Ludovico Einaudi- Le Onde
Sabah uyandığınızda o günün hayatınızın en güzel günü olacağını bilebilir miydiniz? O gün hayatınızın aşkıyla tanışacağınızı ya da gününüzü bile tamamlayamadan bu dünyadan göçüp gideceğinizi tahmin edebilir miydiniz? Edemezdiniz. Fakat o gün hangi otobüse bineceğinizi, akbilinizden çıkan sesin nasıl olacağını, neler yiyeceğinizi ya da hangi kahveyi içeceğinizi bilebilirdiniz. Hatta bunları çok iyi bilirdiniz. Sonuçta hepimiz amaçsız hamsterlar gibi aynı çarkın içinde dönüp duruyorduk; bazen döndüğümüz çarklar değişebiliyordu, fakat biz asla durmuyorduk. İşte bugün benim içinde debelendiğim o çarkın kırıldığı gündü.
Kırılma anına kadar her şey olması gerektiği gibi oldu. Sabah dokuzda çalan alarmımla uyanıp dağınık dolabımdan temiz bir elbise seçtim, yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım, basit bir topuz yapıp kaküllerime fön makinesiyle şekil verdim. Yatağımın üzerine koymuş olduğum kiraz desenli siyah elbisemi ve siyah külotlu çorabımı giydim. Yüzümdeki yeni çıkmış olan iki sivilceye aldırmadan kirpiklerime rimel ve yanaklarıma pembe tonlarında hafif bir allık sürdükten sonra tüm ışıkları kapatıp evden çıktım.
Haftalardır iç karartan kasvetli bulutlar bugün yerlerini güneşe bırakmıştı. Kurumak üzere olan asfaltın rahatsız edici kokusuna aldırmadan rıhtıma doğru yürümeye başladım. Dolmuşlara, vapurlara, minibüslere, otobüslere ve metroya yetişmeye çalışan yüzlerce insan, okulu asan liseliler, köpeklerini gezdirenler, yürüyüşe çıkanlar, yürüyüşten dönenler, kahve dükkanlarında sabah kahvesini yudumlayanlar, belediye işçileri... Bu şehirde herkesin hep bir acelesi vardı, herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Beş sene önce üniversite için ilk kez bu şehre geldiğimde tempoya alışmakta güçlük çeksem de şimdilerde ben de acelesi olan kalabalıktan biriydim.
Vapur Karaköy iskelesine yaklaşırken hipnotize olmuş gibi motorun denizde yaptığı köpükleri izliyordum. Kaybolan köpüklerin yerine kıvrıla kıvrıla yenileri geliyor daha sonra onlar da kayboluyor ve daha sonra yerlerine yenileri geliyordu. Köpüklerin danslarına devam etmesi için motorun çalışması gerekiyordu. Evet! Bir ateşin yanmaya devam etmesi için onu harlamak gerekiyordu, bir çiçeğin solmaması için onu sulamak ve bir sevginin bitmemesi için onu beslemek. Hatta birini yaşatmak için onu hep ha... Düşüncelerimi yanaştığımızı haber veren anons böldü.
Le Tramway Rouge'un ağır cam kapısına sırtımı yaslayarak birkaç geri adım attıktan sonra içerideydim. Jason Mraz'ın Bella Luna'sı sıcak hava ve kahve kokuları eşliğinde karşıladı beni. Müşteriyle ilgilenen Sevil'e başımla selam verdikten sonra çalıştığım bölüme, ikinci kata çıktım.
"Kızım nerde kaldın ya?" diye takıldı Ekrem. Geç kalmadığıma emindim, hiç geç kalmazdım. Neredeyse iki yıldır iş arkadaşımdı ve her gün bana böyle takılırdı. Heybetli cüssesinin aksine yüreği küçük bir çocuğunki kadar saftı. Ruhu bedeninin aksine hiç büyümemişti. Paltomu çıkarıp asarken ona verecek muzip bir cevap arıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İhtimal
Romance"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli olan aşk benlikle de savaşabilir miydi? Çizginin çoktan dışına çıkmış olan Neşe ve Onat'ın İstanbul'u...