Merhaba! Öncelikle yeni okuyuculara hoş geldiniz demek ve bölümü geciktirdiğim için özür dilemek istiyorum. Başından beri hikayeyi takip edenler maalesef sık bölüm atamadığımı biliyor. Bunun birçok nedeni var ama son zamanlarda değişmeye başladığını hissedebiliyorum. Bundan sonraki süreçte gerçekten düzenli bir şekilde bölüm atmayı hedefliyorum, umarım hiçbir sorun çıkmaz. Hayatımın iyi bir döneminde değilim, hatta yorumlarınız sayesinde iyi hissedebilmek için çok uzun zamandır yarım bıraktığım bu bölümü kendimi zorlayarak tamamladım diyebilirim. Düşünceleriniz hep söylediğim gibi benim için çok değerli, merakla bekliyor olacağım. Özellikle Neşe hakkında ne düşündüğünüzü, olumsuz olsa da, lütfen söyleyin.
İyi okumalar!
🖤
Toygar Işıklı - Unutamam
İnsan ömründe kaç kez aşık olabilirdi? Hakikaten de bir kez mi düşülürdü aşka? Yalnızca bir defa yaşayabildiğimiz hayatta sevmek için tek şansımızın olması haksızlık değil miydi? O hâlde herkes sevdiğine kavuşamadığına göre çoğu insan kalbinde bir sızıyla yaşamaya devam ediyordu. Daha önce aşk üzerine etraflıca düşünmemiştim, benim sahip olamayacağım ve sahip olmak istemediğim bir şey olması dışında bir çıkarımım yoktu fakat elimdeki eski polaroid sayesinde şimdi bir kez daha yüzleşiyordum varlığıyla.
Bu fotoğrafta arkadaşlık yoktu, bunu açıkça görebiliyordum. Onat'ı İstanbul'a geri döndüren kadın bu kadın olmalıydı. Evimdeki banyoda beni yıkarken bahsettiğinde böyle hissetmemiştim. Geçmişini somut bir şekilde parmaklarımın arasında tutuyor olmak başkaydı. Gözlerindeki aşkı görmek başkaydı. Gerçek bir anıyla yüzleşmek başkaydı.
Fotoğrafı rastgele bir sayfanın arasına sıkıştırırken kalbimin ezildiğini hissettim. Belki de fotoğrafı koyduğu sayfanın bile bir anlamı vardı ama ben çoktan yerini kaybetmiştim. Sanki özel eşyalarını karıştırmışım gibi hissederek suçluluk duygusuyla kitabı rafa geri koydum.
Birinin geçmişini kıskanmak mümkün müydü? Mümkünse bile bu ne kadar mantıklıydı? Hissettiklerimin kıskançlık olduğundan bile emin değildim. Fakat boğazıma bir yumru oturmuştu ve ne kadar çocukça olsa da fotoğraftaki kadının ben olmasını istedim. Geçmişini kıskanmaya hakkım yoktu belki de ama içinde hiç eskimeyecek bir anıyı saklayan romantik ve özel bir not yazılmış eski bir kitabı hâlâ kütüphanesinde tuttuğuna göre geçmiş o kadar da geçmiş sayılmazdı. Hatta belki de hâlâ onu seviyordu, sonsuza kadar sevdiği tek kadın da o olacaktı. O zaman da bir çiçeğin öldürülüşüne kızmış mıydı? Belki de o öldürmüştü çiçeği...
Peki ben burada ne yapıyordum? Yara bandı olmak için mi girmiştim hayatına? Belki de bu kadar derin düşünmemeliydim, en başından beri yapmam gerekeni yapıp hayatından gitmeliydim.
Kütüphaneden uzaklaşıp çalışma masasına doğru birkaç adım attım. "Onat," dediğimde hüznüm sesime de bulaşmıştı.
"Efendim canım," dedi bilgisayar ekranından gözlerini çekip yüzüme baktığında. "Bir sorun mu var?"
Bacağımı açarak kucağına yerleştiğimde altımda kasıldığını hissettim. Sandalyesinin kollarını sıkıca kavradı ve derince bir nefes verdi. Şaşkındı.
"Sorun yok," dedim yüzünde rastgele bir noktayı öperken.
"Emin misin?" diye sorduğunda ellerini sandalyenin kollarından çekmemişti.
Hafifçe başımı salladım ve dudağının kenarını öptüm. "Onat," dedim bu kez tam kaşının üstünü öperken.
"Hmm..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İhtimal
Romance"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli olan aşk benlikle de savaşabilir miydi? Çizginin çoktan dışına çıkmış olan Neşe ve Onat'ın İstanbul'u...