Merhaba! Bu bölüm diğerlerinden çok daha uzun oldu. Yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorum. Keyifli okumalar!
🖤🖤🖤
Nino Rota, Daniel Hope, Christoph Israel - Godfather Waltz
Önümdeki kağıt parçasına görece uzunca bir süre baktığımı Onat'ın sesini duyana kadar fark edememiştim. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama kaşlarını çatmıştı. Deri kaplı adisyonu önüne çekerken tek kaşını kaldırdı.
"Ben hallederim." Bir yandan da iç cebindeki cüzdana uzanırken telaşla adisyonu tutup fazla hırslı bir şekilde kendime çektim ve kıvrak bir hareketle küçük kağıt parçasını alıp avcumun içinde sıkıştırdım.
"Gerek yok," dedim gülümsemeye çalışarak. Çantama uzanıp titreyen parmaklarıma rağmen sakin görünmeye çabalayarak fermuarı açtım, avcumdaki buruşmuş kağıt parçasını bırakıp cüzdanıma uzandım. Onat şüpheyle yüzümü incelerken bakışlarının farkında değilmişim gibi başımı kaldırıp samimi olduğuna inandığım bir şekilde gülümserken bir yandan da üç tane 200 liralık banknotu dikdörtgen kutuya yerleştirdim ve adisyonun kapağını kapattım.
"Üzerini bahşiş olarak alın lütfen."
"Teşekkür ederiz Neşe Hanım. Yine bekleriz."
Adisyonu alan garson yanımızdan uzaklaşırken Onat'ın bakışlarından kaçtım.
"Ben lavaboya uğrayacağım."
"Tamam, bekliyorum."
Çantamı yanıma alarak mekanın içine doğru ilerledim. Birkaç saniye lavabo için bakındıktan sonra nihayet kadınlar tuvaletine girdim ve kapıyı kapattım. Kimsecikler yoktu. Gerçeğe ulaşmaktan korkarak çantamın fermuarını yavaşça açtım ve minik bir nokta haline gelmiş olan kağıt parçasını parmaklarımla düzelttim. Belki de benimle alakası bile yoktu bu notun. Belki bir doğum günü, evlenme teklifi veya bunlara benzer başka bir etkinlik için hazırlanmış bir mesajdı ve bir şekilde bizim hesabımızla birlikte gelmişti. Bir karışıklık olmalıydı.
Veyahut içimdeki sesin söylediği gibi bu not bana yazılmıştı ve notu yazan kişi her kimse bugün buraya geleceğimizi ve hesabı benim ödeyeceğimi çok iyi biliyordu. Aklıma gelen isimle tüylerim diken diken olurken korku bir bıçak gibi göğsüme saplandı. Ya şu an buradaysa?
Donup kalmamak için vücudumu hareket etmeye zorladığımda kapının kolunu indirmiştim bile. Kalbim ağzımda atarken neredeyse koşar adımlarla Onat'ın yanına döndüm. Garsona veya yönetimden herhangi birine notla ilgili soru sormak için dahi olsa bir dakika daha burada kalmak istemiyordum.
Beni gördüğü an ayağa kalkıp yanıma geldi. Yüzümü avuçlarının arasına aldığında ellerinin sıcaklığına sığındım.
"İyi misin, canım? Hastaneye gidelim mi? Sakin ol tamam mı? Nefesine odaklan..."
Ardı ardına sıraladığı cümlelerle panik seviyem artsa da halı altına süpürüp görmezden gelmeyi seçtim. Umarım vücudum beni yarı yolda bırakmaz.
"İyiyim." Sırıttım. "Hesap çarptı galiba."
Yüz hatları gevşedi. "Mizah seviyenden hiçbir şey kaybetmiyorsun." Dudakları keyifli bir gülümsemeyle kıvrıldığında ortaya çıkan gamzesini diğer masalardaki insanlara aldırmadan öptüm.
"Kaybetmem." Çenesine de minik bir öpücük kondurdum. Ellerini yüzümden çekti ve elimi tutarak beni yönlendirdi. Galata'nın yokuşlu ve dar sokağına adımladığımızda hâlâ nefesimi ve düşüncelerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Ve dürüst olmak gerekirse stilettolarla Arnavut kaldırımlarında yürümek hiç yardımcı olmuyordu. Giyerken bu kaldırımlarda yürüme ihtimalimi hesaba katmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İhtimal
Romansa"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli olan aşk benlikle de savaşabilir miydi? Çizginin çoktan dışına çıkmış olan Neşe ve Onat'ın İstanbul'u...