Ateş Mavisi

442 17 18
                                    

Uzun bir yolculuktan sonra Ankara'ya varmıştım.Evet evimdeydim ! Evimdeydim ! Evimdeydim ! Evimdeydim ! Beril'le bütün gece konuşmuştuk. Aslında geceye başlarken annemde yanımızdaydı ama en sonunda yarın amileyatı olduğunu söyleyip şansı da alıp gitmişti yanımızdan. Bütün gece dedikodu yapıp 'neyse dedikodu yapmayalım' diyerek geceyi sonlandırmıştık. Beril'i o kadar çok özlemişim ki..

Göz kapaklarımı güçlükle de olsa açabilmiştim. Gün ışığı yatağıma vuruyordu. Beril'in bacakları belimdeydi. Bütün ağırlığını üzerime vermiş resmen horluyordu. Lanet olmasın diye geçirdim içimden. Bu kız kardeşimden de öteydi. Beril'in bacaklarını yavaşça indirip yataktan kalktım. Kapıdaki küçük notu fark ettim. Annem yazmış olmalıydı. Yapışman kağıdı elime aldım.
'Bebeğim eve geç geleceğim. Bu gece sempozyum var biliyorum beni çok özledin ama bugünlük sizin gününüz olsun. Kahvaltınız mutfakta. Beril'i benim için öp.'
Notu hızlıca okuyup yüzüme huzurlu bir gülümseme yerleştirdim. Mutfağa doğru ilerliyordum ki kapının önünde siyah küçük bir yaratığın bana baktığını fark ettim.
"Günaydın miniğim. Ablan seni çok özledi ama.." Şansı havaya kaldırıp burnunu burnuma sürttüm. Yüzümü yalamaya başladı.
"Hey,seni şapşal!" Olduğum yerde çömelerek Şansı kucağıma yatırdım. Deli gibi gıdıklamaya başladım. "Al bakalım ödeştik. Özledin mi beni ha ? "
Elimden kurtulup havlayarak etrafında koşmaya başladı. Onu anlayabiliyordum. Bu onun sevinç çığlıklarıydı.
Annemin hazırladığı sofra bir harikaydı. Kendimi ilk defa kahvaltı görüyor gibi hissediyordum. Burada kocaman bakır tencereler yoktu. Kimse sana payına düşeni vermiyordu. Burada özgürdün ! Fırındaki börekleri çıkarıp masadaki boş tabaklara yerleştirdim. Çaylarımızı da koyup hazırlığı bitirmiştim. Şimdi Beril'i uyandırma zamanıydı ! Bir işbirliğine ihtiyacım vardı. Ne güzeldir ki işbirlikçim ayağıma dolanmakla meşgüldü. Ona sessiz olmasını söyleyip benimle gelmesini işaret ettim. Odaya sessizce girdiğimizde Beril hala arsızca horluyordu. Şansa bakıp elimi havaya kaldırdım.
"Şimdi !"
Şans Beril'in üzerine zıplayıp yüzünü yalamaya başladı. Benim görevimse gıdıklamaktı.
"Seni geberteceğim pis yaratık. O dilini keseceğim !" Beril sinirle yanındaki yastığı alıp suratıma doğru fırlattı. Bir yandan Şansa bağırıyor bir yandan da beni engellemeye çalışıyordu. Şans bu sefer Beril'in pijamalarını ısırmaya başlamıştı.
"Hey ! Onlar özel tasarım anladın mı seni küçük yaratık ! Serra çek şunu üzerimden !" Kahkaha atmaya başladım. Şuursuzca gülüyordum. Tanrım ne kadar da çok özlemiştim. Şuan yaşadıklarım sanki gördüğüm güzel bir rüyadan ibaretti. Beril en sonunda pes edip kalkmış ve kahvaltı masasına oturmuştuk. Şanssa bir köşede döke saça kendi kahvaltısını yapmakla meşguldü.
"Bence Can'ı aramalısın."
"Kapat çeneni." Halbuki günüm harika başlamıştı. Evet,tabi bir de Can vardı. Arkasını dönüp karanlık boyunca ilerlemişti. Uzun silüetinin yavaş yavaş yok okuluşunu izlemiştim. Biraz sonra bütün ışıklar açılmış ve titreyen bedenimle oracıkta kalmıştım. Uğur'a gelince,biri ona benim adıma yurda döndüğümü,iyi olduğumu yazmış ve gitmesini sağlamıştı. Hiçbir şey bilmiyordu. Onunla beraberken bir yabancıya kendimi kaptırmıştım. Bu çok yanlıştı ve her seferinde kendimden nefret etmeme sebep oluyordu. Döndüğümde ona her şeyi anlatacaktım. Ya da öyle olacağını sanıyordum.
"Bak Beril, Can yok artık." Ellerimi birbirine çarptırdım. "O gitti. Aramam içinse hiçbir sebebim yok anlıyor musun ? Artık hayatımda öyle birisi yok !" Sesim güçlükle çıkıyordu.
"Tamam tatlım sadece şaka yapıyorum. Tabikide armaycaksın. Unut gitsin."
"Aptal." Diye bağırdım. Güldü.
"Ee Uğur'a ne zaman söyleyeceksin ?" Ellerimi saçlarımın arasına geçirdim.
"Kahretsin ! Ne diyeceğim ? Yüzüme bile bakmayacak. Ben iğrenç bir insanın tekiyim ! Uğur'u yine kaybedeceğim. " Beril ayağa kalkıp yanıma geldi. Omuzlarımdan tutup ona bakmamı sağladı.
"Hey, sakin ol. Böyle içinde dert yapma söyle ve kurtul tamam mı ? Ama şimdi bunları unut. Bak burdasın, Ankara'dasın. Benimlesin. İzmir'i bir kenara bırakıp şu anın tadını çıkart olur mu ? Benim için."
Bütün bir öğleden sonrayı Beril'le alış veriş yaparak geçirmiştik. O kadar eğlenmiştik ki.. Saçma sapan şeyler deneyip insanların içinde kahkaha atarak podyum yürüyüşümüzü yapmıştık. Kimisi gülüyordu kimisi ayıpılıyordu. Buna karşılık bazıları vardı ki ağzının suyunu silmesi gerekiyordu. Tabi bu en çok Beril'i neşelendiriyordu. Aslında sadece Beril'i neşelendiriyordu. Bu yılışık çocukları umursayacak kadar bulutlarda değildim.
"Akşama kareokeye gidiyoruz haberin olsun. Ortalığın tozunu attıralım da kim gelmiş görsünler."
"Olur." dedim. "Bana uyar."
"Hem zaten artık herkes orada takılıyor. Eskileride görürsün." Göz kırptı.
"Delisin."
"Hadi artık eve gidip hazırlanalım. Yoksa geç kalacağız." Ardından bir taksiye atlayıp evin yolunu tuttuk.
" Son aldığını giy tatlım. Çok güzel olacaksın." Beril hem benimle konuşuyor hem de yatağın üzerine poşetleri bırakıyordu. Söylediği kıyafet pembe bir elbiseydi. Kumaşı kabartmalı ve desenliyidi. Belime kadar çift kumaş,gerisi tek iniyordu. Elbiseyi üzerime geçirip saçlarımı maşa yardımıyla hafif dalgalandırdım. Saçımdaki ton geçişleri elbisemle fena halde uyumluydu. Üzerine uzun,zincirli ve çiçek desenli kapaklı bir kolye geçirdim. Biraz da göz kalemi çekip hazırlanmamı bitirmiştim. Beril'in ıslığıyla dikkatimi ona verdim.
"Ah tanrım sanırım modadan anlıyorum." Diyerek beni baştan aşağı süzdü.
"Sanırım öyle." Başımı yan yatırıp Beril'e baktım. Kırmızı dar bir elbise altına ten rengi botlarını geçirmişti. Aynı şekilde bir ıslık daha öttürdüm.
"Kesinlikle anlıyorsun." Gülüşüp evden çıktık. Taksi çoktan dışarıda bizi bekliyordu. Anlaşılan güzel bir gece geçirecektik.
Sahnede bir çift şarkı söylüyordu. Beril'in ayırttığı masaya yerleşip içeceklerimizi sipariş ettik. İçerisi oldukça geniş ve karanlıktı.
"Serra kesinlikle sahneye çıkmalısın."
"Öyle mi diyorsun ?"
"Kesinlikle öyle diyorum." Etrafa bakıp şöyle bir göz gezdirdim. Aşırı bir kalabalık yoktu ama yinede çokça insan vardı.
"Pardon bakar mısınız ?" Beril garsona seslendi.
"Buyrun hanım efendi."
"Arkadaşımı sahneye alabilir misiniz lütfen ?"
"Şimdi mi !" Diye çıkışmıştım.
"Evet tatlım ne zaman bekliyordun? Hadi saçma sapan konuşma da göster kendini." Sanırım yanımda oturan bu kibirli kıza dost olabilecek dünyadaki ilk ve son kişiydim.
"Tabi hanımefendi isminizi alabilir miyim ?"
"Serra." " Serra Eryılmaz ."
"Pekala hazır olun lütfen." Garson yanımızdan uzaklaşarak sahneye ilerledi. Beril'e döndüm.
"Tanrım rezil olacağım."
"Saçmalama rezil falan olmayacaksın,oraya çıkacaksın ve buranın kralı kimmiş göstereceksin."
Garson sahneye ulaşmış ve mikrofonu eline almıştı.
"Lütfen sessiz olalım. Evet arkadaşlar şimdi sahnede Serra Eryılmaz ! " Titreyen bacaklarıma hakim olmaya çalışarak sahneye ilerledim. Mikrofonu elime alıp insanlara baktım. Meraklı gözlerle beni izliyorlardı.
"Hazır ol şarkın ekranda gözükecek." Garsonun sesiyle toparlandım. Eskisi kadar heyecanlı değildim. Ekranın ışığı yanmıştı. Şarkının melodisi çoktan çalmaya başlamıştı bile. Şarkı Gece yolcuları'na aitti. Sözler yavaşça ekranda belirmeye başlamıştı.

"Özlemin hiç bitmiyor. Nasıl bir acı bu hiç geçmiyor ? Sensizlikle dolu bu hayatta bilmem ki hangi zor gün başlıyor..." Alkış sesleri yükseliyordu. Beril bana onaylayan bakışlar atıyordu.

"Neden neden neden üzülüyorum... Neden neden neden bu kalp unutmuyor ? Her şeyi sahte bu aşk oyununda hayat bana hep başrol veriyor ..."

"Dönecekmişsin gibi bekliyorum hala seni umutlarımı kırma.. Sevdim deyip de bir gün seni kandırırlarsa ne olur sen onlara uyma.."

Şarkının geri kalanını her zaman olduğu gibi gözlerim kapalı söylemiştim. Bu istemesi olan bir şeydi. Şarkının ruhu beni kendine hapsediyordu. Zaten ezberimde olduğu için ekrana bakma gereği duymamıştım. Sahneden yavaşça inerek Beril'e doğru ilerledim.
"Nasıldı ?" Diye sordum merakla.
"Harikaydı tatlım ve sana bir sürprizim var. Bak bakalım burada kim var ?" Söylediklerini idrak etmeye çalışıyordum. Birden Beril'in önünde bir gövde belirdi.
"Merhaba birtanem." Aman tanrım ! Bu sarışındı.
"Nasıl olur ?" Kendi kendime konuşuyordum. Fena halde şaşırmıştım.
"Babam yurt dışına çıkmıştı. Şirkette de imzaya ihtiyacları varmış bende bu vesileyle geldim. Fena mı oldu bak, kimleri görüyorum." Kollarını bana sarıp,beni kendine bastırdı. Yavaşça geri çekildim.
"Seninle bir şey konuşmamız gerek." Uğur'un omzunun üzerinden Beril'e baktım.
"Birazdan dönerim." Beril anlayışla kafasını salladı. Yanıma gelip kulağıma fısıldadı. "Iyi şanslar canım."
Mekanın teras katına çıktık. Hava eskisine göre daha çok soğumuştu. Uğur üzerindeki paltosunu çıkarıp bana uzattı.
"Giy şunu." Paltoyu alıp omuzlarımdan sallandırdım.
"Anlat bakalım."
Ne diyecektim. Elim ayağım birbirine girecekti emindim ama bunu yapmalıydım. Bilmeye hakkı vardı.
"Ben.." Sesim titriyordu.
"Ben bir çocukla tanıştım." Cevap vermiyordu.
"Biz.. Nasıl oldu anlamadım. Aniden hayatıma girdi. Izin bile almadan üstelik. Her yerde karşıma çıkıyordu. Biz biraz konuştuk. Bir süre sonra yurt dışına döneceğini söyledi veda etmeye gelmişti. Lanet olmasın ki buna hiç gerek yoktu,ne olduysa o zaman oldu işte. Benden onu öpmemi istedi.Kahretsin ki onu öptüm." Son cümleyi o kadar kısık söylemiştim ki. Duyup duymadığından şüpheliydim. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Ben,ben çok özür dilerim Uğur. Çok pişmanım." Gözleri aniden koyulaştı. Neredeyse mavi değilde siyah olduklarına inanacaktım. Bütün bedenimi titreme ele geçirmişti.
Yavaşça bana yaklaştı. Aramızda yarım adımlık bir mesafe kala,durdu.
Gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi kaçırmamak için direniyordum. Kolumu sertçe tutup sarstı.
"Bana bak !" Sesi oldukça yüksek çıkıyordu. Çok korkuyordum.
"Uğur gerçekten çok.."
"Sus !" Kolumu birden bırakıp arkamdaki duvara yumruğunu geçirdi. Bu hareketi hıçkırmama sebep olmuştu. Canı fena halde acımış olmalıydı çünkü duvarın hali iyi görünmüyordu. Elini duvara yaslayıp boşta kalan eliyle çenemi kavradı. Sertçe başımı yukarı kaldırıp ona bakamamı sağladı. Gözleri yakındanda simsiyahtı.
"Neden Serra ? Neden ! Ben sana yetemiyor muyum ha ? Benden zevk almıyor musun ? Söylesene ! Her önüne geleni öpüyor musun ?!" Gözyaşlarım sel gibi akıyordu. Kulaklarım uğulduyordu. Ateşin içinde gibiydim.
"Beni de öyle öpecek misin Serra ? Hadi." Hıçkırdım.
"Bu da bir veda değil mi sonuçta ha ! Söylesene ?"
Çenemi kavradığı ve duvara yasaladığı ellerini hızla indirip geri çekildi. Bu sefer gecenin karanlığında parıldayan sarı saçlarının arasına geçirdi. Gözlerini kapatıp kendi kendine bağırmaya başladı. Resmen hırlıyordu. Bütün kasları gerilmişti. Bu haldeyken bile fark edebiliyordum. Ne olduğunu anlamadan beni duvara sertçe itip dudaklarıma yapıştı. Öyle sert öpüyordu ki, dudaklarım berbat durumdaydı. Belkide kanıyorlardı. Kendimi iğrenç hissediyordum. Neden benim hayatım böyleydi ? Ardında bunları bırakıp umursamadan gitmişti. Yaşayacaklarım umrunda değildi. Bıraktığı izler umrunda değildi. Duvara öyle bir yapışmıştım ki ondan kurtulamıyordum. Ellerimi göğsüne koyup ittirmeye çalıştım. Gücüm yetmiyordu. Göz yaşlarım dur durak bilmiyordu. Gözlerim yanıyordu. Kendimi kaybetmek üzereydim. Bana bunu nasıl yapardı ? Dudaklarını çekip gözlerimi gözlerine sabitledi. O acıyı görebiliyordum. Siyah falan değildi. Evet maviydi. Ateş mavisiydi. Bu öfkeydi. Kırgınlıktı,pişmanlıktı,aşktı. Hepsi gözlerindeki ateş mavisine hapsolmuştu. Sıcak nefesini yüzüme doğru üfledi.
"Bu da benim veda öpücüğüm olsun prenses."
-
Merhaba ! Öncelikle oy ve yorumlarınız beni o kadar mutlu etti ki,anlatamam. Ilk olarak hikayeme yorum yapıp kalbimi kuş misali uçuran "Ecebyrmm" adlı kullanıcıya çok teşekkür ediyorum. 'Öylesine' adında yazıdığı deneme türü kitabını da beğenerek okuyorum. Sizede tavsiye ediyorum eminim hayatınızın bir kesitini bir cümlede de olsa göreceksiniz. Onun dışında "Aytolu","Camuyslady","İndiaan","İhsaniyefid" adlı kullanıcılarıda çok çok öpüyorum. Sizi seviyorum ve desteklerinizi bekliyorum. Bu arada medyada Serra'nın elbisesi var.Öptüm!

Bir Küçük İzmir HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin