam. Gecenin hüznü olma ruhuma. İlaç ol. Ruhum seni çok sevdi be yabancı. Gitme,ama git. Ya da son kez sarıl bana. Ama bir daha gelme. Bu son olsun olur mu ? Ruhunu ruhuma yakıştırma siyahlı.
"Hayır." Duymuş olabilir miydi ? Ben içimden konuşuyordum o dışından cevap veriyor gibiydi. Fark etmeden yere eğdiğim başımı kaldırdım. Anlamadığımı ima ediyorum. Anlıyor muydu ?
"Hayır." dedi tekrardan. "Hayır." dedim bende. Ne demeye,ne söylemeye çalışıyordu fikrim yoktu ama hayırdı işte. Hayır.
"Niye geldin ?" Bu kez başka kelimeleri kalkan yaptım kendime. Doğru,kelimeler benim kalkanımdı. Her bir harf kalkanımı daha da güçlendiren demirler gibiydi. Sustuğumda çaresiz oluyordum. Kalkanım olmuyordu. Böyle alışmıştım ben. Susmak kendinle baş başa kalmak demekti ve ben kendime hazır değildim.
"Dışarısı bir meleğin uçamayacağı kadar soğuk. Neden dışarıdasın ?" Gözlerim normal boyutundan biraz daha büyümüştü. Bir meleğin.. Bir Meleğin kanatları olmaz mıydı ? Görünür ya da görünmez,olması gerekirdi. Meleğin kanadı çaresiz şeytanın sığınıcağı tek yuvaydı. Ben bir melek değildim. Ben meleğimi arayan çaresiz şeytanın ta kendisiydim.
"Bana böyle hitap etmeyi kes çocuk." Parmağımı doğrultup,adımlarımı ona yönelttim.
"Kesmeyeceğim. Sen öylesin."
"O gece,o sahneye neden çıktın ?" O geceyi anımsadım. İçler acısıydı.
"Doğru bildin." dedi. Anlamaz ifademi korumaya çalışıyordum. "Seni değil,yağmurları seviyorum." Şimdi anlaşılmıştı. 'Beni sevmezsen,yağmurları sev..' Bu söylediğim şarkıydı. Zaten biliyordum. Ne haddineydi beni sevmek ?
"Neyse. Bu kadar saçmalık yeter."
"Matruşka gibisin. İnatçı bir matruşka. Bir matruşkaya gizemli diyecek kadar aptalsın. Ve belki de safsın. Seni buluyorum. Sonra ne mi oluyor ? Bir başka sen çıkıyor karşıma. Aranızdaki tek fark sen,seni her bulduğumda küçülmüyor;büyüyorsun. Daha güzel hissettiriyorsun. Halbuki seni o kadar görme şansım olmadı küçük kız. Belki aylar belki de yılları gerektirirdi az önce sarf ettiklerim. Ama gerektirmiyor. Sen zaten hep benimlesin. Benim değilsin ama benimlesin. Rüyamda,kabusumda,gülüşümde,göz yaşımda,aldığım nefeste... Benim değilsin ama bir şekilde benim oluyorsun. Zaman yine geçiyor ama sen geçmiyorsun. Şuradan geçmiyorsun işte." Ellerinin altında yumruğu büyüklüğündeki kalbi duruyor olmalıydı. "Bu seni ilk gördüğüm andan beri böyleydi. Böyle de sürecek demeyeceğim. Rüya'nın da hep öyle olduğunu düşünmüştüm ve olmadı. Ama sen gülüşüme kattığım küçük kız,dudaklarından nefret eden bu adama kahkaha attırıyorsun. Hangi şehre gidersem gideyim,hangi ülkenin sınırları içinde olursam olayım;bunca insan arasında bir sen geliyorsun aklıma. Tut şu lanet elimden. Olur mu ? Bir kere olsun söz dinle. Bırak ne olacaksa olsun. Sadece tut." Bedenim büyük bir şokun etkisindeydi. Karşımda duran çocuk kendini adam yerine koymuş ve en ağır kelimeleri dizmişti önüme. Onun kalkanı çok daha sertti. Yaralanmaya zamanın yoktu. Ya indirecektin ya da görmezden gelecektin. İndirecek miydim ? Böyle bir şeye hazır mıydım ? Hayır. Bunun olmasının imkanı yoktu. İzin veremezdim.
"Bu söylediklerinin hepsi birer saçmalık. Şöyle şeylere beni bulaştırma olur mu gizemli çocuk ? Gizemlerini de al ve çek git burdan." Can'ın söyledikleri hala kulağımın içinde bir yerlerde uğulduyordu. Nasıl olurdu ? O nasıl böyle şeyler söyleyebildi ? Yürüyen roman sayfası gibiydi. Gözlerim muhtemelen hala kocamandı. Gidip de geri dönmek de neyin nesiydi ? Yılbaşı gecesini hatırladım. Bu adamın kalbi kırıklarla doluydu. Öyle tamir falan edileceği de yoktu. Kimsenin gücü yetmezdi.
"Evet yetmez." dedi fısıltıyla ve bana doğru biraz daha yaklaştı. Cidden mi ? Düşüncelerimi mi okuyordu ? "Ama daha fazla kırılmak istemiyorum. Sadece arkadaş olsak olmaz mı ?" Aslında kulağa o kadar da kötü gelmiyordu. Olabilirdi.
"Tamam." dedim tiz sesimle. "Ama bundan sonra böyle birden bire karşıma çıkıp tahrik edici sözler söylersen kork benden koca oğlan." dedim şakayla karışık. Güldü. Lanet olmasın,güldü. Aman Tanrım. Çenesinde bir gamze vardı. Kulağa nasıl geliyor bilmiyorum ama göze nasıl geldiğini kesinlikle söyleyebilirim. Yürek burkan ve nefes almayı zorlaştıran cinstendi. Kendimi toparlayıp aklımdaki yüzlerce sorudan yalnızca birini sordum. "Neden geri döndün ?"
"Atıldım. "
"Ne ? Ne demek atıldın ?" Şaşırmıştım.
"Atıldım işte. Hem iyi oldu. Gitmek hataydı. Burada kalıp yapmam gereken çok şey var. Onları bırakıp kaçamazdım. İnan bana geçmişin tokadını yemek her yiğidin harcı değildir." Konuşurken sanki uzaklara dalıyor gibiydi. "İyi bakalım. Yalnız bir an önce dönememiz gerekiyor. Herkes çoktan uyumuştur." Can'la karşılaştığımızdan bu yana bir saat geçmişti. Belkide beni unutmuşlardı. Hiç sanmıyordum. Mira ortalığı birbirine katmış olmalıydı.
"Dönelim.Özgür'e yapmam gereken küçük bir sürpriz var." dedi kendini göstererek. Anlaşılan Özgür henüz bilmiyordu.
-
Meraktan ölmek böyle olsa gerekti. Dudaklarımı bir türlü tırnaklarımdan ayıramıyordum. Saklambaç çoktan bitmişti ama Serra hala ortalıklarda yoktu. Buna rağmen kimsenin umrunda da değildi. Herkes kafasına eseni yapmakla meşgul bir o yana bir bu yana kendini atıyordu. Uğur bile merak etmemişti hatta belki de fark bile etmemişti. Sıla'yla derin derin sohbet ediyordu. Bu gece uyku bana haramdı. Hocalara haber versem,durumu baya baya ciddiye alır polis falan çağırır ortamın içine ederlerdi. Bu yüzden sadece gözlerimi kocaman açmış adeta avını bekleyen timsah misali Serra'yı bekliyordum. Çok geçmeden ormanın içlerinden sesler gelmeye başladı. Tabi buna tek kulak kesilen ben olmuştum. Siyah boşluktan iki silüeti seçebiliyordum. Aman tanrım ! Şaka mıydı ? Bu Can olamazdı değil mi ? Hemde Serra'yla beraber. Evet yanındaki Serra'ydı. Koşarak yanlarına gittim. Beni fark ettiği an,çarpık bir gülümseme yerleşti dudaklarına. Muhtemelen kaşlarım çatık ve sinirli bir şekilde onları izliyordum.
"Neredeydin sen bu saate kadar ? Aklını mı kaçırdın? Ne yapıyordunuz siz ikiniz ? Hem sen Fransa'ya gitmemiş miydin ? Of saatlerdir burada dikilmiş aklımı yitiriyorum." Saçma sapan sorularımı ardı arkası kesilmez şekilde tek tek sıralamıştım. Ellerimi saçlarıma daldırıp sakinleşmeyi diledim. Bir an önce sakinleşmeyi.
"Mira,tamam sakin ol. Buradayım işte sorun yok. Sadece tesadüfen karşılaştık.Bunları daha sonra konuşuruz,çok yoruldum uyumaya gidiyorum." deyip burnuma hafif bir öpücük kondurdu. Ne yani ? Ben burda deli olayım hiçbir şey olmamış gibi uyumaya gitsin. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Serra'ydı bu. İnatçı zürafanın tekiydi. Yarına kadar ne olduğunu öğrenemeyecektim. Serra yanımızdan çekip gittikten sonra Can'la baş başa kalmıştık. Ne o konuşuyordu ne de ben. Karşılıklı durmuş,birbirimizi inceliyorduk. En sonunda dilimi bulup konuşmaya başladım.
"Sen neden geldin ? Yetmedi mi önceki vedaların ? " diye sordum kollarımı önümde birleştirerek.
"Kesin dönüş yaptım. Bir daha gitmeyeceğim. Her neyse. İyi geceler." deyip oda Serra gibi yanımdan çekip gitti. Ellerimi tekrardan saçlarıma geçirip sinirle hırladım. Bu gece cidden bana uyku yoktu. Şöyle bir etrafa göz gezdirdiğimde çoğu kişinin barakalarına gittiğini gördüm. Hatta neredeyse herkes gitmişti. Beş ya da altı kişi aval aval geziniyordu. Barakaya geri döndüğümde Serra mışıl mışıl uyuyordu. Rahata bak. Derin bir iç çekip kulaklığımı ve hırkamı alıp dışarı çıktım. Hava diğer gecelere nazaran daha sakindi. Yıldızlar,gök yüzünün sokak çocuklarıydı. Onları seviyordum. Barakaların az ilerisindeki düzlük araziye doğru ilerliyordum. Bu gece uzun olacağa benziyordu. Zemini sonbaharın o turuncu yapraklarından biraz daha koyu büyük ve geniş yapraklar kaplıyordu. İleriden sesler geliyordu. Sanırım birisi ağlıyordu. Ya da bağırıyordu. Garip homurtular vardı. Afrodit'in dudakları aşkına ! Bu gece de hiç huzur olmayacak mıydı ? Ses,ilerledikçe daha da yaklaşıyordu. Tam kestirdiğim söylenemezdi ama sanırım seslerin sahibi bir erkekti. Aslında bu daha da şaşırtıcıydı. Bir erkek kolay kolay ağlar mıydı ?
Gözlerimi çok kez açıp kapadım ve az ileride yere oturmuş hatta yatmış gökyüzüne haykıran adama baktım. Hayır o olamazdı. Bu Özgür'dü. Ta kendisiydi. Ah, ne de hoş ! Şimdide gönlüme söz geçiremediğim adamı perişan halde görmüştüm. Yanına gidip gitmemekte tereddüt ettim. Yine de onu bu şekilde bırakmak iyi olmazdı. Sessizce yanına yaklaştım. Kulağında kulaklık olduğundan geldiğimi hala fark etmemişti. Sanırım dinlediği şarkıyı mırıldanıyordu. Kirpiklerine buse kondurmak istediğim adamın gözleri kapalıydı. Huzuru bulmaya çalışıyordu. Peki ama neden ? Yavaşça olduğum yerde çöküp yanına oturdum. Ağırlığı hissetmiş olacak ki, anında yerinden kalktı. Korkmuştu. Yüzüme baktığında şaşırdığını da anladım.
"Ne arıyorsun sen burda ?"
"Asıl sen ne arıyorsun ?" Böyle kaba davranmasına karşın,sorusuna soruyla karşılık verdim. Gözlerini kapatıp öylece bekledi. Saniyeler sonra açtığında, gözündeki hüznü görebiliyordum. Üzülmüştü. Ama neye ? Tekrardan eski pozisyonunu aldı. Gitmeyeceğimi kabullenmişe benziyordu. Bende onu taklit ederek sırt üstü uzandım. Hafif üşümüştüm aslında ama umrumda değildi. Kulaklığının birini bana uzattı. "Tak." dediğini yaparak tekini kulağıma taktım. 'Let her go' şarkısı çalıyordu. Gitmesine izin ver. Bu Sıla olamazdı değil mi ?
Uzun bir süre şarkı dinledik. Gözleri hep kapalıydı. Bir an uyuduğunu sanmıştım. Şarkının tam ortasında ayağa fırladı. Ne olduğunu anlamadan bende ona ayak uydurdum.
"Hadi,söyle!" diye bağırdı. "Aptalsın de,safsın de,bir şey söyle. Henüz konuşamadan başka biri onu çoktan aldı ve sen hala olduğun yerde sayıyorsun de ! Söyle !" Durum gittikçe karmaşık bir hal alıyordu. Özgür'le aramızda küçük bir aralık bırakana kadar ilerledim. İki elimi omuzlarına yerleştirdim. Tam gözlerinin içine bakıyordum. Kime neyi anlatıyordu bu salak ? Sevenine sevdiğini, ne kadar çok sevdiğini anlatan bir salak.
"Bana bak." dedim fısıltıyla. Sanki onu ben düzeltecekmişim gibi,beklenti dolu gözlerini üzerime dikmişti.
"İnsan bazen önündekini göremeyebiliyor. Belki sonradan fark ediyor evet ama o zaman eskisi gibi olmuyor işte. Eğer Sıla seni fark etmiyorsa,ki bu kısa süreç içerisinde de değil,eğer yıllardır aşkını fark edemiyorsa vazgeç." Kaşları çatılmıştı. Aşık olduğum adamın umutlarını kendi ellerimle yıkıyordum. Elimi omzundan aşağı,kalbinin üzerine koydum.
"Çünkü o burayı hiç hak etmiyor demektir." Başını hafifçe eğip elime baktı. Kızacak mıydı, bağıracak mıydı,düşünmüyordum. Sadece onun daha fazla üzülmesine dayanamazdım. Ani bir hareketle ellerimi tutarak iki yanıma düşürüp,omuzlarımdan itti. "Sen nerden bileceksin ki ?" Kalbimi parçalara ayırıyordu. Sevdiğim adam,sevgimin büyüklüğü altında ezilip yok oluyordu. Çarpık gülümsememle sözlerime devam ettim. "İncinmiş bir kalbe inanmamak aptallık olur genç çocuk." Kısa süre gözlerime bakıp yanımdan uzaklaştı. Anlaşılan malum gecenin sonuna gelmiştik. Gökyüzündeki sokak çocuklarına doğru fısıldadım.
"Sevdiğim adama merhaba deyin."
-
Selam. Yoğun istek üzerine daha uzun yazacağım bu bölümün bir kısmını yayınlamak zorunda kaldım. Yorum ve oylarınızın bol bol olması dileğiyle 5K oluyoruz!! Medyaya bakmanızı rica edeceğim gecen hafta İzmir'de çektiğim bir fotoğraf ve bu bölümden Can'ın bir sözü. Düşünceleriniz.. Tanrım onlar benim için çok çok çok önemli.Can'ın Dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz ??Öptüm. 👄👋

Bir Küçük İzmir HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin