Belki de...

689 27 14
                                    

"Gerçekten çok üzgünüm nasıl olduğunu anlamadım,seni farketmmişim." Kendimi siyah etkisinden ayırabilmiş ve  "Sence fark edilmeyecek gibi bir halim mi var ?" diye düşünmeden konuşmuştum.Ne yapıyordum ki ben? Adı herneyse o çocuğun  benden etkilenmesini falan beklemiyordum heralde.Siyahlı önce biraz şaşırdı böyle bir soru beklememekte haklıydı tabii.Sorun benim gibi salakların böyle gereksiz yere konuşmasıydı.

"Aa şey sanırım...Yo hayır ben öyle söylemek istemedim aslında.Mesele fark edilmemen değil benim dalgınlığım."  Bu cevaba bakılırsa şardığı belliydi.

"Herneyse sana iyi günler" dedim ve biran önce bu saçma durumdan kurtulmak istiyordum.Alt tarafı çocuğun teki bana çarpmıştı veben düşmüştüm.Ne bekliyorum ki filmlerdeki gibi romantik bir tanışma ardından büyülü bir aşk mı ? Bunları düşünürken gülümsüyormuşum ki  siyahlı : " Güldüğüne göre bir sorun yok.Böyle tanışmak istemezdim.Adım Can.Peki ya senin adın ne ? " demişti.

"Az önce görüşürüz demiştim tanışalım mı değil.Eğer bu senin için önemliyse adım Serra.Artık gerçekten gitmeliyim." Siyahlının hoşuna gitmeyen bu konuşmam onun güler yüzünü soldurmaya yetmişti.Ona hala siyahlı diyordum.Ismim Can mı demişti ? Kimin umrunda şimdi burdan çekip gidecek ve bir daha birbirimizi görmeyecektik.

"Tamam pekala sen bilirsin Serra,sanada iyi günler.Eğer canını acıttıysam  gerçekten -" "Acıtmadın acıtamazsında !"

Hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.Sanırım arkamdan bakakalan siyahlının "çok üzgünüm "dediğini duyar gibi oldum. Biraz fazla mı asabiydim? Sanırım Izmirin çekingen havasını hala üstümden atamadım.

Yurdun tabelasını gördüğümde biraz rahatlamış biraz da garipsemiştim.Tam   dört yılımın burada geçicek olması garip geliyordu.Içerisi gayet lüks ve bakımlıydı.Kahve tonlarındaki duvarlar içerideki  krem koltukları tamamlıyordu.Duvarlarda bir çok ünlü ressamın tabloları asılıydı ve  herkesin rahatça izleyebileceği plazma bir TV.

Kapıyı birkaç kez tıkladıktan sonra açtım.Burası yurt sorumlusunun odası olmalıydı ve yurdun tamamı gibi burayıda hoş bir koku sarmıştı.

"Merhaba canım ne vardı ?"  Kadının sesi kadar kendiside çok güzeldi.

"Şey ben  Serra.Beni buraya Fidan Hoca gönderdi."  diyebildim.

"Izmir kolejinden geliyorsun değil mi Serracığım?"

"Evet efendim.Bu sene yeni başlayacağım."

"Anladım canım bu arada ben Işıl.Bana  direk Işıl abla desen daha iyi.Hiç teyzeyi,hanımım karıştırma yahu.Ben o kadar yaşlımıyım ?" Gülümsedim.Umarım cevap niteliğinde bir gülümseme olmuştur.Şimdi canım hiç boş yere konuşmak istemiyor.Düşüncelerim beni yanıltamadan Işıl abla konuşmasına devam etti:

"Öncelikle yurdun belli başlı kuralları var.Merak etme hepsi açık ve basit kurallar.Yurda son giriş saati akşam 20.00,yemek listeleri odanda asılı olacaktır.Oda temizliğinden hafta içi sen haftasonu ise görevliler sorumludur.Odalar tek kişilik ve zaten sadece yirmi iki odamız var.Anlayacağın burada  dört sene boyunca bir aile olacağız.Senden büyük yalnızca sınavlara hazırlanan iki kişi var onların dışında buradaki herkes yaşıtın.Umarım burayı seversin ki ben öyle olacağına inanıyorum.Zamanla zaten birbirimizi tanıyacağız.Şimdi gelde sana odanı göstereyim."

Sanki yurda değilde otele gelmiş gibi hissediyordum kendimi.Buradaki her şey çok güzel ve rahat gözüküyordu.Işıl ablayla da herhangi bir sorun yaşayacağımı düşünmüyordum.

Yurdun iki katlı olması hoşuma gitmişti.En azından burası ev gibiydi ve merdiven derdim yoktu.Ikinci katta sağda ve en sonuncu oda benim odamdı.Neden bu kadar dışlanmıştım ki ? Odaya girdiğimizde güneş yüzüme bir güzel çarpmıştı.Içerisi aydınlık ve ferahtı.Iyiki de dışlanmışım diye düşündüm.Bu oda gerçekten bana uygundu.Teşşekürler Fidan Hoca! Odamda krem-yeşil bir baza hemen yanında aynı şekilde bir komidin,karşısında açık yeşil küçük küçük bölmelere ayrılmış bir çalışma masası ve masanın yanında boydan bir aynaya sahip yine krem-yeşil bir gardolap vardı.Camlara ise odamla uyumlu gri krem karışımı bir stor takmışlardı.Ne kadar güzel bir yerdi burası!Hayranlıkla seyrettiğim odayı  Işıl ablanın sesiyle bıraktım.

"Kendine ait küçükte olsa kullanışlı bir banyon var.Işini her halükarda görürsün.Sen gelmeden odan temizlendi.Rahat rahat eşyalarını yerleştir ve odana alışmaya bak.Bir şeye ihtiyacın olursa komidinin üstündeki telefondan beni arababilirsin.Sonra tekrar görüşürüz. "

"Teşekkür  ederim Işıl abla.Her şey için sağol. "

Işıl ablanın çıkmasıyla birlikte kendimi o misler kokan evdeki yatağımı az da olsa aratmayan yurt yatağıma sırt üstü bıraktım. Hayat na kadar garpti.Daha bir sene öncesine rağmen annemin bana "Izmir de okumayı aklından bile geçirme!" deyişi hala kulaklarımdaydı.Şimdi ise Izmir'deydim  ve annem yoktu.Babamın ani ölümü hem beni hem de annemi olgunlaştırmıştı.Aslında daha çok annemi.Yani bana karşı tavırları daha bir anlayışlı ve sakindi.Böyle olması için babamın ölmesine gerek yoktu.Şimdi babamın bir yerlerden beni izlediğini biliyorum.

"Sana en çok sarılmayı özledim babacığım kucaklar dolusu sarılmayı..." derken kendimi Izmirin  güzel manzarasını  izlerken buldum. Odamın manzarası bana huzur veriyordu.Artık toparlanmam gerektiğini düşündüm ve valizimi yerleştirmeye koyuldum.

Odaya girdiğimdeki yabancılık neyseki uzaklaşmıştı.Artık kendimden bir sürü parça eklediğim 'BENIM ' odamdı burası.Etrafı toplamak bir hayli uzun sürmüş olmalıydiki akşama arayacağını söyleyen annemin müjdeseni telefonum vermeye başlamıştı.

"Efendim an -" Henüz anne  bile diyemeden,annem heyecan ve buruk bir ses tonuyla hızla konuşmaya başlamıştı :

" Oyy kuzum benim seni şimdiden nasıl özledim bilemezsin.Kokun hala burnumda.Nasılsın? Rahatın yerinde mi? Bir sıkıntın var mı ?  Eğer mutsuzsan işimi düşünme sen bir şekilde izin alırım hemen gelirim yanına...Serra kızım ordamısın ? "

"Anne ben iyiyim bir sorun yok,her şey olması gerektiği gibi ve rahat.Çok hızlı konuşuyordun ve lafını bölmek zor geldi..Beni bırak asıl sen iyi misin? Şans nasıl? Yemeğini verdin değil mi ? Suyu da var ? Onu şimdiden çok özledim!" Anneme hızlı konuştuğunu söylediğime bakılırsa ben baya taramalı tüfek gibi cümlelerimi  sıralamıştım.Şans benim altıncı sınıftan beri tek dostum olan dünyalar şirini köpeğimdi.Onu bırakmayı nasıl göze aldım bilmiyorum.Onu sadece haftasonları görecek olmak benigerçekten fazlısıyla üzüyordu.Bunları düşünürken zaten içim kan ağlıyordu annemin çığlıklarına bakıcak olursak dışımdan da ağlıyordum.

"Serra şimdi hemen Şansı arka koltuğa atıp yanına geliyorum itiraz istemiyorum.Sakın sakın bana karşı çıkma." 

"Anne şuan gerçekten gelmeni istemiyorum artık sizi çok az göreceğim ve şimdi buna alışmak zorundayım.Eğer buraya gelirsen yine eyrılmak zorunda kalacağız.Daha yeni yeni kabullenmişken tekrar başa sarmak istemiyorum.Seni de Şans 'ı da kocaman öpüyorum.Hadi kendinize iyi bakın."  Annem buna rağmen itiraz etmişti neyseki uzun uğraşlar sonucu onu bu fikirden vaz geçirmeyi başardım. Uzunca bir vedalaşma sonucunda telefonumu tamamen kapattım.Daha fazla konuşacak halim yoktu.

Yarın cumartesiydi ve  tek başıma Izmir gezintisinin iyi geleceği fikri tamamıyla aklıma yatmıştı.Kendimi çok yorgun,aç ve kirli hissediyordum.Sonuçta o kadar yolculuk  ve yürüyüş yapmıştım ne yazık ki hepsinin  ardından bana kalan sadece üzerime sinen pis kokularıydı.Banyom küçük ama oldukça huzur vericiydi.Suyun her vücuduma deyişi beni aşırı rahat ve mutlu kılıyordu. Şimdiyse misler gibi kokuyordum.Üzerime dolabımı açtığımda bana en yakın olan pijamalarımı geçirdim.Tüy gibi hafiflemiştim.Inanılmaz bir uykunun bastırmasına yenik  düşmüştüm ve mışıl mışıl uyumaya başladım.Bu sefer tek farkılık kimse bana iyi geceler öpücüğü vermemiş olmasıydı...

Gözlerimi açtığımda önce neredeyim ben diye düşündüm,yavaş yavaş kendime geldim ve kalkıp yüzümü yıkadım.Dün akşam hiçbir şey yemediğimden kurt gibi acıkmış midem beni sürekli rahatsız ediyordu. Kahvaltıyı dışarda yapacak ve sonra bir güzel Izmir turuna çıkacaktım ve bu sefer daha dikkatli yüreyeceğimden emindim.Belki de bir kez daha siyah etkisine kapılacaktım.Kim bilir ? Belki de ...

Bir Küçük İzmir HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin