Lunapark

462 17 25
                                    

*Sertap Erener - Unutursun için yana yana*
-
"Artık gerçekten çıldıracağım." Ellerimi saçlarımın arasına geçirdim. Dayanamıyordum. Bu kadar stres oldukça fazlaydı.
"Gençler size bir öneride bulunmak istiyorum. Malum üç haftadır sınavlar yüzünden karaları bağladık,ama artık bu stresi üzerimizden atmamız gerekiyor. Bu yüzdende lunaparka gidelim diyorum ne dersiniz ?" Kavin'in önerisi geri çevirilecek gibi değildi.
"Aslında güzel fikir. Daha iyi bir önerisi olan yoksa,bence bu fikri değerlendirmeliyiz. Ne diyorsunuz ?" Hepsi kendi kafalarının içinde sorumu değerlendiriyordu.
"Olur."
"Bana uyar."
"Güzel fikir."
"Fena değil." Herkesten olumlu yanıt aldığıma sevinmiştim.
"O zaman akşama buluşuruz."
"Hey,yurt işini ne yapacağız ?" İlk defa Mira'nın ağzı çalışıyordu.
"Çok geç buluşmayız ve sekize kadar dönmüş oluruz." En sevecen halimi takınıyordum. Kafası biraz karışmış gibiydi.
"Yapma, buna gerçekten ihtiyacımız var. Biraz eğlenmeye ihtiyacımız var."
"Tamam,pekala." Mira'nın yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Ders zili çalmıştı. Kantinin büyük bir bölümünü kapladığımızdan kalkışımız biraz gürültülü olmuştu. Bir masanın etrafında, Uğur,Mira,Kavin,Özgür,Kübra ve ben toplanmıştık. Ben,buna kısaca 'bizim çocuklar' diyordum. Sınavların bitmesi nedeniyle diğerlerine nazaran daha rahat geçen bir okul gününün sonuna gelmiştik.
"Serra biraz konuşmamız gerekecek."
"Pekala bir şeyler içmek ister misin ?"
" Olur." Mira'nın bu hali beni oldukça üzüyordu. Sıla olayından sonra biraz daha sakinleşmişti ve Özgür'ü umursamadığını söylüyordu. Kısaca bu iyiye işaret değildi. Iki gündür doğru düzgün konuşmuyorlardı bile. Zaten bunu umursayanın sadece Mira olduğu bariz ortadaydı. Dediğim gibi aşk böyleydi işte. Saçma sapan nedenler uydurup kendini ona daha çok bağlıyor ve bir umut bekliyordun.
"Anlat bakalım tatlım." Sıcak çikolatamdan minik bir yudum aldım.
"Bak Serra, nasıl söylesem bilemiyorum. Artık kendimi üzmek istemiyorum. Onu daha fazla görmek istemiyorum. Bu abi kardeş rolünü devam ettireceğimizi söylüyor ama bu bana çok ağır. Ne bileyim, Sıla çok güzel bir kız. Ve eğer Özgür o kıza beş yıldır bağlıysa eğlenceli de biri olmalı. Kısaca bu böyle devam edemez, yani.." Kafamı anlayışla salladım.
"Yani ?"
"Yani ben artık Özgür'den vazgeçtim Serra. O artık benim için bitti. Başka birileriyle olmayı deneyeceğim." Buruk bir gülümseyle eline uzandım.
"Seni anlıyorum Mira ve kesinlikle sana katılıyorum. Emin ol sende en az Sıla kadar güzelsin ve Özgür'den daha iyilerini bulacaksın. İnanıyorum."
"Evet bende. Her neyse. Akşam için hazırlanalım artık geç kalacağız." Hesabı ödeyip yoldan bir taksiye atladık. Yurda geldiğimizde herkes kendi odasına çekildi. Hazırlanıp aşağıda buluşacaktık. Dolabımın önüne geçtim. Siyah bir jean üzerineyse dar yine siyah olan kazağımı geçirdim. Gözlerime hafif rimel sürerek saçlarıma biraz şekil verdim. Aşağı indim. Salonda yalnız Kübra vardı. Mira daha hazırlanıyor olmalıydı.
"Hey tatlım harika görünüyorsun."
"Sende öyle siyahlar içindeki seksi bayan." Omzuna vurdum.
"Dalga geçme seni adi. " Birisi gürültülü bir şekilde merdivenlerden iniyordu. Kübra'yla aynı anda kafamızı sesin geldiği yöne çevirdik.
"Selam kızlar." Vay canına ! Mira dehşet verici görünüyordu. Evet Özgür'ün seçtiği kıyafetleri giymişti.
"Kim ironik bir hikaye duymak ister ?" Kübra ellerini havaya kaldırıp kendini kanepeye fırlattı.
"Saçmalamayın. Bunu o aldığı için giymedim. Eğer kendim beğenecek olsaydım yine bunları seçerdim. Özel bir nedeni yok." Elleriyle bedenini işaret etti.
"Kendimi bunlarla fena halde seksi hissediyorum."
"Şüphen olmasın fıstık." Göz kırptım. Onu böyle mutlu görmek güzeldi.
Bizimkilerle buluşacağımız o devasa lunaparka gelmiştik, burası büyüleyiciydi. Diğerlerinden duyduğuma göre korku tüneli oldukça cesaret isteyen türdenmiş.
Gişe kısmına vardığımızda Özgür, Kavin ve Uğur oradaydı.
"Selam millet." Kavin beğendiğini belli eden bir ıslık öttürdü.
"Hey bugün Mira'nın etrafından pek ayrılmayalım. Etrafta kurt çok." Tabiki de bu beğeninin sahibi Mira'ydı. Özgür Kavin'in omzunu sıvazladı.
"Üzgünüm dostum ama kurtlar cadılardan pek hoşlanmaz." Gözlerimi devirdim. Mira kendi kendine Özgür'ün söylediklerini taklit ediyordu.
" Yalnız, kücük bir uyarıda bulunacağım." Herkesin dikkatini üzerime çekmiştim.
"Korku tünelinin çocuklara göre olmadığını söylediler o yüzden çekilecek olan şimdiden çekilsin."
"Hadi ama prenses kimse bundan korkmayacak." Uğur saçlarımı karıştırdı. Ellerimi anlayışla kaldırdım.
"Öyle diyorsanız,öyle olsun." Gişeden biletlerimiz alıp tünele giren küçük arabalara yerleştik. Ben Uğur'la oturuyordum. Mira'yla Kavin,Kübra'yla da Özgür oturuyordu. Lunaparklar benim kişiliğimi yansıtıyordu. Adrenalin ruhuma iyi geliyordu fakat korku tüneli başkaydı. Standartlarımın dışında kalıyordu. Ne bileyim korkuyordum. Gerçek değillerdi evet,ama ortam beni geriyordu. Sıkıca Uğur'a tutundum. Diğerleri arkamızdan geliyordu ve ne alemdelerdi merak ediyordum.
"Hey,korkuyor musun yoksa ?"
"Evet korkuyorum." Koluna sıkıca sarılıp gözlerimi kapattım.
"Hadi ama prenses bunların gerçekle alakası bile yok. Aç gözlerini ve etrafına bak buradaki şeyler çok saçma." Hafifçe gözlerimi açıp etrafa baktım. Tünel yeşil loş bir ışık boyunca uzanıyordu . Bölümlere ayrılmıştı. Ilk olarak dinazorların çağından ilerliyorduk. Yan tarafımdan bir şey saçlarıma doğru üflüyordu. Kafamı çevirdiğimde siyah kocaman bir dinazor kafasının,ağzını açmış ve tam üzerimde olduğunu görmemle çığlığı bastım.
"Sakin ol." Kolunu omuzlarıma sarıp beni kendine bastırdı. Kafamı göğsüne gömdüm bağırmaya devam ediyordum.
"Tekrar söylüyorum birtanem onlar gerçek değil." Saçlarıma bir öpücük kondurdu. Durmaksızın çığlık atıyordum.
"Lanet olmasın ki çok korkuyorum." Güldü.
"Ama ne var biliyor musun ?"
"Bilmiyorum bebeğim ne var ?"
"Bunu seviyorum. Böyle hissetmek hoşuma gidiyor."
"Işte seni sevme nedenlerimden bir tanesi daha."
"Her neyse. Yarım kalan bir işim var." Uğur anlamaz gözlerle bana bakyordu. Tekrardan çığlık atmaya başladım. 'Kaçıksın sen' cümlesini bakışlarından anlayabiliyordum. Bir süre etrafta hiç bir şey gözükmemişti. Korkuyordum. Aniden bir şey çıkmazdı değil mi ? Gözlerimi sımsıkı kapatıp olacakları bekliyordum.
"Hey galiba bir sorunumuz var."
"Ne ! Ne sorunundan bahsediyorsun ?"
"Sanırım artık hareket etmiyoruz." Etrafıma bakındım. Sürekli karanlığın içinde ilerlemiyorduk aksine tam ortasındaydık.
"Arıza yapmış olmalı. Sakın burdan bir yere ayrılma bir görevli falan bulacağım."
"Hayır hiç bir yere gidemezsin burada tek başıma böylece bekleyemem."
"Bak biliyorum biraz ürkütücü olacak ama birilerinin bu durumdan haberdar olması gerekiyor yoksa sabaha kadar burada durmak zorunda kalacağız." Sıkıntıyla iç çektim.
"Defol git Allah'ın cezası. Beni burada bir bokmuşçasına bırak ve çek git."
Sinirlerim bozulmuştu. Kendimde değildim.
"Pekala gidiyorum ama telefonunu sakın kapatma seni arayacağım tamam ?"
"Hangi gerizekalı bu durumda telefonunu kapatır söyler misin ?" Omuzlarımı sıktı.
"Rahatla bir şey olmayacak,hemen döneceğim." Uğur arabanın durduğu yerin tersine doğru yürümeye başlamıştı. Bacaklarımı kendime çekip köşeye sindim. Bütün bedenim titriyordu. Sanki önüme bir şey çıkacak ve ben parçalara ayıracaktı. Nefes alış verişim sıklaşıyordu. Bir süre sessizliği dinledim. Sanırım biraz ağlamıştımda.
Arkadamdan ayak sesleri geliyordu ve ses gittikçe yaklaşıyordu.
"Uğur ? Sen mı geldin ?" Cevap yoktu. Sesler hala devam ediyordu.
"Bak şakanın sırası değil anlıyor musun ? Hemen o lanet suratını göster !" Ses bir anda kesildi. Titriyordum.
"Üzgünüm ufaklık lanet olası bir suratım yok sanırım daha iyisini göstereceğim." Alayla konuşmuştu. Bu ses tanıdıktı. Bu ses rüyamdaki sesti. Aman tanrım ! Aman tanrım ! Aman tanrım ! Bu ses CAN'IN sesiydi. Imkansızdı. Hayır,hayır,hayır ! Can olamazdı. Görevlilerden biri dalga geçiyor olmalıydı. Sesler yeniden başlamıştı.
"Kimsin sen pislik herif ? Ha ! Kimsin sen !" Kafamı dizlerime gömmüş bağırıyordum.
"Sana beni öylece bırakıp gidemeyeceğini söylemiştim."
Artık emindim. Bu Can'dı. Kafamı yukarı kaldırıp hemen önümdeki gövdeye baktım. Berbat haldeydim. Ağlamaktan bütün rimelim akmış durumdaydı.
"Sen.." Parmağımla onu gösterdim.
"Sen burada ne arıyorsun !"
"Ben gelmesem burada tek başına kalacaktın." Gözlerimi kaçırdım.
"Uğur birilerini bulmaya gitmişti."
"Uğur mu ? Unut artık, o gitti."
" Ne saçmalıyorsun sen !"
"Fazla vaktimiz yok." Yanıma oturdu. Arkaya doğru iyice sinmiştim.
"Bu sefer bitti." Anlamayan gözlerle ona bakıyordum.
"Gidiyorum. Sana veda etmeye geldim."
"Nereye gidiyorsun ?" Sesim titriyordu.
"Fransa'ya. Eski okuluma geri dönüyorum. Sanırım bir daha hiç dönmeyeceğim."Gözlerim dolmuştu.
"Ne zaman gidiyorsun ?" Simsiyah giyinmişti. Dirseğine kadar gelen deri siyah bilekliği vardı. Kolunun yarısı simsiyah gözüküyordu.
"Şimdi."
"Arabam dışarıda bekliyor."
"Pekala, böyle bir vedaya gerek yok. Saçmalık."
Ellerini saçlarıma götürüp önüme düşen küçük bir tutamı kulağımın arkasına ittirdi.
"Hadi ama ne kadar zaman geçirdiğimiz önemli değil. Beraberken bana hissettirdiklerin çok farklı. Bilmiyorum sen... Aslında sana aşık bile değilim. Sadece bir vedayı hakkettiğimizi düşünüyorum." Başını boyun girintime yasladı.
"Bu kokuyu hafızama kazısam iyi olacak." Haraket etmiyordum. Sanki yerime çivilenmiştim. Tek kelime etmek dahi içimden gelmiyordu.
"Senden bir şey isteyeceğim. Son bir şey. " Suskunluğumu koruyordum.
"Beni son kez öper misin ? Daha önce hiçbir kız beni öpmedi. Nasıl bir his merak ediyorum. Karşılık dahi vermeyeceğim, sadece öp."
"Yani hiç kimseyle öpüşmedin mi ?"
"Hayır."
"Neden ?"
"Özel olmasını istedim." Çocuk gibi gözüküyordu. Masum bir çocuk... Loş ışığa rağmen gözlerindeki hüzün çok netti. Bu küçük adamın kalbi kırıklarla dolu olmalıydı. Bir daha onu göremeyecektim. Öyleyse onu unutulmaz yapacaktım.
Dudaklarına doğru eğildim. Ellerim titriyordu aldırmadan tam kalbinin üzerine yerleştirdim. Bana mı öyle geliyordu bilmiyordum ama çok hızlı atıyordu. Gözlerimi dudağına sabitledim. Öpecek miydim ? Yavaşça dudağına eğildim. Dudaklarını hafifçe araladı. Gözlerim hala dudaklarındaydı. Kendimi ona bakmaya zorladım. Gözlerimi gözlerine sabitledim. Göz bebeklerimiz adeta dans ediyordu. Dudağımı hafifçe ona bastırdım. Gözlerini kapattı,kaşları çatılmıştı. Dudağının içine fısıldadım.
"Hoşçakal." Gözümden düşen bir damla dudaklarımızı ıslatmıştı. Göğsüne koyduğum elimi yavaşça indirdim.
"Hoşçakal melek."
-
Selam ! Medyada Sıla var. Can'ın kararıyla ilgili ne düşünüyorsunuz ? Sizce Serra onu öpmekle doğru mu yaptı ? Oy ve yorumlarınızı büyük bir istekle bekliyor olacağım. Öptüm.

Bir Küçük İzmir HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin