Ludwig van Beethoven, Daniel Barenboim - Piano Sonata No.14 In C Sharp Minor, Op.27 No.2 -"Moonlight": 1. Adagio sostenuto
Ben bir travmalar bütünüydüm. Her insan gibi acılardan inşa edilmiştim. Yıllar geçtikçe değil yaralandıkça büyüyordum. Ayağa her kalkışım ileriye doğru attığım bir adımdı. Yaşamayı çok seviyordum. Ancak her düşüşümden sonra ayağa kalkıp silkelenerek hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etsem de yerle buluştuğum ilk anda bunların hiçbirini düşünemiyor, hiç ışık göremiyordum. O an tek bir ses duyuyordum: Bu kez kalkamayacaksın.
Bugünün hayatımın en kötü günü olduğunu söyleyemezdim. Fakat yine de fazlaca kasvetli bir gündü. Herkesin önünde hakarete uğrayarak utancı ve aşağılanmayı iliklerime kadar hissetmiştim, hem de o acımasız tokat ve kelimeyle ilk kez karşılaşmamama rağmen. Bu şekilde aşağılanmak benim kaderim miydi, lanetim miydi? Yoksa bu gerçekten olduğum kişi miydi?
Acınası bir haldeydim. Refakatçim Onat'tı. Hiçbir şeyim olmayan adam.
Başımda bekleyen Onat uyuduğumu sanıyordu. Ancak ben aslında gözlerimi yumarak gerçeklikle ve onunla yüzleşmeyi reddediyordum. Kapalı gözlerimin ardından o anları anımsadım.
Bana tokat atan kadının üzerimden atlayıp kaçarken kulaklarıma dolan topuk tıkırtısını hatırladım. Başıma üşüşen insanları, uğuldamalarını ve Onat'ın beni süratle kucaklayıp arabaya götürdüğünü hatırladım. Elimi panikle karnıma götürüp "Bebek" diye fısıldadığımda Onat'ın bir an duraksadıktan sonra çabucak toparlanıp "Korkma" dediğini hatırladım. Şakağıma dikiş atıldıktan sonra polis memurunun ifademi alırken Onat'a attığı şüpheci bakışların altında ezildiğimi hatırladım.
Şikayetçi olmamıştım. Belki de olmalıydım fakat kadını tanımasam da ona acımıştım. İfademde Onat'ın sorgulayıcı bakışlarına rağmen merdivenden düştüğümü söylemiştim.
Ve düşük yapmıştım. Kan iç çamaşırıma ve pantolonuma bulaşmıştı. Doktor bunun travma sonucu meydana gelemeyeceğini, gebeliğin ilk haftalarında böyle şeylerin yaşanabileceğini, stresten kaynaklanmış olabileceğini tahmin ettiğini söylemişti. Hemşirenin verdiği ped sayesinde geçici bir çözüm bulmuş ama kıyafetlerimi değiştirememiştim.
Onat tüm bunlar olurken yanımdaydı, bana destek olmuştu. Elimi tutup gözlerimin içine bakarak beni rahatlatmaya çalışmıştı. İçi içini yemişti fakat bana hiçbir şey sormamıştı.
Gebeliğim sonlandığında rahatlayacağımı ummuştum fakat göğsümün ortasındaki stres yerini hüzne bırakmıştı. Onu kaybederken çok kısa bir anlığına kucağımda beş altı yaşlarında ve benim gibi kakülleri olan küçük bir kız çocuğu görmüştüm. Evet, ben anne olamazdım. Bunun için birçok nedenim vardı. Öncelikle yaşantım anne olmaya uygun değildi. Sonra ekonomik olarak yetersizdim; ona bakmak için işten çıkmam gerekirdi, işten çıktığımda da para kazanamayacaktım. Onu tek başıma büyütmem gerekirdi, Kerem bana inanmamışken en fazla destek olur ama bebeğe babalık yapmazdı. Zaten ikimiz de anne ve baba olacak olgunlukta değildik. Ayrıca annem ve abim öğrenseydi çok kızardı, Kerem'in ailesi de öyle. Verecekleri en olumlu tepki bizi evliliğe zorlamak olurdu, ki bunun düşüncesi bile çok korkunçtu.
Yine de henüz bir bilinci bile olmayan minik neşe kırıntısının başka bir kadının rahmine düşmesini isterdim. Böylece var olabilir ve güzel bir hayat yaşayabilirdi.
Kapının açılmasıyla ıslak yanaklarıma değen esinti yüzümü yalayıp geçti. Gözlerimi açmadım. Adım sesleri yatağa yaklaştı.
"Odayı bulana kadar anam ağladı." Tanımadığım bir erkek sesiydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İhtimal
Romance"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli olan aşk benlikle de savaşabilir miydi? Çizginin çoktan dışına çıkmış olan Neşe ve Onat'ın İstanbul'u...