"Hayır,hayır,hayır..." Artık gözümden yaş akmıyordu. Donmuştum. Algılamakta güçlük çekiyordum. Bir can bu kadar acıyabilir miydi ? Bir kalp, bir kalp bu kadar yanabilir miydi ? Umudunu kaybetmek dedikleri bu muydu ? Tanrım, ellerimi bağlayan görünmez ipler vardı. Belki de çözecek olanı bekliyordum. Bana bunu düşündüren neydi ? Bunca soruya tek bir cevap gerekiyordu aslında. 'Evet' diye düşündüm. Tek bir cevap...
Gücümü sonuna kadar kullanıp,göğüslerinden ittirdim. Bu sendelemesine yetmişti.
"Sen.."
"Ne!" diye bağırdı. Öfkesinin ve kırgınlığının tamamı yüzüne vuruyorordu.
"Sen lanet olasıca!" Parmağımı bedenine doğrulttum.
"Beni boktan bir iddia uğruna kullanıp atarken ne düşündün ha ? Ne düşündün !" Kendime hakim olamıyordum. Kollarımı oradan oraya sallıyordum. Ses tonumun aynı kalmasına dikkat ederek devam ettim.
"O gün kapıma gelip beni öpen sen değil miydin ? Senin susturma yöntemin öpmek mi ?" Tiksindiğimi belli eden bir kahkaha attım. "Şimdi de gelmiş bana hesap soruyorsun öyle mi ?" Yanağından boğazına doğru inen kaslarının seğirdiğini görebiliyordum. Korkuyor muydum ? Hayır. O bunu hak etmiyordu.
"Serra." Dedi ciddi bir ses tonuyla. "Yüzüme bak." Gözlerimi gözlerine kilitledim. Bir adım önümde duruyordu. Gecenin karanlığı koyu mavi gözlerini gizliyordu.
"Seni seviyordum anlamıyor musun? Seviyordum. Kötü bir niyetim yoktu. Sadece seviyordum. Gülüşünü, ses tonunu,ellerini,burnunu,gözlerini,saçlarını... Onları düşünmeden yapamıyorum. Ama sen, sen bize saygı duymadın. Sevgime sahip çıkmadın. İstemedin. Doğru değil mi ? Söyle! Yalan de. Hadi." Dedi bağırarak. "Beni sevmediğini söyleyecek kadar dürüst değil misin yoksa ?"
Konuşmadım. Kelimeler beni yutmuştu. O kadar çok söyleyecek şey var ya da yoktu. İçimden söylemek gelmiyordu. Yalan ya da gerçek. Kimin umrundaydı ?
"Bak,gördün mü. Biliyordum. Hoşça kal Serra. Hoşça kal." Kafasını önüne eğdi. Hızlıca yanımdan geçip kapıyı sertçe kapatıp gitti. Ellerimde küçük su damlacıkları vardı. Yağmurun yağdığını nasıl fark etmemişitim. Kollarımı iki yana açarak yukarıya baktım.
" Bu yaptığın doğru değil!" Son gücümle bağırdım. İrademin sonuna gelmiştik. Dizlerimi ıslak zemine koydum. Ellerimi karnımın üzerinden bedenime sardım. Bu hayatta insan ancak kendi kendine sarılabilirdi.
Biraz sonra,kapının açıldığını duydum. Bastığı yerlerden suyun sesi geliyordu.
"Serra,iyi misin tatlım ? Ne oldu böyle ?" Kafamı kaldırıp Beril'e baktım.
"Hiç,hiçbir şey olmadı." Göz yaşlarımı silip ayağa kalktım. "Gidelim artık."
"Kızım,kalk artık neredeyse yatağınla bütünleşeceksin." Yavaşça doğruldum.
"Günaydın anne."
"Günaydın birtanem. Haydi gel kahvaltı yapalım."
Çatalımdaki peyniri de ağzıma atıp anneme odaklandım.
"Biz Uğur'la ayrıldık." Yavaşça yüzüme baktı.
"Biliyorum canım,biliyorum." Ellerimi tuttu. Gözlerim yine dolmuştu. Anlaşılan Beril anlatmıştı. 'İyi' diye geçirdim içimden,hiç değilse anlatıp kendimi üzmeme gerek yoktu.
"Berbat hissediyorum."
"Üzülme Serra böyle olmasını sen istedin. Kararlarının arkasında dur. Zamana bırak. Her şey yoluna girecektir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük İzmir Hikayesi
Ngẫu nhiênNeden bilmiyordum ama Tanrı'nın o gözlerde bulmam gerekeni kulağıma fısıldadığını hatırlıyordum. Tanrı fısıldamıştı. Uçsuz maviliklerden süzülen damlalara,bulutların göz yaşlarını akıttığı toprağa,fısıldamıştı. Ve şimdide sıra bendeydi. Tanrı,şimdi...